Savaşın gölgesindeki, Sudani’nin Tahran ziyareti
Irak Başbakanı, Sadr taraftarları ve silahlı grupların yoğun baskısı ile ABD'nin uyarı ve baskıları altında olduğu bir dönemde Tahran'ı ziyaret etti. Bölgesel bir diplomatik çaba ile hükümeti üzerindeki baskıyı bir miktar hafifletmeyi arzulayan Sudani, eli boş dönme ihtimali yüksek. Çünkü Irak'ı çekişme alanı haline getiren sadece bölgedeki durum ve Gazze'deki savaş değil, daha ziyade, il meclisi seçimleri yaklaştıkça kızışan Şii iç çekişmelerinin yeni dinamiğidir.
Başbakanlık Ofisi, ziyaretin "Filistin halkına yönelik düşmanlıkları durdurma" amaçlı olduğunu duyurdu. Bağdat'ın Filistin’deki savaşa ilişkin tutumu, Birleşmiş Milletler oylaması esnasında da görüldüğü gibi, İran ve Filistinli taraflarınkinden bile daha sertti. Irak hükümeti resmi olarak ülkeyi çatışmaların odağı haline getirmek istemediklerini defalarca açıkladı, ancak “İslami Direniş” grupları ve hatta Şii siyasi taraflar Iran gibi, Filistin meselesinde bir taraf olmaya pek hevesli. Dolayısıyla savaşı durdurmanın Irak’ı aşan bir durum olduğunu besbelli. Ayrıca ABD de dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde "ateşkes" veya en azından insani duraklama talebi var, dolayısıyla Irak'ın diplomatik çabalarının başka amaçları da olabilir.
Bu ziyaret, birçok yönden baskı altındaki Sudani hükümeti için en hassas dönemlerden birine denk geliyor. Şii Sadr Haraketi lideri, geçen yıl ‘siyasetten vazgeçiyorum’ açıklaması ardından, güçlü bir şekilde, gayrı resmi olarak siyasete dönmüş ve Gazze savaşı vesilesi ile Sudani hükümetini köşeye sıkıştırmış vaziyette. Kuran yakma olayı ardından, İsveç büyükelçiliğine düzenlenen saldıranlara karşı koyan hükümete sert tepki gösterdi. Ardından Gazze savaşı Sadr için iç politikada önemli bir malzeme haline geldi. ABD büyükelçiliğini kapatma önerisi ve yandaşlarını ABD Dışişleri Bakanının Irak ziyaretini protestoya çağırması ile Sudani için ciddi bir problem haline geldi. Sadr, bu politika ile bir taşla iki kuş vurmak istiyor; Bir yandan Filistin meselesini sahiplenerek Şii dünyasının “kahramanı” olarak öne çıkıyor ve işi sadece “Irak İslami Direnişine” bağlı silahlı gruplara bırakmıyor diğer yandan, hükümet kurulmadan önce erken genel seçim vaatleri veren rakip Şii gruplarını köşeye sıkıştırmak istiyor. Erken seçimi görmezden gelerek ve durumu yalnızca il meclisi seçimleriyle kurtarmak isteyen Koordinasyon Çerçevesi destekli Sudani hükümeti gücünü sağlamlaştırmak arzusuyla hareket ediyor .
Bir süre önce Hikmet Hareketi lideri Ammar Hakim seçimlerin yasal zamanında yani 2025’te yapılmasını istediklerini söylemişti. Sudani hükümetinin elinin altında üç yıllık bir bütçe var ve yakın zamanda eski Başbakan Adil Abdulmehdi'nin bile yapamadığı şekilde, terörle mücadele kurumu komutanı Abdulvahab Saadi'yi görevden almak gibi bazı güvenlik mevkilerinde değişikliğe gitti. Ayrıca şu an Kürtler ve Sünniler zayıf bir durumda ve böyle bir durumda il meclisi seçimlerinin yapılması halinde, Sadr taraftarlarının konumuna büyük bir zarar görmesi muhtemel.
Başbakan, Sadr yandaşlarının hükümet üzerindeki baskılarını azaltmanın bir yolunu bulma arayışında olabilir. Geçen yıl Bağdat’ta Sadr ve Koordinasyon Çerçevesi taraftarları arasındaki çatışmalar ve İran’da kalan Iraklı Ayettullah Hari’nin Sadr karşıtı mektubunun ardından ve yine büyük ihtimalle Ayetullah Sistani’nin müdahalesinin ardından, Sadr siyaseti bıraktı. İran o dönemde Sadr'ı ikna etmekte çok zorlanmıştı, şu anda da elinden pek bir şey gelmiyor ama hükümeti destekleyerek Sudani’nin elini bir ölçüde güçlendirebilir.
Öte yandan silahlı gruplar Sudani hükümeti için büyük bir sorun yaratmış durumda. Önceki yıllarda farklı isimler kullanan gruplar, bu defa kendi kimliklerini öne çıkarsalar da "İslami Direniş" adını kullanıyor ki, bu da kararlarında koordinasyon halinde olduklarını gösteriyor. Tabi bunların içerisinde hükümetin dışında kalan, Hizbullah ve Nuceba hareketleri diğerlerinden daha sert bir söylem kullanıyorlar. Nuceba, Irak halkının “işgalcilere karşı savaş ilan ettiğini” açıkladı. Sudani ise silahlı gruplara ve dış politikayı hükümetin elinden almak isteyen taraflara bir yanıt olarak, Irak büyükelçileri konferansında, yüksek politikaların devlet tarafından belirlendiğini söyledi.
“İslami Direniş” grupları 7 Ekim'den bu yana bölgedeki ABD üslerine 30'dan fazla saldırı düzenledi. Ancak askeri açıdan düşük seviyeli sayılan bu saldırıların asıl amacının ABD’yi vurmak değil, Irak'tan çıkmaya zorlamak olduğu görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Hadi Amiri de, ABD’nin Irak’tan çıkması gerektiğini açıkça dile getirmişti.
Bir aydan kısa bir süre içinde USS Gerald R. Ford ve USS Eisenhower adlı iki uçak gemisi Akdeniz'e ve Kızıldeniz'e ulaştı ve bunlardan birinin Körfez'e kaydırılması muhtemeldir. Bu şekilde iki savaş gemisinin bölgeye intikal etmesi, ayrıca Irak, Suriye, Ürdün ve hatta Türkiye’deki askeri üslerin varlığı, yine Bahreyn'de Donanma Komutanlığı’na bağlı 5. Filo ve Katar'daki St. Cam Komutanlığı ile ABD üç yerde yani Süveyş Kanalı, Bab el-Mendeb ve Hürmüz Boğazı’nda Iran ve yandaşlarına büyük bir caydırıcı güce sahip olduğu besbelli. Bu nedenle eğer bir ateşkes ilan edilmezse, Sudani’nin saldırıları durdurma isteğine rağmen, düşük seviyede de olsa gerilim ve saldırıların devam etmesi ihtimali yüksek.
Sudani ayrıca bu ziyareti ABD Dışişleri Bakanı ile görüştüğü için Şii gruplar ve Sadr taraftarlarının yoğun eleştirilerine maruz kaldığı bir dönemde gerçekleştiriyor. ABD'nin Sudani hükümeti üzerindeki baskısı daha çok silahlı gruplara ve Tahran'a bir mesaj verme şeklinde görünüyor, aksi takdirde hükümetin bu tarafları kontrol etmesi zordur. Doğrusu Irak'taki durum ve Türkiye'nin bu aşamadaki tavrı, ABD'nin İran ve destekçilerine ilişkin politikası açısından çok önemli olacaktır. Bu nedenle Blinken, 7 Ekim'den bu yana bölgeye yaptığı ikinci ziyaretinde her iki ülkeyi de ziyaret etti.
Öte yandan bu savaş, bu dönemde Ukrayna'daki savaşla meşgul olan Batı'nın isteyeceği son şeydi. En azından ABD'nin Filistin meselesine Abraham Anlaşması gibi devletlerin anlaşmaları yoluyla çözüm bulunmasını teşvik etme politikası başarıya ulaşmadı. Şimdi artık Batı için asıl mesele sadece savaşın tırmanmasını önlemek değil, aynı zamanda, bölgedeki aratan İran ve Rusya'nın rolünü de dikkatle izlemek olacaktır.
Ziryan Rojhılati – Rûdaw Araştırmalar Merkezi Direktörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)