Seçim sonrası Türk dış politikası
Türkiye’de “yüzyılın seçimi” olarak ifade edilen milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimleri 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta (cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu gerçekleştirildi) yapıldı. Seçim sonuçları itibariyle AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) öncülüğünü yaptığı Cumhur İttifakı 322 milletvekili çıkararak 600 sandalyeli Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki çoğunluğu yeniden kazanırken, ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52’den fazla bir oy alarak rakibi, CHP ve İYİ Parti öncülüğünde oluşturulan Millet İttifakı’nın adayı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçerek yeniden cumhurbaşkanı seçildi.
Her iki turda da yaklaşık yüzde 85 oranında katılım sağlandığı seçimlerde Türk halkının “siyasal devamlılıktan” yana oy kullandığını söylemek yanlış olmaz. Bu noktada Türk halkının verdiği bu kararın dış politikadaki devamlılığı da sağlayacağını söylemek mümkün. Her ne kadar Türk dış politikasının girişimci, barışçıl ve insani diplomasi, masada ve sahada diplomasi, diyalog ve arabuluculuk, çatışma çözümü, ülkelerin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunması, iç işlerine müdahale etmeme gibi temel prensipleri bulunsa da Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda dış politikada “nüans farklılıkları”nın ortaya çıkması beklenen bir durumdu. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle seçim öncesi dış politikada atılan adımların devamlılığı mümkün hale geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da kurduğu kabine ile halkın siyasal devamlılık tercihine aynı yönde karşılık verdiğini söylemek yanlış olmaz. Zira Erdoğan’ın yeni kabinesindeki pek çok ismin, daha önceki dönemlerde bakan yardımcısı ya da bakanlık yaptığı görülüyor. Bununla birlikte özellikle dış politika açısından bakıldığından 13 yıl Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı görevini yürütmüş Hakan Fidan’ın dışişleri bakanlığı görevine getirilmiş olması da ayrıca dikkate değer.
Bilindiği gibi Hakan Fidan, MİT Başkanlığı döneminde Türk dış politikasının öncelikleri konularına ve dosyalarına hakim bir figür. Özellikle Libya, Suriye, Irak, Yemen gibi çatışmalı alanlarda Fidan’ın başkanlığındaki MİT’in aktif rol oynadığını söylemek yanlış olmaz. Bu noktada dış politik konulara ve önceliklilere uzak olmayan Fidan’ın dışişleri bakanı olması, Türkiye’nin yeni dönemdeki dış politikasındaki etkin ve aktif rolünün devam edeceğinin göstergesi sayılabilir.
Bununla birlikte Fidan’ın bıraktığı MİT Başkanlığı koltuğuna ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın atandı. Aynı şekilde İbrahim Kalın da dış politikanın etkin isimlerinden biri. Zira Kalın Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü görevi ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na da başkanlık yapıyordu. Bu anlamıyla Kalın’ın da dış politikayı yakından takip eden isimlerden biri olarak MİT Başkanlığı’na getirilmesi, dış politika konusunda MİT’in de etkin konumunu sürdüreceği anlamını taşıyor. Nitekim AK Parti’nin başkanlık sistemi ile birlikte devlet kurum ve kuruluşları arasındaki uyum ve koordinasyon artmış, ortak hareket etme konusundaki işbirliği düzeyi de yükselmişti. Mevcut durumda da Fidan ve Kalın’a dair görevlendirmelerle bu koordinasyon, uyum ve sürekliliğin devamının sağlanması muhtemel.
Bu noktadan bakıldığında seçim öncesi özellikle Ortadoğu’daki normalleşme süreci ile birlikte sorunlu ilişkilerin bulunduğu Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suriye gibi ülkelerle ilişkileri normalleştirmeye ve yumuşatmaya başlayan Türk dış politikasının söz konusu süreçleri yürütmeye devam edeceği görülüyor.
Nitekim seçimden hemen sonra 1 Haziran’da Türkiye ve BAE arasında 40 milyar dolarlık ekonomik işbirliği anlaşması imzalanırken, Suudi Arabistan’ın ulusal petrol şirketi Aramco’nun Türk inşaat şirketleri ile 50 milyar dolarlık ihale görüşmeleri yürüttüğü haberleri medyaya yansıdı. Buradan hareketle özellikle ekonomi faktörünün Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında etkili olacağını söylemek mümkün.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Irak’la ilişkileri de önemli bir boyutu oluşturacağı görülüyor. Türkiye ve Irak arasındaki ticaret hacminin 30 milyar dolar düzeyine yaklaştığı ve her iki ülkedeki ekonomik sorunlar dikkate alındığında, her iki ülke açısından da sıkı işbirliği önemli olacak.
Burada daha önce “Kuru Kanal” olarak adlandırılan, ancak Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin Şubat 2023’teki Türkiye ziyaretinin ardından adı “Kalkınma Yolu” projesi olarak değiştirilen, Basra’dan Türkiye’ye ulaşacak kara yolu ve demir yolu hattı yapılması projesi son derece önemli bir işbirliği alanı olacak gibi duruyor. Bu noktada Irak’taki siyasal istikrarın sağlanması da Türkiye’nin birincil öncelikleri arasında. Özellikle Erbil ve Bağdat arasındaki sorunların çözülmesi, diyalog ve işbirliğinin arttırılması, Türkiye ile ilişkiler bağlamında da son derece kritik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yemin töreninde 21 devlet başkanının yanı sıra Irak Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin ve IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin de yer alması, Türkiye ile ilişkilerin devamlılığını göstermesi açısından son derece değerli.
Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)