1 Ağustos 2015 sabahı Türk Ordusu’na bağlı uçaklar Zergele köyü sakini 10 insanın canını aldı. Bunun adı düpedüz suç. İşlenen her suçun ise mutlaka hukuk çerçevesinde bir cezası vardır. Gerekçesi ne olursa olsun sivillerin öldürülmesi insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Bu suçu görmezden gelmek de suça iştiraktır.
Türkiye’nin yaptığı bu saldırı yüzyıllık bir yarayı deşti. Bir umut, kabuk bağladığını umduğumuz bir yaraya tuz dökmüş oldu. Yara, atılan bombalar ve 10 insanın kanı ile yeniden kanadı. Yaşanan bu olay, Kürdistan halkı ile Türkiye halkı arasındaki ilişkileri en az 15 yıl geriye götürdü.
Ne içerde ne dışarda kimse bu suçu örtbas etmeye kalkmasın. Hiç kimse de halkın acısını ve öfkesini hiçe sayma gafletine düşmesin.
Türkiye ile Kürdistan arasındaki ilişkieri her zaman önemseyen ve Türkiye’nin Kürdistan için büyük bir öneme sahip olduğuna inanan biriyim. Doğru, Türkiye bizim için çok önemli ama bu Türk savaş uçaklarının masum insanların kanına girmesine asla cevaz vermez.
İki taraf arasındaki ilişkiler, karşılıklı saygı ve çıkar çerçevesinde olunca bir anlamı vardır. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Türkiye ile iyi ilişkiler kuralım derken Ankara'ya teslim olmamak lazım. Şunu asla unutmamalı: Diplomaside yüz ekşitmek, en az tebessüm kadar önemli ve etkilidir. Yani jest kadar rest de lazım.
Mavi Marmara olayında Türkiye'nin yaptığı gibi; Türkiye'nin İsrail ile olan dostane ilişkileri herkesin malumu. Ortadoğu'da bu iki ülke kadar içli dışlı olan iki ülke daha bulamazsınız. Ama sözkonusu sivillerin hayatı olunca, Ankara restini çekti. Ha bir taraftan iki ülke arasındaki askeri ilişkiler en yüksek seviyede devam etti ancak bir taraftan Türk hükümeti uluslararası hukuk çerçevesinde vatandaşlarının hakkını sonuna kadar aradı. Ta ki diz çökmez İsrail'e (diplomatik anlamda) diz çöktürdü ve Netanyahu resmen özür diledi.
Şu anda Kürdistan Bölgesi’nin de yapması gereken işte bu! Uluslararası hukuk çerçevesinde vatandaşlarının hakını aramak.
Hiç kimse de kalkıp, “Vay efendim sen katledilen vatandaşının hakkını nasıl ararsın?” deme durumunda olmadığına göre, uluslararası hukuk çerçevesinde sonuna kadar gidilmeli. Türkiye özür dilemeye ve tazminat ödemeye zorlanmalı.
Bir olup bu hakkımızı arama erdemi gösterirsek, kırılan onurumuzu tamir etmiş, dökülen kanı da yerde bırakmamış oluruz. Yok tefrikaya düşüp başkasının suçunu, kendi aramızda birbirimize atma yarışına girersek, tarih önünde topyekün onurumuzu yitirmiş oluruz.
Ha bir de şunu söyleyeyim: Bu iş Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin görevi olduğu kadar, her konuda söz sahibi olan STK temsilcileri, yazarlar, avukatlar ve aktivistlerin de görevi. Bu meselenin, hele de mevcut konjonktürde, Bağdat üzerinden uluslararası mahkemelere taşınması için yürekli birkaç avukat ve aktivist yeter.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın