Kardeşlerin çekişmesi devletin yapısını çökertti
Beklendiği gibi, Bağdat'ta 29 Ağustos gecesi Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'ın destekçileri ve bazı Heşdi Şabi grupları ile siyasi bir şahsın özel muhafız taburu ve Yeşil Bölge özel güvenlik tümeni arasında Yeşil Bölge’de silahlı çatışma çıktı. Çatışma yaklaşık 24 saat sürdü ve RPG ve havan topu da dahil her türlü hafif ve orta ağırlıkta silah kullanıldı, 32 kişi öldü ve her iki tarafta yüzlerce kişi yaralandı.
Siyasi partiler ve gözlemciler, uzun zamandır beklenen çatışmalar konusunda defalarca uyarılarda bulunmuş, ancak partilerin iktidar mücadelesi ve erken seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından katı tavırlarında ısrarı, bu uyarılara rağmen şiddet ve sokak kışkırtmasıyla silahlı çatışma tahminlerini haklı çıkardı ki bu patlama, Irak devlet yapısını ve mevcut siyasi sistemi tehdit ediyor.
Sadr hareketi kaos ve geri çekilme
Sadr Hareketinin Ekim 2021’deki erken seçimler de elde ettiği zafer, çoğunluk hükümeti ve iktidarının oluşmasına yol açacak siyasi bir zafere dönüşmedi. Çünkü Sadr Hareketi küçük ve orta büyüklükteki Şii partileri Şii çoğunluğu oluşturacak bir yapıya çekemedi. Onlar, Sünni Egemenlik Koalisyonu ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile kurulacak üçlü koalisyonuna güvendi, ancak ittifak, diğer Şii, Sünni ve Kürt siyasi partilerin katılımı olmadan tek başına Irak Federal Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için üçte iki çoğunluğun sağlanması gerektiği yönündeki yorumu karşısında felç oldu.
Bu, Sadr hareketini arzuladığı şeyi elde edemediği için hayal kırıklığına uğrattı ve bu da Sadr hareketinin liderini, milletvekillerini toplu olarak Parlamento’dan geri çekerek ve görevi bırakmaya zorlamak gibi iyi düşünülmemiş, eşi görülmemiş bir adım atmaya sevk etti. Ayrıca Parlamento Başkanı'ndan herhangi bir tartışma veya müzakereye fırsat vermeden dilekçeyi aynı gün onaylamasını istedi; Sadr hareketinin yirmi yılda inşa ettiği siyasi yol için ölümcül olarak adlandırılan hareketin arkasındaki gerçek nedenleri Sadr Hareketi bile açıklamadı.
Sadr Hareketi, bu stratejik hatayı düzeltme çabası ile durumu karmaşıklaştırma ve destekçilerine başvurma yolu ile Yeşil Bölge'ye girdi ve 30 Temmuz'da güvenlik güçlerinin hiç bir müdahalesi olmadan Yeşil Bölge’de Parlamento binasını ele geçirdi. Bu da Parlamento Başkanı Muhammed Halbusi’nin “Parlamento oturumlarını belirsiz bir tarihe kadar askıya alması” ile sonuçlandı.
Koordinasyon Çerçevesi ise kendince temkinli bir politika uyguladı ve Sadr Hareketiyle karşı karşıya gelmemeye çalıştı. Sadr’ın adımlarına karşı yalnızca “meşruiyeti savunma” sloganı altında olanları kınama ve eleştirme açıklamaları yapmakla yetindi.
Sadr Hareketinin Parlamento binasındaki grevi, siyasi hedeflere ulaşamadan üç haftadan fazla sürdü. Ardından 23 Ağustos 2022'de Yüksek Yargı Konseyi önünde bir greve başvurdu ancak bu hareket siyasi partiler ve uluslararası toplum tarafından geniş çapta kınandı. Hareket ayrıca bu tür adımların olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıldı. Mahkeme de kararlı bir duruş sergileyerek, tüm mahkemelere çalışmalarını durdurma emri verdi ve Sadr Hareketinin bazı liderleri için tutuklama emri çıkarttı. Bu da Hareketi arzuladıkları hedeflere ulaşamadan aynı akşam destekçilerini Yargı Konseyi binasından çekmeye zorladı.
Devam eden gerilimlere rağmen Sadr Hareketi, ana talebi olan Parlamentonun erken seçimle feshedilmesine yanıt alamadı; Bu nedenle Sadr, mevcut tüm politikacıların ve parti liderlerinin bir sonraki seçimlere katılmamaları şeklinde yeni şart ekleyerek gerilimi tırmandırma yoluna başvurdu. Ayrıca 27 Ağustos'ta Bakanı aracılığıyla bir tweet ile dolaylı olarak şu tehditte bulundu: “Gelecekte tweetler veya başka şeylerle araya girmek zorunda değilim”. Bu şekilde siyasi arenadan çekileceğini ve gelecekte olacaklara karışmayacağını söyledi.
Sadr, tehdidini 29 Ağustos'ta tam boykot ve siyasi işlere müdahale etmeme tweet'i atarak gerçekleştirdi, ancak destekçileri bunu Yeşil Bölge'deki diğer kurumları ele geçirmek için beklenen bir sinyal olarak yorumladı; Bunun üzerine hükümet konağının etrafını sararak içeri girdi ve güvenlik güçlerinden herhangi bir direniş görmeden greve başladı. Ardından hükümet konağının önünde ve içinde “halk iktidarın yıkılmasını istiyor” şeklinde sloganlar atarak baskının fotoğraf ve videolarını tüm sosyal ağlarda yayınladı.
Koordinasyon Çerçevesi ve gevşek hareket
Sadr Hareketi milletvekilleri Parlamentodan çekilince, Koordinasyon Çerçevesi hızla hareket ederek istifa eden milletvekillerinin yerlerini kendi ittifaklarına ait yeni milletvekilleriyle doldurarak en büyük kütleyi oluşturmak üzere boşalan sandalyeleri garanti altına almaya kalkıştı. Parlamento da Haziran ayında olağanüstü bir oturumda bu değişikliği onayladı. Böylece Koordinasyon Çerçevesi’nin hareketi gevşedi; Aynı zamanda, kendi içinde başbakanlık görevi için siyasi bir şahsiyetin belirlenmesi konusunda anlaşmazlıklar yaşadı. Siyasi liderleri arasındaki bu rekabet daha da yoğunlaştı ve aday belirleme sürecini tam bir ay geciktirdi. Bu, Sadr Hareketinin ani bir istifayla çekilmesi neticesinde yaşadığı yenilginin ardından yeniden örgütlenmesi ve önümüzdeki günler için plan yapması için yeterli bir zamandı.
Çerçeve daha sonra bu görev için tek aday olan Muhammed Şiya Sudani'yi oybirliğiyle kabul edebildi. Bu adım, Koordinasyon Çerçevesi’nin hükümeti kurmaya devam etme konusundaki kararlılığını kanıtladı ve bu da Sadr'ı kızdırdı. Böylece, cumhurbaşkanlığı seçimini önlemek ve Sudani’nin aday gösterilmesini protesto etmek için Parlamento binasında bir grev hazırlamaya başladı.
Koordinasyon Çerçevesi içerisinde Sadr Hareketi lideri ve karmaşık adımlarıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda farklı görüşler vardı. Bazıları, tırmanışa tırmanış ile gösterilere gösteri ile ve grevlere grev ile yanıt verilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu nedenle 13 Ağustos'ta, Yeşil Bölge’deki asma köprünün yanında bir gösteri düzenlendi. Bir diğer görüş ise ılımlılık yanlısıydı ve Sadr'la diyalog çağrısı yapılmasını savunuyordu. Bu görüş, Fetih Koalisyonu lideri Hadi Amiri tarafından destekleniyordu. Çerçeve, yalnızca açıklamalar yoluyla yanıt verdi ve siyasi olarak hareket etmedi. Çerçeve ayrıca diğer siyasi partileri, özellikle de bağımsızları, Kürtleri ve Sünnileri ciddi şekilde çekmeye çalışmadı.
Ancak daha sonra Koordinasyon Çerçevesi, Yargı Konseyi önünde bir grevin ardından Sadr Hareketine karşı kararlı ve sert bir duruş sergiledi. Çerçeve, olanları kınayan ifadelerinden ötürü konumunda birleşik görünüyordu. Yüksek Yargı Konseyi’nin desteğini talep ederek, hükümet kurma ve siyasi partilere katılma yolunda ilerlediğini gösterdi. Bu nedenle Kürt ve Sünni siyasi partilerle görüşmeleri yoğunlaştırdı ve bu partilerin liderlerine Koordinasyon Çerçevesi’nin yol haritasını görüşmek üzere heyetler ve elçiler gönderdi, karşı tarafların taleplerini karşılamaya hazır olduğunu söyledi.
Kardeşler arasında çatışmaların başlaması
Sadr hareketinin destekçileri 29 Ağustos'ta hükümet sarayına girer girmez, Koordinasyon Çerçevesi taraftarı silahlı güçler alarm durumuna geçti ve bölgedeki seçkin Heşdi Şabi güçleri mevzilerini güçlendirdi ve savunma pozisyonuna geçti. Özel Tugay göstericileri tahliye etmeye çalışmak için hükümet konağına gitti, ancak kendilerini deli kurşunlardan korumak için beton duvarlar ve bariyerler arkasına saklanan ana kapı muhafızları dışında diğer resmi güçler ortadan kayboldu.
Yeşil Bölge'nin içinden mermi sesleri yükselmeye başladı ve mermiler başta Parlamento çevresinden ayrılarak hükümet konağına yönelenler olmak üzere yüzlerce göstericiye isabet etti. Askeri kaynaklara göre Saraya es-Salam'dan silahlı gruplar ve destekçileri Yeşil Bölge'ye yönelirken, diğer gruplar akşam saatlerinde başkentin doğusundaki bölgelerden Yeşil Bölge'yi rastgele havan toplarıyla bombalamaya başladı.
Bu çatışmalarla ilgili dikkat çekici olan, yayınlanan fotoğraf ve sahneler çoğunlukla Sadr Hareketinin destekçilerini gösterirken, onlarla karşılaşan silahlı gruplardan benzer sahnelerin yayınlamaması ve tepkilerinin organize ve operasyonel olmasıydı. Bu da komuta, kontrol ve operasyon yönetiminde uzmanlık düzeyini gösteriyordu.
Diğer taraftan, Koordinasyon Çerçevesine bağlı silahlı güçler, asma köprü ve hükümet konağı tarafından Cadiriye ve Yeşil Bölge'nin kontrolünü sağlarken, Sadr Hareketini destekleyen göstericiler ve silahlı gruplar ise Parlamento bölgesini, Dışişleri Bakanlığı’nın kapısı ve Cumhuriyet Köprüsü’nü kontrol etti. Bununla birlikte Resafa bölgesinin tamamını da kontrol ediyorlardı. Çatışmalar sırasında Koordinasyon Çerçevesi’ne ait bazı binalara baskın yapıldı. İlgili bir kaynak “Hükümet güçleri seyirci kaldı. Çatışmaları sona erdirmek için karargahlarından herhangi bir müdahalede bulunmadı. Yeşil Bölge’deki özel timin hükümet konağını boşaltmak için yaptıkları dışında vatandaşları korumaya ve düzeni sağlamaya çalışmadılar. Heşdi Şabi, Sadr hareketine bağlı bir grup savaşçının girdiği parlamento binası ve Bakanlar Kurulu Genel Sekreterliği üzerindeki kuşatmayı kırdı.”
Devletin çöktüğü gece
Bazı gözlemciler, silahlı çatışmanın başladığı gece devletin tamamen çöktüğüne inanıyor; Bağdat'ta ve diğer bazı illerde kanlı gece olarak anılan, devlet kurumlarının, emniyetin, yargının ve yasama organlarının silahlı güçlere ve şahıslara esir düştüğü gece. Savaş alanındaki silahların miktarı da sayı ve tür olarak, örneğin Savunma Bakanlığı'ndaki resmi kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde bulunandan çok daha fazlaydı.
Partilerden, başkanlıklardan ve uluslararası toplumdan gelen açıklamalarda, durumla ilgili endişeler dile getirildi ve şiddetin sona erdirilmesi, diyaloğa geri dönülmesi çağrısında bulunuldu. O kanlı gecede yaşanan kötü olaylar karşısında herkes şaşkına dönmüştü ki bu da güvenlik güçleri ve ordu hareket etmeden tüm tarafların silahlı güçleri eliyle devletin çöküşüne işaretti
Devlet yapısını, hükümet karargahlarını ve sivilleri koruyamayan, güvenlik ve istikrarı empoze edemeyen asayiş ve askeri güçler ile onu yöneten komuta kademesinin varlığı, tehlikeli bir duruma işaret ediyor ve yasal-anayasal kurumların kırılganlığını da gösteriyor. Aynı zamanda, IŞİD'e karşı savaşın sona ermesinden bu yana ilk benzer çatışmada, devlet dışı güçler, güvenlik ve istikrarı beklentilerin çok ötesinde tehdit etme yeteneğine sahip olduklarını kanıtladılar. Çünkü resmi ve gayri resmi silahlı kuvvetlerin hepsi teröre karşı savaştı ama bu güç, vahşet ve yoğunluk ile şehirlerde değillerdi.
Bazı gözlemciler, güvenlik kurumlarının durumu kontrol edebilmeleri için tek şartın silahların devlette toplamasına bağlı olduğuna inanıyor. Ancak güvenlik ve askeri kurumların zayıflığı ve birleşik bir komuta eksikliği silahları toplama olasılığını da azaltıyor. Hatta bu silahların sahada karşısında felç olan devletin gücünden daha büyük olduğu da görüldü. O halde silahları hangi unvanla toplayabilir?
Siyasi tıkanıklığa, iktidar partileri arasındaki iktidar mücadelesi ve hiçbirinin taviz vermek, hırs ve kazanımlardan vazgeçmek istememesi neden oldu. Ancak bu partiler hep birlikte karar mekanizmasının dışına çıktıklarını ve silahlı grupların dizginleri ele geçirdiğini unuttular. Bu, kutsal türbelerini ve ziyaretçilerini korumak için yaptıklarına benzer şekilde, kendilerini korumak için silahlı gruplar oluşturmaya yönelik silah sahibi olmak isteyen güçleri motive edecektir.
Son olaylar, başkanlıkların, liderler de dahil olmak üzere siyasi liderlerin rolünün marjinal hale geldiğini ve özellikle 29 Ağustos'ta olanlara benzer şekilde, taraflar arasında silahlı çatışmalar yaşandıktan sonra, sokaktaki silahları kontrol etme konusunda hiçbir etkiye sahip olmadığını kanıtladı. Aynı zamanda, siyasi sürecin gereklerini yerine getiremeyen ve herkesin iradesine saygılı bir anlaşma sağlayamayan hükumet, başkanlıklar ve siyasi liderlerin yerine askeri komutanlar meselelerin kontrolünü ele geçirme konusunda öncülük ettiler.
İktidarını kuran, Irak vatandaşlarının taleplerini yerine getiren ve ülkeyi iç savaş canavarından kurtaracak bir hükumet. Ayrıca hizmet vermeye başlayan, yatırımları harekete geçiren ve işsiz gençlere iş olanakları sağlayan, ticareti, tarımı ve sanayiyi ileri taşıyan bir hükumet.
Elbette, akan kanı durdurmak ve kimseyi dışlamadan bir müzakere masasına oturmak, siyasi sürecin gidişatını düzeltmek ve bu zorlu süreci atlatarak ardından son on yılda yaşanan başarısızlıkların üzerinden sıçrayarak geçmenin önünü açabilmek için daha çok zamana ihtiyaç var. Ancak tüm tarafları tatmin edecek uygun ve ortak bir çözüm sağlamak için karşılıklı bir diğerini kabul etme isteği ile karşılıklı yumuşama olmadıkça, yeni bir sokak dalgası mutlaka gelir ve var olan ile aynı fikirde olmayan her şeyi alıp götürür. Kontrolsüz ve hatta kontrollü silahların politikacılara yönelmesi ve onları tamamen süreçten uzaklaştırması da muhtemeldir. O zaman ülkede durumun nasıl olacağını kimse tahmin edemez.
Ferhad Alaaddin, Irak Danışma Konseyi Başkanı
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)