Yahudiler, Kürtler, Roboski yahut Zergelê
Naziler, yönettikleri Almanya ve işgal ettikleri bölgelerde altı milyondan fazla Yahudi’yi sistemli bir şekilde öldürdüler. Holokost adı verilen bu korkunç katliam, aynı zamanda iyi kurgulanmış ve aşamalarının tümü hukuka dayanan bir operasyondur.
Yani Naziler, 6 milyon Yahudi’nin tek bir tanesini bile “hukuka aykırı” şekilde öldürmemiştir. Zira Hitler, önce Anayasayı askıya almış, ardından da kanun hükmünde kararnamelerle Yahudileri vatandaşlıktan çıkartmıştır. Ardından da artık “hiçbir hukuka tabi olmayan” ve “hiçbir hukukun korumadığı” Yahudileri toplama kamplarında, gaz odalarında, sürgün yollarında ölüme göndermiştir. Kimseden de ses çıkmamıştır, çünkü her şey hukukidir ve devletin bütün organları bu hukuka uygun şekilde davranmıştır. Üniversiteler bunun altyapısının sağlanması için tezler hazırlamış, kiliseler ve nüfus idaresi doğum kayıtlarını paylaşarak kimlerin Yahudi olup olmadığını belirtmiş, vatandaşlıktan çıkarılma ve sürgün kararları devletin postası ile dağıtılmış, ekonomiden sorumlu bakanlık onların mallarına el koymuş, ulaştırmadan sorumlu bakanlık sürgün için trenler ayarlamış, vatandaşlık görevini yapan askerler de kendilerine verilen görevleri yerini getirmiştir.
Sonrası malum. Yahudilerin üçte ikisi yok edildi. Ardından Yahudiler, İsrail devletini kurdular ve milletlerini korumak ve bir hukukun güvencesine almak için dünyada yaşayan bütün Yahudileri, İsrail’in doğal vatandaş ilan ettiler. Yani? Yanisi şimdi bir babayiğit çıksın ve bir Yahudi’nin kılına zarar versin de görelim.
Türk Devleti’nin Kürt modeli de Hitler’in Nazi Almanyası gibi. Örneğin 34 kişinin TSK’ya ait uçaklarla bombalanarak öldürüldüğü Roboski için askeri mahkeme “takipsizlik” kararı verdi; konuyla ilgili Cumhuriyet Savcılığı’nın kararında şöyle diyor: “TSK personeli TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra etmişlerdir ve kusursuzdurlar”.
Temelde olan şey şudur: Kürdün devleti yoktur, insan olarak kıymeti de yoktur. Çünkü onun haklarını savunacak bir mekanizma ya da onu başka bir devletin -hatta kendisine vatandaşlık vermiş bir devletin- hukukundan koruyacak bir hukuk da yoktur. Mesela Türkiye, 34 Amerikan vatandaşını kendi sınırlarını ihlal dahi etseler vurabilir mi? Peki Rus vatandaşlarını? Yunan? Azeri? Gürcü? Hayır. Hiçbiri için böyle bir durum yoktur, hatta Türkiye’de bunlar bir suça karıştıklarında bile konsolosluk görevlisi olmadan hiçbir hukuki işlem dahi yapılamaz.
Yani?
Kürdü öldürün gitsin, çünkü Türkiye'nin kendi vatandaşları bile olsalar sahipleri de onları koruyan bir hukuk da yoktur. Örnek mi istiyorsunuz? Muğlalı Paşa Olayı ve 33 Kurşun meselesi. Daha mı? 1990’larda Türk devleti 17 bin sivil öldürdü ve bundan dolayı tek bir kişi dahi yargılanmadı, ceza almadı. Hatta Kürt siyasetinin basiretsiz aktörleri bunlara hala “faili meçhul” diyerek Türk devletini akladıklarını bile anlayamıyor. Ama durum bu.
Bu yüzden de Kürtlere uygulanan katliamlar hız kesmiyor ve her gün bunlara yeni bir tanesi ekleniyor. Bakın mesela Zergelê Katliamı. Kürtler, o kadar devletsiz ki Türk uçakları Kürt güçlerinin bulunduğu Kandil’i bombalamak için Türkiye Devleti’nin sınırlarının dışına çıkıyor, bir köyü bombalıyor ve orada 10 Kürdü öldürebiliyorlar. Bunlardan sekizi sivil. Sivillerden biri hamile bir kadın. Kadınlardan biri 5 PDK üyesi Pêşmerge’nin annesi, yanında şehit düşen ise bir PKK’li.
Bu Kürtler arası bir çekişmenin de fitilini ateşliyor: Barzanî, neden uçuşları engellemiyor? Engelleyemiyor çünkü devleti yok. HDP’nin Kuzey Kürdistan’da sahip olduğu belediyelerden, Kürtler için talep ettikleri güçlendirilmiş yerel yönetim ve demokratik özerklikten birazcık daha fazla yetkisi var ama Türk uçaklarını engelleyecek teknik ekipmanı ve hukuki geçerliliği yok. Hava savunma sistemi mi? O, bir tek devletlerde olan bir şey. E? Kürtler devletleşmesin, devletleşmek kötüdür, bağımsız Kürt devleti istemiyoruz diyenleri alın oturtun karşınıza.
Hatırlayalım.
Türkiye-Irak sınırı 5 Haziran 1926'da yapılan Ankara Antlaşması ile belirlendi. TBMM ve Bakanlar Kurulu bunu onayladı. 29 Mart 1946 tarihinde Türkiye-Irak arasında imzalanan yeni bir protokole göre Türkiye, sınırın diğer yanında 75 km boyunca “haydutları” kovalama ve vurma yetkisine sahip oldu. Böylece bir deniz savaşı kavramı olan “sıcak takip”, konu Kürdistan olunca bir kara savaşı argümanına dönüştü. Çünkü sınırın diğer tarafında da devletsiz Kürtler var. Irak devletine bağlılar ama Irak devleti onların değil. Devam edelim. TSK ve Jandarma'ya sınırdaki Kürde “vurun yetkisi”ni veren kanunların ilki 3 Haziran 1946'da onaylandı. Sonrasında yetkiler sürekli genişletildi. 10 Mart 1983'te çıkarılan 2803 nolu kanun bunlardan bir tanesi. Roboskililerin ve Zergeleli köylülerin havadan vurulmasını meşrulaştıran TBMM ve Bakanlar Kurulu Kararı ise 21 Mart 1991'de çıkarılmış. Her dönem çıkarılan sınır ötesi tezkereler konusuna hiç girmiyorum bile. Kürt siyasetinin ezberine dayanırsak suçluyu AKP ilan etmek kolay ama bu, hükümetlerle, partilerle değil Türk devletinin devletliği ile ilgili bir durum. Ve daha önemlisi Kürtlerin devlet olmayışı ile ilgili.
Şimdi Kürtler sormalıdır: Türkiye sınırı neresidir? Irak’ın sınırı neresidir? Bu iki devletin sınır olarak kabul ve ilan ettikleri bu çizgiler neden bizim ülkemiz Kürdistan’ın tam ortasından geçiyor?
Partilerin, örgütlerin, Kürtlerin birbirini suçlamasından değil ama birbirlerinin hakikatle biraz incitmesinden yanayım. 33 Kurşun Olayı, Türk’ün barbarlığıdır ama toplamda 44 Kürdün öldürüldüğü Roboski ve Zergelê bizim ahmaklığımızdır. Ve bu, bir katliamın değil, bütün katliamlara rağmen birleşmemekte ısrar eden bir ulusun durumudur.
Soru basit ama cevap zordur: Kürtler niçin devlet değildir ve Kürdü koruyan bir hukuk neden yoktur? Kürtlerin bir devletinin olması için illa ki nüfuslarının üçte ikisinin işgalcileri tarafından gaz odalarına gönderilmesi mi gerekecektir?
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)