Kürt Barış Çakan ve siyahi George Floyd

Gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmaktır. Gazeteci, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamalıdır. Haber, yorum ve görüşler okur ve izleyicinin yayının niteliğini anlayabilmesini sağlayacak biçimde, açıkça birbirinden ayrılmalıdır. Basın yayın organları masumiyet karinesine saygılı olmalı, suçluluğu yargı kararıyla sabit olmadıkça herhangi bir kişiyi suçlu ilan edecek yayın yapmaktan kaçınmalıdır.

Okuduklarınız gazetecilik ilkelerinden sadece bir kaçı, kapsamlı yazmama gerek yok çünkü akıllı telefonlar elinizin altında ve Google’a girip devamını da okuyabilir meslekle ilgili merak ettiklerinizi bulabilirsiniz.

Amacım gazetecilik dersi vermek değil sadece bilgiye ve gerçeklere ulaşmanın kolay hale geldiğini, istendiği takdirde dünyanın bir ucundan öbür ucundaki gelişmeleri takip edebilir ve fikir sahibi olabildiğinizi hatırlatmak.

Günümüzde teknoloji hızlı bir şekilde gelişiyor ve internet hızı da aynı oranda her geçen gün bir tık daha yükseliyor. İnsanların bilgiye, habere ve görüntüye saniyeler içerisinde ulaştığı bir süreçte bir hükümetin veya bir devletin gerçeği gizlemeye çalışması bence utanç verici ve gülünç tablosudur.

ABD’de polis şiddeti yüzünden George Floyd'un hayatını kaybetmesinin ardından ülkede başlayan protesto gösterilerinde ilginç olaylar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu olaylar sırasında benim ilgimi çeken birkaç şeyi yazmak istiyorum. Yeri gelmişken söyleyeyim “Siyahi George Floyd'un polis şiddetiyle ölmesi” cümlesiyle başlayan haber metinlerinde kullanılan ‘Siyahi’ kelimesine de karşıyım. Ne yani beyaz olsaydı durum farklı mı olacaktı. Sonuçta polis şiddetine maruz kalan bir insan hayatını kaybediyor.

Bu da aslında ırkçılık barındırıyor, çünkü asıl problem burada başlıyor, yıllardır ırk, din, dil ve ten rengi meseleleri yüzünden insanlar ayrıştırtıldı ve milyonlarca insan hayatını kaybetti. Söz konusu protesto gösterilerinin bu denli büyüklükte yapılmasının ebetteki tarihi bir açıklaması var, bunun bilincindeyim. Yalnız bir konu hakkında yazılıp çizildiğinde ve yahut konuşulduğunda İnsanları ötekileştirmeden farklılaştırmadan yapılmasının doğru olacağını inanıyorum.

Gösteriler sırasında ABD ve dünya medyası farklı politikalarla olayları aktarmaya çalıştı, ancak benim ilgimi çeken sivil insanların kendi hesaplarından yaptıkları yayınlar oldu. Twitter, İnstagram, Youtube ve Facebook gibi platformları kullanan insanlar olayları bütün çıplaklığıyla görüntüleyip paylaştı. Hiçbir Sansür olmadan ülkede yaşananları izledik.

En ilginci ABD’de yaşayan gazeteci Cüneyit Özdemir’in ABD’nin farklı kentlerinde yaşayan insanları ekrana çıkarıp konuşturması oldu. Özdemir, yayında birçok kentte yaşanan olayları aktarmayı başardı. Ekrana çıkanlar ise profesyonel gazeteci veya haberciler değil farklı sektörlerde çalışan insanlardı. Çıkıp yaşadıkları kentteki olayları dilleri döndükçe anlattı. Hangi TV kanalı aynı anda Los Angeles, Washington, Miami, Boston, Seattle ve Minneapolis’ten yayın yapabilir ki? Hangi kanalın bütçesi ve kadrosu buna yeter? Ve en önemlisi hangi kanal sansür uygulamadan olayları olduğu gibi yansıtabilir? Bu nedenle herkes bir şekilde gazeteci rolünü görüyor, güvenilirlik konusu tartışılır ama malumunuz rastgele ya da bilinçli kaydedilen bazı görüntüler büyük suçların ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Burada amacım Cüneyit Özdemir’i övüp gazetecilik mesleğini rencide etmek de değil amacım ‘Sansür’ün hale aşırı bir şekilde bazı ülkeler tarafından kullanılmasının ne kadar saçma olduğuna dikkat çekmektir. İnsanlar bilgiye, belgeye ve görüntüye süratli bir şekilde zaten ulaşıyor, olayları yaşanıldığından farklıymış gibi göstermek inanılmaz abes kaçıyor.

Kendi mahallesinde kendi evinin önünde sırf Kürtçe şarkı dinlediği için öldürülen Barış Çakan olayında olduğu gibi. Ailesi ilk başta çıkıp evet Kürtçe şarkı dinlediği için öldürüldü diye açıklama yaptı daha sonra Ankara valiliğinden olayın bir ezan meselesi yüzünden alevlendiğini kavganın asıl sebebi bu olduğunu duyurdu. Birkaç saat sonra bu kez babası ne hikmetse AA aracılığıyla olayın ezan sırasında yüksek sesle müzik dinleme nedeniyle çıktığını söyledi. Diğer olaylar gibi bunda da sansür uygulandı ve bütün havuz medya ve yancılar aynı notadan çalmaya başladı.

Irkçılık kötüdür, Kürtçe konuşan veya Kürtçe müzik dinleyen herkes bu ülkede özgürdür kimse bu konuda hak ve hukuk ihlali yapamaz dememek için olaylı farklı göstermeye çalıştılar. Mesele ırkçılık ise gösterilecek tepki bellidir, ya ırkçılığın karşısında olursun ya da yanında başka açıklaması yoktur.

Bu nedenle olayla ilgili açıklamaları gizlemeye çalışmak, farklı şekilde göstermek ya da sansür uygulamak trajikomiktir. İşin şansız tarafı şu, Barış Çakan cinayeti, George Floyd cinayeti gibi kayda alınmamasıydı. Her iki yönüyle kayda alınması hem görüntü olarak cep telefonu veya güvenlik kameraları tarafından kaydedilmedi hem de bir insan öldü diye kayda alınmadı. Hâlbuki ikisi de insan ikisi de şiddet sonucu öldürüldü. Belgelenen suçlar bir ihtimal yargılanabilir ama belgelenmeyen suçlar tarihin derinliklerine gömülüyor, suç gördüğünüz zaman çekin ve paylaşın belki o zaman adaletin uygulanması için bir birlik oluşur.

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)