1931-1933 yılları arasındaki Birinci Barzan Devrimi’ne Şeyh Ahmed Barzani önderlik ediyordu. Ancak eşit olmayan güç ve silah dengesi ile doğrudan İngiliz desteği nedeniyle Irak monarşisi, devrimi bastırmayı başardı ve Şeyh Ahmed, Mele Mustafa ve Barzani devrimcilerinin bir kısmı Kuzey Kürdistan'a geçmek zorunda kaldı.
Ancak bu, devrimin tamamen sona erdiği anlamına gelmiyordu. Nitekim Halil Hoşevi liderliğindeki bir grup devrimci, Irak ve Türkiye ile cahşları (milisleri) tarafından sürekli takip edilip kuşatılmalarına rağmen bölgede kalır. Fakat maalesef Hoşevi de dahil çoğu şehit edilir.
Türkiye, Kürtlerin ulusunun varlığını inkar ettiği için Şeyh Ahmed ile yoldaşlarını Irak'a teslim etmesi beklenen bir durumdu. Buna karşılık güya Irak, Barzaniler için af çıkarır ama verdiği sözleri yerine getirmez ve Şeyh Ahmed'i, Mele Mustafa'yı ve pek çok akrabalarını Irak'ın güneyine, özellikle de Nasıriye şehrine sürgün eder.
Yolun artık kendisi için dümdüz olduğunu ve Barzani devriminin tamamen sona erdiğini düşünen Irak, 1939'da beklenmedik bir kararla Barzanileri Süleymaniye'ye gönderir. Bu durum Barzanilere, özellikle de Mele Mustafa Barzani'ye, Barzan bölgesiyle gizlice temas kurması için iyi bir fırsat verir. Aynı zamanda Süleymaniye halkıyla, özellikle de şehrin önde gelen şahsiyetleri ve aydınlarıyla güçlü ilişkiler kurar. Şeyh Mahmud Hafid'in ailesi, Hiwa Partisi üyeleri ve lideri Refik Hilmi ile temasa geçer, onların da yardımı ile 1943 yılında Doğu Kürdistan üzerinden Barzan'a ulaşmayı başarır.
Mele Mustafa'nın gelişiyle bölge halkında Kürtlük ve devrim coşkusu yeniden canlanır ve İkinci Barzan Devrimi başlar.
Irak hükümeti tehditle, güç kullanarak ve öldürerek bölgeye hâkim olamayacağını anlayınca diyaloğa başvurur. 1944'te Mele Mustafa, “Paşa” olarak bilinen Nuri Said ile doğrudan görüşmek üzere güvendiği bazı şahsiyetlerle birlikte Bağdat'a gider.
İlk defa bir grup Kürt devrimcinin Bağdat'a Kürt milli kıyafetleri ve silahlarıyla birlikte gelmesi halkın dikkatini çeker. Iraklılar, Kürtlerin ulusal taleplerini Barzan gibi sınırlı bir bölgenin talepleriymiş gibi sınırlı göstermek ve devrimi bir halk devrim değil de kendi çıkarları için silaha sarılan yerel silahlı bir grubun başkaldırısıymış gibi göstermek için çok çabalar. Ancak Mele Mustafa derin bir deneyime ve Kürdistani bir dünya görüşüne sahiptir ve bu nedenle Irak'ın taleplerini şiddetle reddeder. Iraklılara, Barzan bölgesinin Kürdistan'ın bir parçası olduğunu, dolayısıyla Kürt milletinin tüm meşru taleplerini kabul etmeleri gerektiğini söyler.
Mele Mustafa Bağdat'tayken her gün Kürt aydınları, üst düzey Kürt askerler, Hiwa Partisi üyeleri, önde gelen Kürt şahsiyetleri ve Kürt dostları tarafından ziyaret edilir.
Rûdaw TV’de yakında yayınlanacak olan “Pencemor” programının yeni bölümünde Akre bölgesinin önde gelen isimlerinden biri olan Şeyh Tahir Şuşi’yi konuk ediyorum. O bana, babasının tanık olduğu o dönemle ilgili komik ama anlamlı bir hikaye anlattı.
Şeyh Tahir Şuşi, babasının Mele Mustafa ile olan anısını kendi ağzından şöyle anlattı:
Irak hükümetinin talebi üzerine Mele Mustafa, 15 kişi ve korumalarıyla birlikte Bağdat'a gitme kararı aldı. Heyet içerisinde Hacı Kadir Ağa Şuşi, Muhammed Rewanduzi Bey ve Şeyh Muhammed Halid Barzani de yer alıyordu. Barzani Bağdat'tayken çok sayıda Hiwa Partisi üyesinin yanı sıra Kürt bakanlar, valiler, subaylar ve devlet çalışanları da akşamları gider kendisini ziyaret ederdi.
Bir gün 40-50 kişilik bir mecliste Barzani, içeridekilere, “Nuri Said ve hükümet yetkilileriyle yarın veya sonraki gün sonra görüşeceğim. Bu yüzden Nuri Said hakkında bir bilgisi olan lütfen benimle paylaşsın” dedi. Meclistekilerden biri “Nuri Said Türkmendir”, diğeri “annesi Kürt, babası Türkmendir”, bir başkası “İngilizlerin adamıdır” dedi ve herkes kendiliğinden bir şeyler söyledi. Mecliste oturanlardan biri ise zaman zaman söz hakkı almak için elini kaldırıyor ama çok geçmeden pişman oluyordu. Barzani ona dönerek şöyle dedi; “Ortak, bakıyorum da bir şey söylemek istiyorsun ama çabuk pişman oluyorsun” dedi. O da, “Kurban, Nuri Said'le ilgili ilginç bir meselem var ama bunu yüzünüze karşı anlatamam!” dedi.
Bunun üzerine Mele Mustafa, “Buyur konuş, biz bizeyiz, utanacak bir şey yok” diye yanıt verdi.
Adam bunun üzerine şöyle anlattı:
“Kurban, Um Raciha isminde zengin bir kadın var. Çok büyük bir villaya sahip. Villasında lokantası, büyük bir bahçesi, havuzu, rakkaseleri de var. Nuri Said de dahil bakanlar ve hükümet yetkililerinin çoğu orayı ziyaret ediyor. Fakat Nuri Said, üç aydır Um Raciha’dan aldığı 500 dinar borcu ödeyemediği için oraya gidecek yüzü kendinde bulamıyor.”
Bu sözler üzerine Barzani adama, “Bu anlattıkların gerçek mi?” diye sordu, adam da gerçek olduğunu teyit etti.
Nuri Said, görüşme gününde Mele Mustafa Barzani’yi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve birlikte sohbet etmeye başladı.
Bir ara Barzani’ye dönen Nuri Said, “Sayın Barzani, bu savaş dursun artık. Hepimiz Kürdüyle, Arabıyla, Türkmeniyle Iraklıyız. Savaş ülkemize yaramaz!” dedi.
Mele Mustafa da, “Paşa efendi, ben de savaş taraftarı değilim, biz de savaşın durmasını istiyoruz. Ama her şey sizin elinizde, buyurun Kürtlerin ulusal haklarını tanıyın olsun bitsin. Biz de savaş taraftarı değiliz, barış ve huzur içinde bir yaşam istiyoruz. Savaşı dayatan sizsiniz!” diye yanıt verdi.
Bir süre sonra Nuri Said, “Siz savaşa devam etmeyi tercih ederseniz o zaman Barzan bölgesi topların hedefi olur, yakılır, yıkılır” dedi ve tehditkar bir edayla, “Siz de biliyorsunuz ki İngilizler de bizi destekliyor” diye ekledi.
Barzani cevaben, “Sizin arkanızda İngilizler varsa biz de sırtımızı Allah’a dayıyoruz” dedi.
Nuri Said, “Sayın Barzani, siz de biliyorsunuz ki tüm ordumuzla Kürdistan’a girer, tank, top ve tayyarelerimizle vurmaya başlarsak Barzaniler dağa kaçmak zorunda kalır. O zaman hepsi dağlarda açlıktan ölür!” diye daha tehditkar bir tonla konuşunca, Mele Mustafa, şu yanıtı verdi:
“Söylediklerinize inanıyorum. Kürtlükten vazgeçersem Barzanileri ordu, polis ve devlet kademelerinde göreve getirir, bölgeye okullar yaptırırsın, buna inanıyorum. Fakat ben Kürt milletine onlara sırtımız dönmeyeceğime ve hakları için mücadele edeceğime dair bir söz verdim. Bu yüzden Sayın Paşa, beni iyi dinlemenizi istiyorum; eğer söyledikleriniz gerçekleşir, tüm Barzaniler açlıktan rezil ve rüsva olur da onları kurtarmak için Um Raciha’dan 100 dinar almak zorunda kalsam dahi, bunu asla yapmam.”
Um Raciha’nın ismini duyan Nuri Said bir kaç dakika boyunca başını öne eğdi ve hiç konuşmadı.
Mele Mustafa daha sonra şöyle anlattı:
"Hayatımın son anına kadar milletim için savaşmak ve hiçbir düşmana teslim olmamak dışında hangi yolu seçeceğimi düşündüm. Mücadele ve devrimden başka yol bulamadım.”
Mele Mustafa ile Said Nuri arasında daha sonra bir anlaşma imzalansa da İngilizlerin oyunları ile her şey bozuldu, Barzaniler bir kez daha silaha sarılmak zorunda kaldı. Daha sonra Kürdistan Cumhuriyeti’ne destek için Doğu Kürdistan’a geçtiler, Kürdistan ordusunda yer aldılar, onlarcası Kürdistan Cumhuriyeti’nin savunmasında şehit oldu, yaralandı.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın