Basın kartı alamayan gazeteciler: Bu bir hak gaspıdır
Ankara (Rûdaw) - Türkiye'de gazetecilerin yıpranma hakkını basın kartı sahibi olma şartına bağlayan kanun teklifi geçtiğimiz günlerde yasalaştı. AYM kararına rağmen çıkarılan yasaya karşı çıkan sendika ve gazeteciler, bunun bir "hak gaspı" olduğu görüşünde.
Gazetecilerin beş yıl erken emekli olmalarını sağlayan yıpranma payı hakkının yalnızca basın kartı sahipleri için geçerli olmasını ön gören yasa teklifi 12 Kasım 2020 günü TBMM Genel Kurulu’ndan geçti.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) teklifin tüm basın çalışanlarını kapsayacak şekilde genişletilmesini isterken, gazetecilerin yıpranma hakkının genişletilmesi içen verilen önerge Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) oylarıyla reddedildi.
Düzenlemeye göre, gazetecilerin yıpranma hakkından faydalanabilmeleri için iş yeri tarafından Basın İş Kanunu kapsamında sigorta yaptırmaları ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan da basın kartı almaları gerekiyor.
“Partizanca bir tutum”
Son çıkan yasa ile birlikte “yıpranma hakkı”nın Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen sadece basın kartı olan gazetecilere tanındığını ve bütün gazeteci örgütleri olarak buna itiraz ettiklerini belirten DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, “Ama iktidar inat etti. Bu şu anlama geliyor; basın kartını iktidar veriyor. Şu anda basın kartlarını Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Dairesi Başkanlığı veriyor ve inanılmaz partizanca bir tutumla veriyor. İstediğine basın kartı veriyor, istemediğine vermiyor. Kendisine muhalif gördüğüne veya görüşlerini benimsemediği gazeteciye vermiyor. Yani iktidar yanlıları bu karttan yararlanıyor” dedi.
Eren, “Eskiden bu kartları Basın-Yayın-Enformasyon Müdürlüğü veriyordu. O kurumda gazeteci örgütleri de temsil ediliyordu. Biz o zaman bile bu basın kartlarının yani devletin verdiği basın kartlarının bir gazetecilik ruhsatı olmadığını düşünüyorduk ve itiraz ediyorduk. Bize göre demokrasilerin olduğu modern ülkelerde olduğu gibi gazeteci örgütlerinin belirli kriterler çerçevesinde vermesi gerektiğini savunuyorduk” diye konuştu.
Toplumdaki kutuplaşmalardan gazeteci örgütlerinin de nasibini aldığını, bu nedenle bir araya gelip kriter belirleyemediklerini belirten Faruk Eren, “Ama yine de hedefimiz bu. Şu anda görüşmelerimiz sürüyor ama o olana kadar da kurum kartlarının veya gazeteci örgütlerinin verdiği kartların gazeteci kartı olarak kabul edilmesini talep ediyoruz. Sendikalar olarak versek de iktidar tanımayacak ama bunun tanınmasını sağlamak da basın ve ifade özgürlüğünün önemli bir parçası” ifadelerini kullandı.
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, sendikalar olarak çeşitli toplantılar yatıklarını belirterek, altyapı oluşturma kararı aldıklarını ancak sürecin ağır ilerlediğini söyledi.
Eren, “Basın kartlarını biz vereceğiz demek ağır bir sorumluluk. Belirli ilkeler saptamak gerekiyor. Tabi ağır yürüyen bir süreç, bu süreç tamamlanana kadar medya kurumlarının kartı kabul edilsin diyoruz. Peki kartların önemi ne? Son yıllarda güvenlik güçleri sahada gazetecilere zorluk çıkarıyor. Bir de genç meslektaşlarımıza ücretsiz ulaşım imkanı tanıyor. Bu da gazeteciler için önemli bir hak. Tüm bunlardan mahrumnkalınıyor. Bu önemli bir konu ve Türkiye’de demokrasi mücadelesinin bir parçası” dedi.
Yıpranma payı hakkı ilk kez 1977'de verildi
Gazetecilere çalışma koşullarının yıpratıcılığı nedeniyle toplam 5 yıllık erken emeklilik sağlayan yıpranma payı hakkı ilk kez 1977'de verildi. Bu hak, 2008’deki bir düzenleme ile gazetecilerin ellerinden alındı.
Van Depremi’nde göçük altında kalarak yaşamını yitiren iki gazetecinin ardından yıpranma hakkı yeniden gündeme geldi. 2013'te bu kez fiili hizmet süresi zamlarının üç yılı geçmemek üzere yarısının, emeklilik yaş sınırlarından indirilmesine karar verildi. Ancak yeni düzenleme ile ‘Basın İş Kanunu’ kapsamında çalıştırılmayan gazeteciler bu haktan yararlanamaz hale geldi. Yani fiili olarak gazetecilik yapsalar dahi devletin verdiği basın kartını taşımayan gazeteciler bu haktan mahrum bırakıldı.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Şubat 2019’da kanunun sadece basın kartı sahibi gazeteciler için uygulanmasının eşitsizliğe neden olduğunu belirterek düzenlemeyi iptal etti.
“Kimin gazeteci olup olmadığına devlet karar veriyor, bu tasfiyedir, ayıklamadır”
Deneyimli gazeteci Aydın Engin de, “Türkiye’de oldum bittim çok komik ve ayıp bir uygulama vardır. Kimin gazeteci olup olmadığına devlet karar veriyor. Dünyanın birçok yerini gezidim. Afganistan dahil dünyanın her yerinde gazteci sendikaları, örgütleri verir kartları ve kimse de biz bu kartları kabul etmiyoruz deme hakkına sahip değildir. Ama Türkiye’de eskiden beri devlet karar veriyor” dedi.
Daha önce Türkiyeli gazetecilere sarı, yabancılara ise mavi basın kartı verildiğini belirten Endin, “AKP iktidarı döneminde iyice tatsızlaştı, demokrasi dışına geçildi. Hayatında bir tek trafik kazası haberi yapmayan ve gazeteci olmayan biri İletişim Başkanlığı’na atandı ve kimin gazeteci olup olmayacağına onlar karar veriyor. Bu arada özellikle muhalif gazetecileri ayıklamak için turkuaz basın kartı çıkardılar. Bunun tek nedeni bu tasfiyeyi yapmaktı. Şu anda bile Hasan Cemal, Yalcın Doğan gibi, benim gibi 51 yıılık gazetecilere yeni basın kartı verilmedi. Üstelik bizler sürekli basın kartı taşımaya hak kazanmış gazetecileriz. Bu hukuksal olarak bir müktesebattır ama bu hakkı bize kullandırtmadılar. Ama biz gazeteciğimizi kartla yapmıyoruz. Ben bunu dert ettim ve İletişim Başkanlığı’na karşı dava açtım. Türkiye’de mahkemelerin bağımsız olduğu söyleniyor, eğer öyleyse benim basın kartımın iade edilmesi lazım” diye konuştu.
Son çıkarılan yasaya değinen Aydın Engin, “Aynı zamanda sarı basın kartından turkuaza geçildiğinde yeni bir uygulama daha başladı. O da gazetecilerin yıpranma tazminatından mahrum kalmalarını sağlayan bir uygulamaydı. Burada da bir tasfiyecilik, bir ayıklama, bizler olan ve olmayanlar uygulaması sürmekte. Zaiden birçok iletişim fakültesi öğrencisi için de bu zor karar verilen, bu meslek güvencesiz bir meslek dedirten bir uygulama. Bu bir cezalandırmadır” ifadelerini kullandı.
“Hukuksuz bir karardır”
Kameraman Eren Güvendik de, “Sahada eşit çalışılıyor, hatta çoğu zamanbasın kartı alamayanlar daha çok yıpranıyor ama buna rağmen bu imkandan yararlanamıyor. Netice olarak hukuksuz bir karardır, yıpranan emek veren binlerce gazetecinin emeğine karşı verilmiş bir karardır. Yıllardır sarı basın kartı ile çalışan, ancak son düzenleme ile turkuaz basın kartı alamayan binlerce gazeteciden biriyim, bu diğer gazeteciler için sağlanan çok sayıda haktan mahrum kaldık” dedi.