Baluken: Suç ve suçlu kavramları asıl suçluları saklayan örtü niyetine kullanılıyor
Erbil (Rûdaw) - Aynı zamanda hekim de olan HDP Eski Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Eski Milletvekili İdris Baluken, cezaevlerinde yaşanan sağlık ve yaşam ihlallerini Toplum ve Hekim dergisine değerlendirdi.
“Hasta tutsakların durumu, toplum vicdanının aynasıdır” diyen Baluken “Ve vicdan maalesef, hala kanamaya devam etmektedir. Bu kanamanın durdurulması kronik, ağır ve ölümcül tüm tutsakların bir an önce salıverilmesi ve dışarıda tedavi imkânlarına kavuşabilmeleriyle mümkündür” ifadelerini kullandı.
Baluken, “Deyim yerindeyse ‘suç’ ve ‘suçlu’ kavramları asıl suç kaynaklarını ve suçluları saklayan birer örtü niyetine kullanılmaktadır” diyerek “suça itilmiş birey veya grup” ifadesine dikkat çekti.
İdris Baluken’in Toplum ve Hekim dergisinde "Cezaevleri ve Sağlık Gerçeği" başlığıyla kaleme aldığı yazının öne çıkan bazı kısımları şu şekilde:
“Sorumlulukta payı olan devletin, aynı zamanda kendisine emanet edilmiş her bir cana, onun bireysel hukukuna ve insan olmaktan kaynaklı bütün haklarına saygıyı esas alması, keza, bu hususların tümünün, uyulması zorunlu yasal ve anayasal güvencelerle korunması, tartışmadan muaf bir zorunluluktur.
“Bireyin değersizleştirilmesi bütün bir işleyişin esasıdır”
Kapalılık duygusu içinde, sürekli gözetleniyor hissiyatının oluşturulması, hapishane mantığının olmazsa olmazıdır. Psikolojik baskı ve bireyin değersizleştirilmesi bütün bir işleyişin esasıdır.
Atılan her adımın, karşısında bir gardiyan, kamera, mevzuat maddesi vb. bulunması kaçınılmazdır.
Cezaevlerindeki mahpusların tümünün, sağlık hizmetleri ile ilgili temel haklardan büyük oranda mahrum olduklarına belirtmek, abartı olmaz.
Ne istendiği zaman ulaşılabilir bir sağlık hizmeti söz konusudur cezaevi ortamında ne de insan sağlığı ve insan onurunu esas alan bir sağlık politikası.
Cezaevleri içinde birinci basamak sağlık hizmeti veren revirlerde bile haftanın sadece bir veya iki günü hekim bulunduğunu belirtmek durumu anlaşılır kılmaya yeter.
Es kaza, doktorun olmadığı bir günde kalp krizi veya emboli benzeri ölümcül ya da tehlikeli bir rahatsızlık geçirmesi durumunda, mahpusun hayatta kalma şansı, geciken tıbbi müdahalelerden ötürü, tümüyle rastlantı ya da mucizelere kalmış demektir.
“Kafes mantığının en utanılası ve yüz karası örnekleridir, ring bölmeleri”
Hastalığın hükmü ya da ayrıcalığının olmadığını iyiden iyiye kavramanız istenir. Ring aracında tek mahkûm için ayrılan bölüm öylesine dardır ki hareket etmeyi bırakalım, nefes alıp vermeyi başarmış ve kendinizi hastaneye bir şekilde ulaştırmışsanız, büyük iş çıkarmışsınız demektir.
Kafes mantığının en utanılası ve yüz karası örnekleridir, ring bölmeleri. Buralarda, bırakalım hasta bir insanı, sağlıklı bir insanı taşımak dahi büyük ayıptır.
“Sayısız ihlalden bahsetmek mümkün”
Yakın dönemde dahi ölümlerin yaşandığı açlık grevlerinde, hayati öneme haiz vitaminlerin temininden rutin kontrollerin yapımına, irade dışı müdahale girişimlerinden tutsakların eyleme gerekçe olan taleplerinin karşılanmasına kadar yaşam ve sağlık hakkını ilgilendiren sayısız ihlalden bahsetmek mümkün.
Bu ihlallere, genelin sosyal, siyasal, hukuksal duyarsızlıkları da eklendiğinde sonu ölüm ya da kalıcı arazlarla biten bir sağlık sorununu özetlemiş oluruz.
Benzer bir durumu, cezaevlerindeki fiziksel veya psikolojik baskıların getirdiği intiharlar için de vurgulamak mümkün. Çoğu intihar olayının tutsak yakını veya arkadaşları tarafından şüpheli olarak ifade edilmesi sorunun vahameti açısından önemli bir fikir sunabilir.
“İnkâr edenlerin arsızlığını ifade edecek sözcükleri bulmakta zorlanıyorum”
Çıplak arama konusunda da insanın biyopsikososyal varlığını doğrudan hedefleyen bir yönelim tanımı yapmak yanlış olmasa gerek. İnsan onurunu hiçe sayan ve belki de insanlığı en fazla utandıran çıplak arama mevzusunda, bunun savunusunu yapmaya yeltenenlerin ya da bilerek, isteyerek kamuoyunu yanıltma amacı ile inkâr edenlerin arsızlığını, pişkinliğini, karaktersizliğini ifade edecek sözcükleri bulmakta zorlanıyorum.
“Bu insanlık ayıbına, başında ‘bilimsel’ sıfatı olan bir ‘kurul’ da ortak oldu”
Mevcut iktidar tarafından çıkarılan özel bir afla adli tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesi ve “düşünce suçluları” başta olmak üzere on binlerce politik tutsağın, virüsün ölümcül etkileri ile baş başa bırakılması her şeyi daha net anlamaya fazlasıyla yeter. Yasal ve anayasal güvence altında olduğu söylenen yaşam ve sağlık hakkının, yönetsel erk tarafından bir çırpıda nasıl ortadan kaldırıldığının aleni ve ibretlik örneğidir, yaşanan. Üstelik bu insanlık ayıbına, başında “bilimsel” sıfatı olan bir “kurul” da ortak oldu.
“Tarih er ya da geç mahkûm eder”
Bir politik tutsak ve dört duvar arasında salgın süreci yaşamış hekim olarak, hem iktidar üyelerinin siyasi ve insani sorumluluklarını hem de kurul üyelerinin bilimsel ve insani ayıplarını kayıt altına almam gerekiyor. Çünkü tarih insani, siyasi, mesleki değerlerini ayaklar altına alanları önce kayda geçer, sonra da er ya da geç mahkûm eder.
“Ceza sopasıyla suçlar azaltılamaz”
Ceza sopasıyla veya cezaların arttırılmasıyla suçların azaltılacağına dair kanı, tarihe geçmiş en büyük yanılgılardan biridir. Güncelde ceza sopasının en fazla işlediği Türkiye, İran, Suudi Arabistan benzeri ülkeler ile barışçıl ve demokratik gelişmeyi esas alan ya da bu arayışı sürdüren ülkelerdeki suç oranları kıyaslandığında ne demeye çalıştığımız daha iyi anlaşılır.
“‘Suç’, ‘ceza’, ‘suçlu’ kavramlarının yeniden ele alınmalı”
‘Suç’, ‘ceza’, ‘suçlu’ kavramlarının yeniden ele alınması ve bu kapsamda devlet-toplum ve birey sorumluluğunun korkusuzca tartışılmasında fayda var.”