AB'den Türkiye raporu: Birçok alanda geriye gidiş yaşandı
Haber Merkezi – AB, Türkiye hakkında hazırladığı raporda insan hakları dahil pek çok alanda geriye gidişin olduğunu belirterek Cumhurbaşkanlığı sistemine eleştirdi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise AB’nin yayınladığı rapora tepki göstererek AB’den iki tarafın ortak genel çıkarlarını dikkate almasını istedi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun aday ülkeler Türkiye, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve adaylık başvurusunda bulunan Bosna Hersek ve Kosova'ya ilişkin son değerlendirmelerinin yer aldığı 2021 Genişleme Paketi, AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi tarafından duyurulmuştu.
Muhalefet partilerinin hedef alınmaya devam ettiğini kaydeden 128 sayfalık raporda, Haziran 2020-Haziran 2021 döneminde siyasi, sosyal, ekonomik gelişmeler ile 35 müzakere başlığında gösterilen performans ayrıntılı şekilde yer alıyor.
AB ile hiçbir müzakere başlığının açılmayacağının değerlendirildiği raporda, "Raporun yazıldığı dönemde, AB'ye katılım hedefine ilişkin kararlılığına karşın Türk hükümeti, bu kötüye gidişi geriye çevirmedi. AB'nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, demokrasi ve temel haklarda devam eden kötüleşmeye ilişkin ciddi kaygılarına yanıt verilmedi. Birçok alanda geriye gidiş yaşandı" ifadesine yer verildi.
“Cumhurbaşkanlığı sistemi, devlet idaresinin işletilmesini olumsuz etkiledi”
Parlamentonun, hükümeti denetlemek için gerekli araçlardan yoksun kalmaya devam ettiği belirtilen raporda Türkiye'nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler olduğu vurgusu yer aldı.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin eleştirildiği raporda “Cumhurbaşkanlığı sistemi, tek bir makamda aşırı yetki toplanmasına karşı koruma sağlamak ve yargının bağımsızlığını sağlamak için gerekli olan denge ve denetleme mekanizmalarını eksikliği ile tanımlanmaya devam etti. Cumhurbaşkanlığı sistemi, hükümet organlarının ve devlet idaresinin işletilmesini olumsuz etkiledi ve kamu yönetiminin siyasileşmesine yol açtı” denildi.
“4 bine yakın HDP üyesi ve yetkilisi cezaevinde kalmaya devam etti”
Rapor ayrıca 4 bine yakın HDP’linin cezaevinde olduğunu anımsatarak, siyasi sürecin başlatılması içn herhangi bir ilerlemenin olmadığını ortaya koydu.
Raporda “Güneydoğu'da durum son derece kaygı verici olmaya devam etti. Hükümet, ülke içinde ve Irak ve Suriye'de sınır ötesi askeri operasyonlar gerçekleştirdi. AB'nin terör listesindeki PKK'nın terörist eylemleri nedeniyle sınır bölgelerinde güvenlik durumu riskli olmaya devam etti. Soruna barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için inandırıcı bir siyasi sürecin başlatılması ilişkin bir gelişme olmadı. Aralarında milletvekillerinde olduğu 4 bine yakın HDP üyesi ve yetkilisi cezaevinde kalmaya devam etti ve ayrıca Anayasa Mahkemesi, HDP'nin kapatılmasını isteyen iddianameyi kabul etti” denildi.
“Gazeteciler, yazarlar otosansüre yöneldi”
Olağanüstü hal zamanında getirilen önlemlerin büyük çoğunluğu hala uygulamada olduğu belirtilen raporda, temel insan haklarındaki kötüleşmenin devam ettiği ve gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları aktivistleri ve eleştirel seslere dönük geniş kısıtlamaların onları otosansüre yönlendirdiği de bulgulardan bir diğeri.
Demirtaş ve Kavala yargılamasına ilişkin ise Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi yargının uluslararası ve Avrupa standartlarına olan bağlılığına ilişkin endişeleri artırdığı dile getirilen bir başka gözlem oldu.
Ekonomik durum
Raporda, "Türkiye ekonomisi oldukça ileri düzeydedir ancak raporlama döneminde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Ekonominin işleyişi ile ilgili ciddi endişeler devam etmektedir" ifadesi kullanıldı.
Türkiye'de yetkililerin iç talebi artırmak ve Kovid-19'un ekonomik etkilerini hafifletmek için "büyük ve geniş kapsamlı bir dizi önlem" aldığına işaret edilen raporda, söz konusu önlemler sonucunda Türkiye'nin, ekonomik krizden hızlı bir şekilde çıktığı ve 2020'nin üçüncü çeyreğinde kriz öncesi seviyelere ulaştığı kaydedildi.
Raporda, Türkiye'de makroekonomik politikanın kredilere çok fazla bağlı olduğu, doğrudan mali desteklerin sınırlı seviyede uygulandığı belirtildi. Geçen yılki parasal genişlemenin Tük lirasını zayıflattığı öne sürülen raporda, bunun enflasyonu ve dolarizasyonu yükselttiği, portföy çıkışına neden olduğu iddia edildi.
Türkiye Dışişleri'nden rapora tepki
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye hakkında hazırladığı rapora tepki göstererek raporda çifte standartlı yaklaşımın sergilendiğini ve Avrupa Birliği’nin (AB) haksız tutum gösterdiğini savundu.
Bakanlıktan yapılan açıklamada "Aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır. AB’nin yetkisinde olmayan konularda, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yine tutarsız ve yanlı Rum-Yunan tezlerine yer verilmesini reddediyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Avrupa Komisyonu 2021 Türkiye Raporu Hk. https://t.co/YoFcoaV6yc pic.twitter.com/ocEHK8lJu8
— T.C. Dışişleri Bakanlığı (@TC_Disisleri) October 19, 2021
Bakanlığın yaptığı açıklama şöyle:
“Avrupa Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını bugün açıklamıştır. AB ile olumlu bir siyasi gündem oluşturmaya çalıştığımız ve üst düzey diyaloğumuzu canlandırdığımız bir dönemde, ne yazık ki aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır.
Özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz. 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları önündeki siyasi engelleri kaldırmayan AB’nin, üye devletler bakımından bile tartışmalı olan pek çok konuda, ülkemize özgü koşulları değerlendirmeden, yönetim ve siyasal sistemimize, temel haklara, bazı yargı/idari kararlar ile terörle mücadelemize yönelik haksız ve orantısız tespitlerini reddediyoruz. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamalar ile PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bu yaklaşım, Avrupa’daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.
18 Mart Mutabakatının tüm boyutlarıyla güncellenmesi çağrılarımıza rağmen, Rapor’da Mutabakatın sadece göç boyutuna yer veren ve Türkiye’nin yaptıklarını övmekle birlikte kendi yükümlülüklerinden bahsetmeyen AB’nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda bizimle günlük al-ver ilişkisi yürütmek istemesi kabul edilemez.
Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ve çıkar çatışmaları doğduğunu belirtmek AB’nin tutarsızlıklarına yeni bir örnektir.
AB’nin, ortak genel çıkarlarımızı dikkate alarak, Türkiye’yi günlük al-ver ilişkisi yapılacak bir ortak olarak değil, müzakere eden bir aday ülke olarak görmesi ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda bunun gereklerini yerine getirmesi herkesin yararına olacaktır.”