Eski HDP’li bakan: Erdoğan HDP ile hükümet kurma konusunda çok istekliydi
Erbil (Rûdaw) - Haziran 2015'te kurulan seçim hükümetinde bakan olarak görev alan Ses Partisi Genel Sekreteri Müslüm Doğan, HDP’nin o dönemde “siyaseti okuyamadığını” söyledi. Doğan, “Erdoğan’ın HDP ile hükümet kurma konusunda özellikle hendekler öncesinde çok istekli olduğu ama hendek ve öz yönetim ilanından sonra vazgeçtiğiniz biz siyasetçiler olarak kendi aramızda konuşuyorduk” dedi.
Haziran 2015 seçimlerinin ardından kurulan seçim hükümetinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Kalkınma Bakanı olarak görev yapan ve 2018 seçimlerinin ardından partisinden istifa eden Müslüm Doğan, geçen yıl Genel Başkanlığı'nı Ayhan Bilgen’in yaptığı Türkiye'nin Sesi Partisi (SES Partisi) ile yeniden siyasete geri dönmüştü.
Doğan’ın bakanlık görevi üstlendiği dönemde Türkiye’de PKK ile çatışmaların bitilmesi için başlatılan “Barış Süreci” sona ermiş, Suruç ve Ankara’daki intihar saldırıları ve Urfa Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi ile ortam iyice gerilmişti.
Ayrıca KCK’nin Ağustos'ta "öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır" mesajını vermesiyle Şırnak'ın, Silopi, Nusaybin, Cizre, Batman, Bitlis ile Hakkâri'nin Yüksekova, Muş'un Varto, Bulanık, Van'ın Erdemit, Ağrı'nın Doğubayazıt, Diyarbakır'ın Sur, Silvan, Lice'nin dahil olduğu birçok ilçede "öz yönetim ilan edildiğine" dair açıklamalar yapılmış, ardından “Hedek Olayları” denilen çatışma süreci başlamıştı.
Müslüm Doğan, 63. Hükümette görev aldığı dönem, AK Parti ile HDP arasındaki ittifakın yıkılma nedenleri ve Kürt siyasetinin izlemesi gereken yola dair Rûdaw’a konuştu.
“63. Hükümet aslında geçiş dönemi hükümetiydi”
Doğan, “63. Hükümet anayasal gereklilik üzerine kurulmuş bir hükümetti. Bu hükümette HDP milletvekilleri olarak 3 kişi dönemin başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından görevlendirilmişti. Emek Partisi (EMEP) bileşeninden arkadaşımız Levent Tüzel hükümette yer almama kararı aldığı için katılmadı. 63. Hükümet aslında bir icra hükümetinden çok geçiş dönemi hükümetiydi. CHP de bu hükümette görevlendirilmeyi kabul etmemişlerdi. Ama HDP seçim hükümetine katılma kararı almıştı. Elbette bunda barış ve müzakere süreçlerinin etkisi vardı. Seçim hükümeti olarak görev almanın doğru olacağı konusu partide de tartışılmıştı. Böylelikle ben de 63. Hükümetin Kalkına Bakanı olarak görevi kabul ettim” dedi.
“Kürtler için son derece karanlık bir süreçtir”
O dönem Sur, Cizre ve Nusaybin gibi ilçelerde yaşanan Hendek olayları ve “öz yönetim” ilanı nedeniyle ülke gündeminin son derece karmaşık hale geldiğini belirten Doğan, neden istifa ettiklerini ise şöyle anlattı:
“Cizre’ye gittiğimizde sorunlar yaşadık. Maalesef o sürece müdahale edemedik. O sürecin bitirilmesi gerekiyordu. Kürtler için son derece karanlık bir süreçtir ve kabul edilemeyecek bir süreçteki siyasi siyasi yetkisizliğimiz belki de gelecekteki süreci etkileme bağlamında partinin aldığı bir karardı, bizim kişisel bir kararmız değildi ve biz de hükümetten istifa ettik. Çünkü her gün yüzlerce insan ölüyordu Cizre, Şırnak ve o bölgede. Kürt yaşam coğrafyası maalesef bir bir kaos, toz-duman içerisindeydi. O dönemin diyalektiği nedeniyle parti böyle bir karar aldı ve biz de karara uyarak seçim hükümetinden istifa ettik.
1 Kasım 2015’teki seçimlerin ardından Aralık ayında dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun randevu talebine HDP eski milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Başbakan Davutoğlu’nun anayasayı konuşmak için partiyi ziyaret etmesinin bir anlam ve netice doğurması, kendi ziyaretinden önce ülkenin anayasal bir zemine çekilmesiyle mümkündür. Bundan kastım, bölgedeki çatışma halinin halkın temel yaşam hakkından vazgeçtim, nefes alma hakkını, kayıplarını defnetme hakkını tanımadan bizi ziyaret ederse kaçak çayını içer gider” sözleri ile yanıt vermişti.
“Gelip kaçak çay içip giderler’ sözü sürecin önünü kapattı”
Müslüm Doğan, Davutoğlu’nun HDP’yi ziyaret ederek hükümette ortaklık çağrısında bulunacağını söylediğini belirterek, “O dönemin deyimiyle istikşafi görüşmeler yapılıyordu ve Halkların Demokratik Partisi de ziyaret edilecekti. Ama dönem milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder’in ‘gelip kaçak çay içip giderler’ gibi gayrı siyasi, gayri ciddi ve hiç bir siyasi ufku olmayan sözleri maalesef o sürecin önünü kapattı. Parti içerisinde biz o dönemi tartıştığımızda hükümette yer almamızın yararlı olacağı düşüncesi hakimdi. Belki bizler milletvekilleri olarak tanımıyorduk ama Celal Doğan başta olmak üzere, Mir Dengir Mehmet Fırat ve bir kaç tecrübeli siyasetçi hükümete katılmanın faydalı olacağını söylemişlerdi ama parti içerisinde net bir irade söz konusu değildi. Fakat bildiğim kadarıyla Sayın Davutoğlu hükümeti kurma konusunda iyi niyetliydi” dedi.
“Erdoğan hendek olaylarından sonra HDP ile hükümet fikrinden vazgeçti”
Süreç böyle devam etmese aşırı güvenlikçi politikaların da HDP tarafından engellenmiş olabileceğini belirten Doğan, “Türkiye karşılıklı ağır bir şiddet ortamı yaşadı. Yani o sürecin geride bırakılması veya şiddetin hafifletilmesine vesile olabilirdi. Bu süreç belki yaşanmayabilirdi ve hükümet ortaklığı erken seçim de getirmeyebilirdi. Ancak şöyle bir şey de var. O dönemin cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın HDP ile hükümet kurma konusunda özellikle hendekler öncesinde çok istekli olduğu ama hendek ve öz yönetim ilanından sonra vazgeçtiğiniz biz siyasetçiler olarak kendi aramızda konuşuyorduk. Sayın Celal Doğan da sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşmede bulunmuştu ve o görüşmeyi bize aktardığında maalesef artık o işten vazgeçtiğini, hiç bir şekilde hükümet kurulmayacağını, aşırı güvenlikçi politikaların daha da sertleşeceği konusunda bize bilgiler getirmişti. Oysa ki hükümet kurulmuş olsa ve HDP o konuda kararlı olsaydı, doğru bir siyaset ortaya koysaydı Türkiye farklı bir diyalektikle karşı karşıya kalabilirdi” değerlendirmesini yaptı.
“HDP o dönemde siyaseti kesinlikle okuyamadı”
“HDP o süreçte siyaseti doğru okuyamadı” diyen Doğan, “Çünkü eğer Kürtlerin temsilcisiyseniz biraz yararlanmacı bir siyaseti ortaya koymak zorundasınız. Hem muhalefet içerisinde hem de iktidar cephesinde bir yeriniz yoksa Kürtlerle ilgili siz önemli bir hedefi ortaya koyamazsınız. Yani hem iktidar olmaya çalışmanız gerekiyor, hem de muhalefette doğru bir konumlanmanız söz konusu olmalı. Siyaset tek yönlü yürünecek bir yol değildir. Siyaset aslında bir çok etkiyi, yolu, ekseni de gündemine alabilen bir sanattır. Meselelerin çözümünde bir siyaset kurumu tek taraflı bir yürüyüşü esas alıyor ve kendisine eksen olarak alıyorsa başarı şansı yoktur. O anlamda HDP o dönemde siyaseti kesinlikle okuyamadı ve yeni bir siyasi perspektifi de ne stratejik olarak ne de taktik olarak ortaya koyması mümkündü. Duygusal ve maalesef böyle basit senaryolarla o süreç Kürt halkının aleyhine sonuçlanmış oldu ve istenmedik bir durum yaşandı, Kürt yaşam coğrafyası tahrip edildi, insanlarımız katledildi, gençlerimiz yok edildi. Bu çok kötü bri süreçti” diye konuştu.
“HDP içerisinde bir özeleştiri mekanizması söz konusu değil”
HDP’den MYK üyesi olduğu bir süreçte istifa ettikten sonra bir siteye yaptığı açıklamada “yamalı bohça” benzetmesi yapan Müslüm Doğan, bu eleştirilerine şöyle açıklık getirdi:
“Aslında benim ifade ettiğim yamalı bohça meselesi Kürt siyasetinde ortaya konulan tutarsızlıkla ilgili bir şeydi. Tamam, HDP bir bileşen partisidir ve bir çok bileşen var, toplumun bir çok kesiminin temsilcisi olduğunu söyleyen yapılar var, küçük burjuva yapılar var, Kürt siyasetçiler var ama Kürt siyasetinin belirlenmesinde yamalı bohça meselesi Kürt siyasetinde üretimsizlik anlamına gelmektedir. Yani siz eğer özellikle Kürt sorununun çözümü yolunda bir siyaset üretecekseniz işte bugün HDP içerisinde çıkan TİP ve benzeri yapılar kendi konumlanmaları için Kürt siyasetini, Kürt meselesinin ortaya koyacağı taktik ve stratejileri güçlendirmek önünde birer engel oldu. Bu sadece bir örnek. Başka yapılar da var. Yeni bir yama alıyor aslında bugünkü süreçte. Geçmişle bugün arasında çok bir fark yok, yeni bir yama almış durumda, bir çıkmaz siyaseti ortaya koymaktadır. Bu çıkmaz siyaseti Kürtlerin lehine olan bir durum değil. Bence ciddi bir muhasebe gerekiyor. Kapalı bir sokakta, çıkmaz bir sokakta mücadele verilmez. Eğer siz bir yere sıkıştırılmışsanız ki öyledir, HDP de bir kuşatma ile karşı karşıyadır, kabul ediyorum siyaset yapmaları engelleniyor ama HDP içerisinde bir muhasebe, bir özeleştiri mekanizması söz konusu değil. Yani her dönemin ayrı bir diyalektiği eğer ayrı ele alınmaz ise, bu da sizin taktik ve stratejinizi güçlendirmiyorsa siz siyaset üretemiyorsunuz demektir. Bu noktada HDP geri bir noktada durmaktadır.”
Kürtlerin ulusal demokratik hakları ile ilgili bir araya gelme zorunluluğu olduğunu vurgulayan Doğan, “Dört farklı jeopolitik durum içerisinde yaşıyoruz ve dört farklı jeopolitik eksende verilen mücadeleleri birleştirme zor bir iştir. Ama ulusal demokratik haklar konusunda bir araya gelerek bir mutabakatın sağlanabileceğini ve Kürt siyasetinin de bir araya gelmesinin zorunlu olduğunu düşünüyorum” dedi.
Doğan, “Kürtler artık eski Kürtler değil. 100 yıldır sorunları uluslararası bir mesele olarak Milletler Cemiyeti’nde, Paris Konferansı’nda, Lozan da dahil olmak üzere günümüze kadar gündeme gelmiş ezilen, mazlum bir ulus, Ortadoğu’nun belki de tek barışçıl ulusu diyebileceğimiz sürekli bir ulusun meselesi. Mele Mustafa Barzani’nin 67 yıllarında Barzan bölgesi bombalandığı halde ortaya koyduğu siyaset Kürt siyasetinin ne derece barışçıl olduğunu ortaya koymaktadır. O dönemin rejimine karşı sadece taleplerinin demokratik bir cumhuriyet olduğunu ifade etmişti” yorumunu yaptı.
“Bugün HDP veya diğer partiler siyaset üretemeyebilir ama bu bizim bir çıkmazımız değil sadece muhasebe yapabilmemiz için verilerdir” diyen Müslüm Doğan, “Bu verileri doğru değerlendirirsek geleceği doğru inşa ederiz diye düşünüyorum. Ortadoğu’daki tüm halkların birlikte barış içerisinde, eşit şekilde yaşama koşullarına en çok da Kürtler katkıda bulunacaktır. Talepleri de böyledir zaten” ifadelerini kullandı.