Uzmanlar değerlendirdi; İran Kazımi’nin Ankara ziyaretinden rahatsız mı?

Ankara (Rûdaw) - SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan, Irak Başbakanı Kazımi’nin bölgede ve dünyada önemli değişimlerin yaşandığı bir döneme denk geldiğine dikkat çekerek, bölge ülkelerinin aralarındaki “gereksiz bariyerleri” yıkarak bir araya gelebilmesinin çok önemli olduğunu söyledi. KAFKASSAM’dan araştırmacı Celal Ruşen de yüzünü İran’a değil, Türkiye’ye dönen bir Irak tasavvur etmenin mümkün olduğunu söyledi.

Irak Başbakanı Mustafa Kazımı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi daveti üzerine 17 Aralık Perşembe günü Ankara’yı ziyaret edecek. Kazımi’ye ziyareti esnasında üst düzey bir heyet de eşlik edecek.

Edinilen bilgilere göre gündemde iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik, ticari meselelerin yanı sıra PKK’nin Kürdistan Bölgesi’ndeki varlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kürdistan Bölgesi toprakları içerisindeki operasyonları, su meselesi ve Türkiye ile Irak arasında açılması tartışılan yeni sınır kapısı gibi kritik konular var.

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkan Yardımcısı Alper Tan ve Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM) İran Masası’ndan araştırmacı yazarı Celal Ruşen, Kazımi’nin ziyaretini, zamanlamasını ve gündemdeki konuları Rûdaw’a değerlendirdi.  

“Bu bölgede biz baş başa kalacağız”

ABD’nin Afganistan, Irak’tan, Suriye’den çekildiğini anımsatan Tan, “ABD kuvvetlerinin çekilmeyeceği ve geri döneceği yönündeki haberleri ben tamamen algı operasyonu. Çünkü; ABD bu bölgede desteklediği terör örgütlerini kullanıp bir kenara atmayacağı görüntüsünü vermek için bu propagandayı kullanıyor. Taşeronları kontrolde tutmaya devam etmek için böyle bir algı yaratıyor. ABD’nin artık hem Afganistan’da, hem Irak ve hem de Suriye’de tutunma ihtimali yok. Erken yada geç ABD bölgeden muhakkak çekilecektir. ABD çekilince de diğer müttefiklerinin bu bölgede tutunma ihtimali sıfırdır. Yani İngiltere, Hollanda, Fransa gibi bölgede kuvvetleri bulunan ülkelerin burada tutunma şansı yok. Bu bölgede biz baş başa ve karşı karşıya kalacağız” dedi.

Tan, “Binlerce yılık ortak tarihimiz var. Daha önce aramızda sınırlar yoktu. Biz bir ülkenin, bir coğrafyanın unsurlarıydık. Yine süreç bizi oraya doğru götürüyor. Bu açıdan Kazımi’nin ziyaretinin önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.

Hem Ortadoğu’da ve hem de dünyada büyük bir değişim yaşandığına dikkat çeken Alper Tan, “Uluslararsı sistem ve dengeler değişiyor. Uluslararası sistemin aktörleri hızla geriliyor, zayıflıyor dağılma sürecine giriyor ve etkisizleşiyor. Öbür taraftan bugüne kadar pasif olan veya fazla sesini çıkaramayan ülkeler öne çıkmaya başlıyor. Bunlar içerisinde en önemli olanlardan bir tanesi de Türkiye'dir. Türkiye gönül coğrafyası ve kültür çevresi ile birlikte bunu başaracaktır. Burada da en başta komşuları ile bunu yapacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

“Suriye ve Irak ile sınırları kaldırmalıyız”

“Türkiye olarak Suriye ve Irak ile aramızdaki sınırları yapabildiğimiz kadar kaldırmamız lazım” diyen Tan, bu konudaki görüşlerini şu sözlerle dile getirdi:

“Sınırların kaldırılması birinin ötekine itaat etmesi yada boyun eğmesi değil, bu katı ve gereksiz bariyerlerden kurtulmak için bunu yapmalıyız. Bu bizi ortak dış politikaya kadar götürebilir. Bu bizi ortak bir savunma paktına ve düzenine kadar götürebilir. Bu, sosyal, ekonomik, ticari, finansal, enerji ve doğal zenginlikler olarak her açıdan genişletilebilir. Ben bu sürecin başladığını düşünüyorum. Irak Başbakanı Kazımi’nin böyle bir süreçte gelmesinin sebebi bu süreci hızlandıracak bir movivasyona sebep olacağı kanaatindeyim.”

“ABD ve Batı, Türkiye-Irak yakınlaşmasına karşı”

Bağdat’ta sadece İran taraftarı kesimlerin değil özellikle ABD ve Batı ile bağlantılı unsurların da bu ziyarete ve Ankara-Bağdat yakınlaşmasına karşı olduğunu düşündüğünü ifade eden Tan, “Buna karşı olmaları sadece siyasi söylem veya sosyal tepki olarak kalmıyor. Eğer bugünlerde PKK ve YPG terör güçleri bugünlerde Peşmergeye saldırıyorsa, protesto eylemleri yapıp yönetimi zor durumda bırakmaya çalışıyorsa bunun arkasında kimlerin olduğunu iyi düşünmemiz lazım. PKK’yı ve YPG’yi bu bölgede kim kullanıyorsa onun başının altından çıkıyor. Yani bölge ülkelerinin Türkiye’nin Irak’la, Suriye ile, bölge ülkeleri ile yakınlaşmasını hazmedemeyen kesimler buradaki taşeron unsurları ileri sürerek engel olmaya çalışıyor. Bizim buna papuç bırakmamamız lazım. Türkiye-Irak yakınlaşmasına karşı olanlar her ülkede de olabilir. Bunu çok büyütmemek, önemsememek lazım” diye konuştu.

Türkiye’nin Irak’taki taraflarla iyi ilişkiler içerisinde olduğunu ifade eden SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin Irak Kürtleri ile arası iyidir. Yer yer 2017’deki referandumda olduğu gibi güven bunalımları yaşanıyor olabilir ama sonuç olarak biz aynı coğrafyada yaşıyoruz. Birleşmek ve birbirimizi anlamak zorundayız. Bunun sağlanacağını düşünüyorum. Şiilerle, Sünnilerle, bütün Iraklı kesimlerle Türkiye’nin çok iyi ilişkileri var. Yani sayın Sistani, El Hekim, Beni Sadr ile iyi ilişkileri var. Dolayısıyla mezhep farkı, etnik gözetmeksizin Türkiye’nin yürüttüğü bir ilişki biçimi var. Bu son derece sağlıklı, ayırt etmeyen, kayırmayan, ötekileştirmeyen bir yaklaşım. Türkiye geçmişte bu tür hataları yaptı ama artık yapmıyor. Irak, Suriye ve bölgeden de bunun karşılığı alınarak ilerletilmesinin her iki taraf açısından yararlı olacağını düşünüyorum.”

“Önemli olan gönülleri inşa etmek”

Alper Tan, “Türkiye inşaatte, teknolojide, yapılaşmada, altyapıda, imarda, mimaride dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi.  Irak’ta yıkılan kentleri inşa etme konusu işin en kolay tarafı, yani başkalarına ihtiyaç duyulmadan yapılabilecek en kolay iştir. Önemli olan gönüllerin inşasıdır. Gönüller inşa edildikten, aynı nabızda attıktan sonra inşaat gibi işler çok çok kolaydır. Ben o bakımdan gönüllerin inşasını, ihyasını daha önemli görüyorum. Bu sürecin başarılı bir şekilde ilerlediğini düşünüyorum. 2017’de Irak Kürdistanı ile aramızda yaşanan güven bunalımının iki tarafın da olumlu adımları ile gayet iyi bir noktaya geldiğini görüyoruz. Bunu daha hızlı şekilde ilerlemekte fayda var” dedi.

Ankara ile Bağdat arasında ortak bir askeri koordinasyon merkezi kurulması konusunun hayati olduğunu ifade eden Tan, şu yorumda bulundu:

“Bu ortak koordinasyon merkezi çok önemli. Türkiye yıllardır terörle mücadele ediyor. Mesela illerde jandarma komutanlıkları var. Bir bölgedeki operasyon devam ederken teröristler diğer bir bölgeye kaçtığında o bölgedeki komutan ile koordinasyon sağlayamazsanız zaafiyetlere uğruyorsunuz ve terör örgütü bunu istismar edebiliyor. Kendi ülkemizdeki bir sistemde bile bu hatalar yaşanabilirken başka bir ülkenin coğrafyasında operasyon yaparken veya o ülke Türkiye’den yardım isterken daha büyük eksikliklerin yaşanması kaçınılmaz olur. Bu nedenle ortak bir koordinasyon merkezi olmazsa olmazdır. Bu hayati derecede önemli. Bunu daha da kurumsallaştırmak iki ülke açısından faydalı olur. Bunun kriterleri ülkelerin bağımsızlıklarını etkilemeyecek bir şekilde ayarlanabilir ve ülkelerin emniyetini, kontrolünü daha sağlam hale getirebilir.”

“Biz bölge ülkeleri olarak bölge dışı ülkelerden medet beklemekten uzaklaşmalıyız artık” diyen Tan, “Yani dünyanın diğer ucundaki bir devletin Irak’taki bir Arap’ın, Kürt’ün, Şiinin, Sünninin, Türkmenin güvenliğini ne kadar umursayabileceğini tahmin etmek zor değil. Veya Suriye için de aynı şeyi söylemek mümkün. Yine Almanya, İngiltere, Fransa için de söylemek mümkün. Bu nedenle hayat görmemek ve gerçekçi olmak lazım. Bakın Abd öncülüğündeki bir koalisyon Irak’ı işgal etti, bir milyondan fazla Iraklı öldü ama kimin umurunda oldu? Hiç kimsenin umurunda değil. Ha tavuk ölmüş ha insan. Bakın Körfez Savaşında sıradan bir kuşun başka bir coğrafyada petrole, zifte batmış bir kuşun Saddam Hüseyin tarafından yapıldığı algısı oluşturmak için kampanyalar yapıldı. Peki bir Iraklının yaşadıklarından hiç bahsedildi mi, böyle bir haber gördünüz mü? Ebu Gurayb Cezaevinde yaşananları biliyoruz. Afganistan’da, Filistin’de yaşananları biliyoruz. Bu işler çözülecekse biz kendi etrafımızla çözeceğiz. Bu konu da öyle. Başkalarından medet ummayı bıraktığımız taktirde çözümün ilk aşamasını gerçekleştirebiliriz. Ben hayırlı gelişmeler olacağını umuyorum. Bunun hızlı bir şekilde kuvvetlendirilmesi ve kurumsallaştırılması lazım” ifadelerini kullandı.

“İran ile Türkiye’nin yaklaşımı farklı”

Türkiye ile İran’ın Irak’a yaklaşımın farklı olduğuna dikkat çeken KAFKASSAM’dan İran uzmanı Celal Ruşen de, “İran yıllardan beri Irak’ta çeşitli niyabet savaşçılar kullanıyor. Türkiye ise kendi güvenliği açısından doğrudan bölgeye müdahil oluyor ama tabi ki Irak anayasası çerçevesinde oluyor. Son dönemde Irak’ta hem hükümet kanadından ve hem de halk tarafından çok haklı bir tepki oluştu İran’a yönelik. İran’ın orada eli kolu biraz kısalmış oldu. Fakat Türkiye ve Irak köklü ilişkilere sahip. Ticari ilişkilerin yanı sıra ortada bir güvenlik meselesi var. Güvenlik ve askeri meselenin derin ve stratejik bir boyutu var. Özellikle PKK ve DAIŞ terör örgütleri bölgeye müdahil olduktan sonra oradaki güvenlik meselesi sıkıntıya girdi. Bu kapsamda özellikle Irak’ın petrol ihracatı ve ticaret meselesi sıkıntıya girdi. Bunların bertaraf edilmesi hem Türkiye’nin hem de Irak’ın meselesi” dedi

Irak Başbakanı Kazımi’nin göreve geldikten sonra ilk Ankara ziyareti olacağını hatırlatan Ruşen, Erbil ile Bağdat arasında imzalanan Şengal Anlaşmasının da masaya yatırılacağını berlirtti.

Çok boyutlu bir görüşme olacağını ifade eden Ruşen, “Üst başlıklar güvenlik, sınır güvenliği olacak” değerlendirmesinde bulundu.

İran’a değil, Türkiye’ye yüzünü dönen bir Irak tasavvur edilebileceğini ifade eden Celal Ruşen, “Bunun nedenleri var. İran maalesef Irak’ın egemenliğini, anayasasını çok da göz önünde bulunduran bir devlet konumunda değil.  Fakat Türkiye her zaman Bağdat yönetimi ile işbirliği içerisinde olmuş ve olmaya da devam ediyor. Tabi ki bazı sesler yükselebilir, bazı itirazlar olabilir ama Türkiye bunları da gözetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin akılcı, rasyonel ve uluslararası hukuka uygun hareket etmesi Irak yönetiminin de göz önünde bulundurması gereken bir mevzudur ki bu görüşme de onu göstermektedir” diye konuştu.

Bağdat’ın Türkiye’ye ne kadar yakınlaşabileceğinin zaman içerisinde görüleceğini ifade eden Ruşen, “Yeni bir hükumet kuruldu. İlk görüşme olması itibariyle de bunu  söylemek biraz zor olur. Önümüzdeki bir iki gün içerisinde bu görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkacağını göreceğiz” dedi.

Ortak koordinasyon meselesinin daha önce konuşulmuş ve kararlaştırılmış bir mesele olduğunu anımsatan Ruşen, “Ancak hükumetin yeni olması nedeniyle biraz ertelenmiş bir mesele. O da masada olacak. Hatta bence en önemli meselelerden biri olacak. Böyle bir koordinasyon merkezi özellikle de güvenlik zaafiyetini ortadan kaldıracak” ifadelerini kullandı.  

“İran bu yakınlaşmaya karşı”

İran’ın iki taraf arasındaki yakınlaşmaya sıcak bakmadığını belirten Celal Ruşen, “İran her zaman olduğu gibi gelişmeleri izliyor, takip ediyor ve ondan sonra resmi açıklamalar yapıyor. Fakat benim tahminin bu görüşmelerden rahatsız olacaklar. Çünkü bu işbirliğini örtülü olsa da baltalama meselesi var. İran yönetimi Irak’ta etkili olmak istiyor. Bu Kafkaslarda da böyle, Türkiye’nin bu bölgede etkin olmasını arzu etmiyor. Suriye’de de böyle. Fakat gelinen noktada İran rahatsız olsa bile sonuçlarına uymak zorunda, çünkü görüşme ve anlaşmalar tamamen hukuksal zeminde, iki  meşru devletin arasında gerçekleşen meşru bir görüşmedir” değerlendirmesinde bulundu.