Ankara (Rûdaw) - Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç'in NATO üyeliğine karşı Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliğini gündeme getirmesi dikkatleri uzun süredir donmuş olan Türkiye - AB ilişkilerine çevirdi. Muhalefet bu perpektife dönüşü “olumlu” bulsa da Ankara’nın atması gereken “somut adımlar” olduğuna dikkati çekiyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Litvanya'da düzenlenen NATO zirvesi öncesinde, "Bize verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz. Önce Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin önünü açın biz de İsveç'in önünü açalım" açıklamasını yaptı.
Türkiye ile AB arasında Brüksel'de 2005'te başlayan katılım müzakereleri özellikle Gezi olayları ve 2016'daki darbe girişiminin ardından neredeyse donma noktasına geldi. Öyle ki AK Parti iktidarının artık tamamen AB defterini kapattığı düşünüldü.
Türkiye’de 14-28 Mayıs’ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin ardından Ankara’nın Batı ile ilişkilerinde nasıl bir perspektif çizeceği merak konusu olmuştu. Bir buçuk yılını geride bırakan Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı, Ankara’nın her iki ülke ile olan ilişkilerde kurmaya çalıştığı denge, AB üyesi olan İsveç ve Finlandiya’nın savaşın ardından NATO’ya üyeliğinin gündeme gelmesi ve Türkiye’nin bu konuda şerh düşmesi, ABD ile F-16’lar başta olmak üzere diğer bazı meselelerin de çözülememiş olması denklemi oldukça karmaşık hale getirmişti.
Tam da böyle bir dönemde Erdoğan, İsveç’in NATO'ya üyelik yolunun açılması karşılığında AB'den Türkiye’nin üyeliği konusunda somut adımlar beklediklerini dile getirdi.
Fakat Türkiye’de muhalefet partileri, İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’nin AB üyelik süreçlerinin farklı olduğuna vurgu yapıyor ve üyelik sürecinin Türkiye’nin iç politikaları ile alakalı olduğuna dikkati çekiyor.
“Türkiye’nin AB’ye dönüşü olumlu bir yaklaşım”
Konu hakkında Rûdaw’a konuşan Gelecek Partisi Genel Sekreteri ve eski Büyükelçi Kani Torun, “Sıkışmışlıkla alakalı bir şey. Türkiye ekonomide Batının finans kuruluşlarının desteğine bir şekilde muhtaç çünkü Körfez’den gelen parayla bunu çevirmek mümkün değil. Özellikle Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesi bu kurumlara bir mesajdı. Buna ilaveten diplomatik olarak da Rusya’nın kaybetmekte olduğu bir savaşta kaybedenin yanında olmaktansa kazananın yanında olmayı tercih etmek daha mantıklı bir çözüm” dedi.
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne dönüşü bence olumlu bir yaklaşım” diyen Torun, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni gündemine alması, mevcut iktidarın bu konuda bir takım icraatlarda bulunması İnşallah kendisi için de hayırlı olacaktır. Zira özellikle hukukta adaletisizlikler ve insan hakları konusundaki bir takım yanlış uygulamalardan da geri dönüş demektir bu” ifadelerini kullandı.
“Bir günde ne değişti?”
AB sürecinin yeniden başlatılması ve son altı kriterin de yerine getirilerek Türkiye’nin vize muafiyeti kazanmasının önemli olduğuna vurgu yapan Torun, şunları kaydetti:
“İnşallah 2016 Harizanı’ndan beri vazgeçtikleri sürecin öncesine dönüş mümkün olur. Türkiye zaten vize muafiyetinin karşılığı olan geri kabul anlaşmasını uyguladığı için bu konuda bir sürü yükü çekti. Getirisini alamadı. Dolayısıyla en azından bunun getirisini almak, vize muafiyetini gerçekleştirmek, ekonomide rasyonel politikalara geri dönüş olması ve AB’ye üyeliğin iktidarın ajandasına girmesi olumlu bir şeydir.
Burada sorun şu; bu kadar yüksek retorikle, sert sözlerle konuştuktan sonra bir günde ne değişti? Daha önce de oldu ve bu güvenirliliği zedeleyen bir şey. Bunu eninde sonunda yapacaksanız bu kadar bağırmaya gerek yok, pazarlıklar sürüyor der geçersiniz. Yani yapmayız-etmeyiz dedikten 24 saat sonra yapmak Türkiye’nin inandırıcılığını ortadan kaldırıyor. Bence eleştirilecek yön budur.
Tam üyelik bu aşamada çok zor. Ancak Türkiye Avrupa Birliği’nin çabuk vazgeçebileceği bir ülke değildir. Özellikle de Brexit sonrası bu büyüklükte bir ülke olan Türkiye ekonomik olarak 2013 öncesine dönüş yapar, rasyonel politikalarla güçlü bir ekonomi haline gelirse AB de Türkiye’yi almak için uğraşacaktır.”
CHP’li Emre: Türkiye’nin ne gibi kazanımları olduğu açıklanmalı
Rûdaw’a konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynel Emre ise şunları kaydetti:
“Türkiye, NATO üyesi. Dolayısıyla NATO üyesi olarak oradaki yerini biz önemsiyoruz. Türkiye’nin güvenliği açısından bu önemli. Şüphesiz ki dünya ile ilişkilerinin de düzelmesi, devletler arasındaki o popülist üslubunun da terkedilmesi, Türkiye’nin menfaatlerinin ön planda tutulması içinde bulunduğumuz coğrafyaya baktığımızda çok önemli. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusuna karşı çıkmanın seçim döneminde bir vatanseverlik olarak sunulup seçim sonrasına gelindiğinde gülen yüzlerle el sıkışarak fotoğraf verilmesini kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz. Türkiye’nin yararınaysa elbette bu yapılabilir ama işin doğrusu, yanlışından ziyade iktidarın özellikle Türkiye’nin dış politika menfaatlerini seçim dönemlerinde ilan ederek yönetmesini de kamuoyunun dikkatine sunuyorum.”
Emre, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ise, “Şu somut verileri sunmak lazım. Türkiye onay işlemi yapacağını beyan ederek somut olarak ne kazandı? F-16’lar konusunda ne kazandı? Daha önce F-35’ler konusunda Türkiye milyarlarca dolar para verdi. Bu para iade edilecek mi? AB’ye Türkiye girecek mi? Buna yönelik bir taahhüt var mı? Türkiye’nin ne gibi kazanımlarının olduğunu da iktidarın açıklaması gerekir” ifadelerini kullandı.
Yeşil Sol Partili Oluç: NATO ile AB üyeliğinin ne alakası var?
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Saruhan Oluç da Meclis’te düzenlediği basın toplantısında bu konuya değindi.
“İktidar AB üyeliği NATO’dan geçer gibi bir siyasi anlayışa savruldu” diyen Oluç, “NATO ile AB üyeliğinin ne alakası var? Bu gerçekçi bir politika değil. ‘Şapkada tavşan kalmadı bunu çıkaralım, şimdi İsveç’e diyelim ki AB üyeliğini ve vize serbestliğini sağlarsanız biz de senin NATO üyeliğine evet deriz.’ İyi de AB üyeliğini engelleyen İsveç mi, vize serbestliğini engelleyen İsveç mi, bu soruların cevabı var mı, var tabii ama alakası yok” dedi.
AB’ye üyelik için Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan Oluç, “Son olarak uygulanmamış 6 kriter var. O 6 kriteri uygulayacaksınız. Biz bunların uygulanmasını istiyoruz. Kopenhag Kriterlerinin uygulanması ve fasılların açılıp kapanmasını istiyoruz. Vize serbestisi için de kriterlerin yerine getirilmesini istiyoruz. Bunları eğer yapmak için niyetliyseniz biz her türlü desteği vermeye hazırız” ifadelerini kullandı.
"AB üyeliği Kürt sorununun çözümüne bağlı”
Saruhan Oluç, şunları kaydetti:
“Türkiye’yi bir imtiyazlı ortaklık tartışmasına sürüklemek istemiyorsanız, o zaman Kopenhag Kriterleriyle ilgili adım atmaya başlamanız gerekiyor. Yani demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm için adımlar atılmalıdır. Yani evrensel hukuk ve demokrasi ilkelerine ve özgürlüklere bağlılığa dair adımların atılması gerekir. Mesele bu kadar basit aslında. Yapılması gerekenler de ortada. Bunu hem Kopenhag Kriterleri hem de müzakereler açısından söylüyorum hem de vize serbestisi açısından söylüyorum. Atılması gereken adımları herkes biliyor, o adımlar atılırsa biz de destek veririz.”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın