1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ - Türkiye barış sürecinden nasıl uzaklaştı?
İstanbul (Rûdaw) - Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Ancak Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde savaşlar ve çatışmalar sürmekte, barış ve uzlaşma çabaları silahların ve siyasi çatışmaların gölgesinde boğulmaktadır. Temel sorunun Kürt meselesi olduğu Türkiye’de Temmuz 2015'te çözüm süreci sona erdi. 2016 darbe girişiminden sonra AK Parti hükümeti güvenlik politikalarına geri döndü. Şimdi yaklaşan Haziran 2023 seçimleri ile Kürt sorununun çözümü yediden gündemde olsa da siyasi otoritelerin Kürt sorununun çözümüne yönelik girişimleri yok. Barış isteyenler de "terör" suçlamasıyla mahkemelerde yargılanıyor.
Bu özel haberimizde bir Barış Annesi, Barış Vakfı Başkanı, Ermeni bir yazar, bir hukukçu ve medya yetkilisi Türkiye'nin siyasi atmosferini ve barış çabalarını anlattı.
65 yaşındaki Diyarbakırlı Güler Buğday’ın oğlu PKK ile devlet arasında yaşana çatışmalarda hayatını kaybetti. 21 yıldır İstanbul'un Fatih ilçesinde "Barış Anneleri" ile birlikte barış için çaba harcıyor. Ama onlarca barış annesi gibi polis tarafından birçok kez gözaltına alındı. Hatta mahkeme kararıyla Türkiye'den çıkması bile yasaklandı. İlginç olan ise siyaset yapmamasına rağmen 5 yıl siyasi hapis cezasına çarptırılmış olması.
“Savaş annelerin yüreğindedir”
Güler Buğday, çok sayıda barış annesiyle birlikte “PKK propagandası yaptığı” iddiasıyla İstanbul Adliyesi'nde yargılanıyor ve hakkında açılmış 2 dava devam ediyor. Buğday, barış için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğini söylüyor:
“Devlet bize "savaş yok, barış istiyorsunuz!" diyor. Nasıl savaş yok. Savaşın gerçeği annelerin yüreğindedir, annelerin yüreğini yakar. Dünyayı kandırabilirsiniz ama annelerin yüreğini kandıramazsınız. Barış için çalıştığımızda yasak var, gözaltı var, annelere kötü muamele var, acı çekiyorlar. (Bizim evlatlarımız gitti) diyoruz ki başka kimse gitmesin. Başka annelerin yüreği yanmasın. Onurlu bir barış olsun. Bu bizim inancımız. Hakla, hukukla, eşitlikle ve adaletle iç içe bir barış istiyoruz.”
Türkiye 2016'dan sonra güvenlik politikalarına yöneldi
Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Gelecek İçin Barış Vakfı 2016 yılından bu yana Kürt sorununun çözümü konusunda akademik çalışmalar yapıyor. Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, barış ve çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından hükümetin güvenlik politikalarına yöneldiğini bildiriyor.
Ayrıca Tahmaz, 6'lı masa ve Millet İttifakı’nı eleştirdi ve Kürt meselesinin henüz gündemlerine girmediğini söyledi:
Türkiye 2016'dan sonra güvenlik politikaları sürecine girdiği için artık bugün, barış sağlanmaktan çok uzaktır. Ancak KONDA'nın araştırmasına göre seçmenlerin yaklaşık yüzde 30'u Kürt sorununun bir şekilde çözülmesi için barış ve müzakerelerin yapılmasını istiyor. Bu önemli bir orandır. Bu nedenle, her durumda barış mümkündür. Ancak barışın gerçekleşmesi siyasi iradeye ve sivil topluma bağlıdır."
“Türkiye'de azınlıklar her zaman kendilerini saklamaya çalışırlar”
Gayrimüslim azınlıklar (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler) Lozan Antlaşması ile resmi statüye kavuşmuş olsalar da çoğu zaman asimilasyon, baskı, ayrımcılık, kötü muamele ve ırkçılıkla karşı karşıya kalmışlardır. Örneğin, Türkiye'nin bir asırlık tarihinde ilk kez Berk Acar adlı bir Ermeni vatandaş kaymakam olarak atandı ve kaymakamlık görevine gelen ilk Ermeni oldu.
Agos gazetesi yazar ve editörlerinden olan Pakrat Estukyan, Türkiye'de devletin baskısı nedeniyle azınlıkların sesini yükseltmediğini ve siyasi taleplerini dile getirmediğini söylüyor. Estukyan ayrıca sesini yükseltip hakkını arayanların çok ağır bedeller ödediğine dikkat çekiyor:
"Türkiye'de azınlıklar her zaman kendilerini saklamaya çalışırlar, görülmek istemezler. Böylece kolayca hedef haline gelebilirler. Bu nedenle tercihlerini ve siyasi isteklerini ifade edememekteler. Hâlâ hükümetlerle uyum içinde kalmaya çalışıyorlar. Uzlaşmanın yollarını ve araçlarını arıyorlar. Öte yandan, siyasi irade çözüm sürecini başlattı, Türk toplumu buna göre hareket etti ve destekledi. Ama siyaset çatışma dönemini başlatınca toplum yine destekledi. Yani toplum siyasi otoriteye göre hareket ediyor.”
“Türk medyası yıllardır hep devletin yanında olmuştur”
Medya kuruluşlarının raporuna göre Türkiye'de 2021'de 273 gazeteci yargılandı ve gazeteciler toplam 75 yıl 5 ay 26 gün hapis cezasına çarptırıldı. En son Diyarbakır'da Haziran ayında 16 Kürt gazeteci tutuklandı.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği / Media and Law Studies Association (MLSA), gazetecilere karşı açılan davaları izliyor, onlara hukuki yardım sağlayıp gazetecilerin uğradığı hak ihlallerine dair raporlama yapıyor. MLSA'nın Eşdirektörü avukat Veysel Ok, Türkiye'de ana akım medyanın Kürtleri aşağıladığını ve savaş dili kullandığını söyledi. Veysel Ok ayrıca; çoğu gazetecinin Kürt sorunuyla ilgili haberleri nedeniyle yargılandığını vurguladı:
“Türk medyası yıllardır hep devletin yanında olmuştur. Türkiye'de tüm iç savaşlarda, çatışmalarda, devlet ile Kürtler arasındaki çatışmada Türk medyası her zaman taraf olmuş ve devletin konumuna göre hareket etmiştir. Medya, siyasetteki ılımlılık nedeniyle çözüm sürecinde Kürtlere karşı tavrını değiştirse de sürecin başarısız olmasının ardından eski kodlarına geri döndü. Şimdi ana akım Türk medyası bir taraftır, barışa ve Kürtlere karşıdır.”
Kürt sorununun çözümüne yönelik barış görüşmeleri sonuçsuz kaldı
Çözüm sürecinin tamamlanmasının ardından sendika, sivil toplum örgütleri ve HDP'nin çağrısıyla 10 Ekim 2015'te Emek, Barış ve Demokrasi mitingi düzenlendi. Mitingde devlet ile PKK arasında çatışmaların durdurulması ve barış masasına dönülmesi çağrısı yapıldı ancak IŞİD’in bombalı saldırısı sonucunda çoğu Kürt 103 kişi hayatını kaybetti.
Türkiye'de 22 Temmuz 2015'te sona eren barış ve çözüm sürecinin ardından devlet ile PKK arasında çatışmalar yeniden başladı, Kürt sorununun çözümüne yönelik barış görüşmeleri de sonuçsuz kaldı.
AK Parti hükümetinin devletin güvenlik politikasına yeniden dönmesi ve artık çözüldüğü gerekçesiyle Kürt sorununun varlığını reddetmesinin üzerinden 7 yıl geçti. Türkiye Haziran 2023 seçimlerine doğru ilerliyor ancak şu ana kadar MHP ile hükümet ortağı olan AK Parti, Kürt sorununu çözmek için adım atacağına dair bir işaret bulunmuyor.