Robert Ford: Kürtler bir an önce bir aray gelip Ankara ve Şam ile müzakerelere başlamalı

ABD'nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford, Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) ABD'nin terör listesinde yer alma süreci ve bu grubun lideri Ahmed Şar’a’nın geçmişteki bağlantıları hakkında konuştu.

HTŞ’nin terör listesine alınmasında, Irak El Kaidesi ve Ebu Musab el Zerkavi ile olan ilişkilerinin etkili olduğunu söyleyen Ford, son yıllarda HTŞ’nin davranışlarının değiştiğini ve bu durumun ABD’nin Şam’da Ahmed Şar’a ile görüşmesini mümkün kıldığını belirtti.

Suriye’nin geleceği konusunda Ford, ABD’nin doğu ve batı Suriye’de farklı politikalar yürüttüğünü söyledi.

Şam yönetimiyle diyalogların teşvik edilmesi gerektiğini belirten Fort, Kürtlerinin ortak bir pozisyon alarak Türkiye ve Şam ile müzakerelerde daha güçlü bir şekilde yer almaları gerektiğini ifade etti.

Trump yönetiminin Suriye politikasıyla ilgili belirsizliklere dikkat çeken Ford, ABD’nin Kürtler arasında birlik sağlanması ve Türkiye ile DSG arasında müzakerelerin desteklenmesi için çaba göstermesi gerektiğini dile getirdi.

Ford, Kandil’den gelen PKK kadrolarının Rojava’daki etkisinin Türkiye’yi rahatsız ettiğini ve bu durumun müzakerelerin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu dile getirdi.

Rûdaw TV’de yayınlanan “Rûdawî Emro” programına konuk olan ABD’nin eski Suriye Büyükelçisi Robert Ford, Suriye ve Rojava’daki gelişmelere ilişkin merak edilenleri yanıtladı.

Rûdaw: ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir heyeti Şam'da gördük. Heyet şu anda ABD’nin terör listesinde yer alan Ahmed Şar'a ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu durum nasıl açıklanabilir?

Robert Ford: Bu konuda değineceğim iki önemli nokta var. Birincisi, 2012 yılından beri Heyet Tahrir eş-Şam ABD'nin terör örgütleri listesine yer alıyor. ABD’nin Suriye’deki büyükelçisi olarak çalıştığım dönemde terör listesine alınması için benim öncülüğümde çalışmalar yapıldı. Ancak, son 7 ya da 8 yılda şimdiki HTŞ’yi terör listesine almak için yasal bir dayanak bulmak oldukça zor oldu. Bugün 2024’teki durumu 2012'deki Irak El Kaidesi ile olan ilişkisinden farklıdır. Sanırım ABD’li yetkililerin Şam’da Ahmed Şar'a ile görüşmesi hem HTŞ’nin değiştiğini hem de Ahmed eş-Şar’a’nın Suriye'nin geleceğinde önemli bir siyasi figür olduğunun göstergesidir.

Rûdaw: HTŞ ve liderinin terör listesine alınması çabalarına öncülük ettiğinizde sizi bu çabaya yönlendiren temel noktalar ve kanıtlar nelerdi?

Robert Ford: Kanıt sözcüğünü kullandınız ve bu, ABD'li avukatlar için önemli bir sözcük çünkü bu, ABD hükümeti içindeki yasal bir karar. Elimizdeki kanıtlar, Ahmed Şer’a’nın Irak El Kaidesi ile doğrudan bağlantısı olduğunu açıkça ortaya koyuyordu ki kendisi Ebu Musab el Zerkavi ile yakın çalışmıştı. Ayrıca Ayad Bağdadi'yle birlikte eminim birçok kişi bunların kim olduğunu biliyor. HTŞ’nin o zamanlar farklı bir adı vardı: El Nusra Cephesi’ydi. El-Nusra Cephesi Suriye'de, özellikle kuzeyde Halep civarında ve bölgede çok sayıda sivilin ölümüne yol açan çok sayıda bombalı araç saldırısı gerçekleştirdiler. Irak El Kaidesi ile doğrudan ilişkiliydiler ve Irak'ta El Kaide bombalı araçlarla saldırılar gerçekleştirmişti. Biz Aralık 2012’de onları terör listesine aldık.

Rûdaw: ABD'de bir terör grubu veya kişiyi bu listeden çıkarmak nasıl olur? Bunun için ne yapılmalı? Bu kararı kim vermeli, yargıçlar mı yoksa başkan mı? Kolay bir süreç mi?

Robert Ford: Bu soruyu beğendim. Bu, tamamen yasal bir karar ve mahkemeye gitmeden ABD hükümetinin kendi içinde verdiği hukuki bir karala olur. Bu konuda bir kez daha dediğiniz gibi belgeler toplanır ve Dışişleri Bakanlığı, Hazine Bakanlığı ve CIA gibi kurumlar birlikte çalışarak HTŞ’nin hakkındaki belgeleri inceler. Örneğin son 7-8 yıldaki faaliyetleri ile şu anki faaliyetlerine bakılır. Hazırlanan yasal metin başkana sunulur. Sonrasında, başkan ve Beyaz Saray'daki yetkililer gerekçelerin geçerli olup olmadığına bakar ve grup veya kişi hakkındaki terörist sınıflandırması kaldırılır.

Rûdaw: Son birkaç yıl içerisinde şimdiki adıyla Ahmed Şar’a olan Colani’nin ve HTŞ’nin davranışlarının değişmiş olması, ABD’nin bombalı araçlarla sivilleri öldürmeleri gibi bu oluşum hakkındaki suçlamalarının tamamen ortadan kalktığı anlamına mı geliyor?

Robert Ford: Eğer HTŞ bugün veya yarın yine bomba yüklü otomobillerle Suriye’de sivillere saldırırsa ki umarım böyle bir şey yapmazlar ama olursa şayet bu avukatların HTŞ’nin terör listesinde kalması için avukatlara yasal gerekçe bulmalarına elbette yardımcı olur. Ancak bunu şurada ifade etmem gerekiyor; HTŞ başka bir ülkede de bir terör faaiyeti içinde bulunursa eğer ABD hiç bir koşulda bu oluşumu terör listesinden çıkarmaz. Bu ülke ister bölgede olsun istersen Ortadoğu dışındaki bir ülkede olsun. Ya da Suriye toraklarını kullanarak terör saldırısında bulunan bir örgüte destek sağlarsa da böyle. Dolayısıyla sadece HTŞ değil, diğer grupların da terör saldırıları düzenlemesine izin veya onay vermesi sanırım Washington’un onları terör listesinden çıkarması ihtimalini uzaklaştırır.

Rûdaw: Önümüzdeki birkaç yılda Suriye'nin geleceğinin nasıl olacağını düşünüyorsunuz? Birkaç hafta sonra Trump başkanlık görevine başlayacak. Türkiye şu an Suriye’de başat bir aktör olarak öne çıkıyor. Trump’ın da Erdoğan ile ile iyi ilişkilere sahip olduğu görülüyor. Dediğim gibi ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Ahmed Şar’a ile görüştüler. Ayrıca çift taraflı endişeleri var. Batılı ülkeler ve diplomatlar bir yandan insan hakları ve özgürlükler hakkında Şam’dan, HŞT’den gelen açıklamalardan memnuniyet duyarken ki bunlar henüz kağıt üzerindeki sözler, bir yandan da bu grupların geçmişi ve ideolojileri hakkında kaygılar da var. Belki bu sadece bir geçiş aşamasıdır ve gelecekte ideolojik düşünce ve dini geçmişlerini anayasaya dahil edip özgürlükleri sınırlandırabilirler. Bu bağlamda Suriye'yi nasıl görüyorsunuz?

Robert Ford: Ben bir kahin değilim ve geleceği göremiyorum ama Amerika'nın Suriye politikasına dair birkaç nokta söyleyebilirim ki ben bunu ikiye ayırıyorum. Suriye'nin doğusu ve batısı. Suriye’nin batısı ki Şam yönetimi ve Suriye’nin gelecekteki hükümetini kapsıyor, Biden yönetimi şu an Ahmed Şar’a ve silahlı gruplara etkide bulunmaya çalışıyor ve bu oluşumları Suriye'nin diğer siyasi aktörleriyle, örneğin siyasi partiler, sivil toplum grupları ve dini organizasyonlarla diyaloğa yönlendirmeye çalışıyor. Elbette şu anda yapılması gereken diyaloğa Suriye’nin doğusundaki Kürt toplumu da dahildir. Eminim Şam'da bulunan Amerikalı yetkililer bunun ABD politikasının bir parçası olduğunu vurguladılar, ancak Trump yönetiminin Ahmed Şer’a ve Suriyeli yetkililerle diplomatik görüşmelere terörist gruplar oldukları için devam edip etmeyeceğini bilmiyorum. Gerçenten bilmiyorum, sanırım Trump’ın ekibi de bunu henüz bilmiyor.

Bir de Doğu Suriye'nin geleceği ve doğu Suriye'deki özerk yönetimin geleceği ile ilgili ayrı bir soru daha var. Sanırım burada Trump yönetiminin bir yandan Türkiye ile diğer yandan özerk yönetim arasında Suriye Demokratik Güçleri'nin geleceği ve kuzeydoğu Suriye'deki yönetim konusunda bir anlaşma görmek istemesini bekleyebiliriz. Trump'ın 2000 ABD askerini dört yıl daha Suriye'de tutmak istemesi benim için şaşırtıcı olur ancak onları geri çekmek için acele edeceğini de düşünmüyorum.

Rûdaw: Kürtlerden bahsettiniz. Başlıca iki taraf var. Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve bir grup siyasi partiyi çatısı altında toplayan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS). Bunların Türkiye ve Suriye muhalefeti ile bir şekilde iyi ilişkileri bulunuyor. Ayrıca DSG ve PYD var ve sanırım siz de onların siyasi görüşlerini biliyorsunuz. Şu ana kadar bildiğim kadarıyla iki taraf en azından Kürtlerin haklarını ve Rojava’nın Suriye'deki geleceğini görüşmek üzere Şam'a tek bir Kürt delegasyonu olarak gitme konusunda bir anlaşmaya varamadı. Ancak Biden yönetimi döneminde Suriye'deki Kürtler, yalnızca askeri olarak değil siyasi olarak da rol oynama garantisi olarak ABD'ye güvendiler. Kürtlerin Trump yönetimi altında ABD’ye siyasi olarak güvenebileceklerini düşünüyor musunuz? Biliyorsunuz 2005 yılında Irak'ta anayasa yeniden yazıldığında ABD büyük bir rol oynadı ve birçok siyasi taraf üzerinde etkiye sahipti. Sizce aynı şey Trump döneminde Suriye'de de yaşanır mı?

Robert Ford: Bu harika bir soru. Öncelikle iki noktaya değineceğim. Her ne kadar bana tavsiyemin ne olduğunu sormamış olsanız da yine de söyleyeyim...

Rûdaw: Elbette bu soruyu size sonra soracağım. Bundan sonraki sorum tavsiyelerinizle ilgili olacak. Ancak bunları birleştirebilir misiniz?

Robert Ford: Sanırım çok önemli bir noktaya değindiniz, Suriye'deki Kürt topluluğunun büyük olduğunu ve PYD ve YPG milisleri de dahil olmak üzere birçok parçadan oluştuğunu vurgulamak isterim. Ancak onlar tek değilller, siz ENKS’den bahsettiniz. Ayrıca Suriye’nin bu bölümünde sivil toplum örgütleri de var. Ne kadar erken bir araya gelirlerse, Türkiye ve Şam ile müzakerelerde ortak bir pozisyona sahip olurlarsa o kadar iyi olur. Ne kadar erken olursa o kadar iyi olur. Bu ABD'nin kontrol edebileceği bir şey değil ama Amerikalıların bu tavsiyeyi Suriye Kürt bölgesindeki dostlarına vermelerinin iyi olacağını düşünüyorum.

İkincisi, ABD'nin Irak'takine benzer bir role sahip olması konusu. 2005 yılında anayasa hazırlık görüşmeleri sırasında Irak'taydım, Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği'nde görevliydim. O dönem ABD'nin Irak'taki rolü, bugün ABD'nin Suriye'deki rolünden çok ama çok farklıydı.

HTŞ liderliğindeki Suriye muhalefeti Şam'ı kontrol etti, ABD ordusu değil ve Şam'ın içinde veya yakınında büyük bir ABD askeri gücü bulunmuyor. Bu, ülkenin her yerindeki Suriyeliler arasında bir müzakere konusu olmalıdır. ABD dahil Batı'nın ve bölgedeki Arap ülkelerinin, Suriyelileri ciddi ve derin bir diyaloğa teşvik etme konusunda yararlı bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Ciddi bir diyalog kurmaları, tüm tarafların kırmızı çizgilerini ortaya koymaya istekli olmaları ve anayasa konusunda nihai bir uzlaşmaya varmak için uzlaşmaya istekli olmaları gerekiyor. Bence Amerikalıların Irak'ta yaptığı en büyük hata, anayasayı tartışan Iraklıların acele etmeleri konusunda ısrar etmesiydi. Iraklı müzakerecilere uzlaşıya varmaları için yeterli süre vermedik ki bu da pek çok nedeni olmasına rağmen Irak'ta 2005 sonrası yaşanan sorunların nedenlerinden biri.

Rûdaw: Özellikle şu an Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki düşüncelerinize gelince. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan Kahire'den dönüşte basın mensuplarına konuştu ve, "IŞİD ve PKK'yı Suriye'de yok edilmeli" dedi. Türkiye, terörizm konusunda IŞİD ve DSG’yi aynı kefeye koyuyor. Ayrıca, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte, Fırat'ın batısında yer alan Minbic şehri Türkiye destekli SMO tarafından kontrol edildi. Şimdi Kobani şehri tehdit altında ve Türkiye 20 Ocak’ta Trump’ın başkanlığı devralacağı tarihten önce acele davranıp sahada emrivaki bir durum yaratmaya çalışıyor. Sizce Türkiye ile DSG arasında müzakere ihtimali var mı? Birkaç gün önce Doha'da Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın hazır buluncuğu basın toplantısında kendisine Türkiye'nin DSG ile her hangi bir koşulda müzakere yapacaklar mı diye bileceklerini sordum. Bana “kısaca yanıtım hayır” yanıtını verdi. Sizce bir müzakere ihtimali var mı? ABD, 20 Ocak’tan sonra DSG ile müzakere yapılması konusunda Türkiye'yi etkileyebilir mi?

Robert Ford: Bana göre Amerika, Türkiye’yi, Özerk Yönetim ve DSG ile müzakere masasına oturmaya ikna etmek için çaba göstermelidir. Bu konuda çalışmalıdır. Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani'nin birkaç gün önce yaptığı bir açıklama beni oldukça etkiledi. Barzani, Türkiye’nin Suriye Kürtleriyle olan sorununun Kürtlerin geneliyle değil, Kandil’den gelip Suriye’nin Kürt bölgelerinde varlık gösteren PKK’lilerle alakalı olduğunu söyledi. Bu konuda net olmak gerekiyor. Suriye Kürdistanı’nda görüştüğüm kişiler, Kandil kadrolarının çok güçlü bir etkisi olduğunu ve olayların arkasında yer aldığını ifade ediyor. Bu durumun Türkiye’yi ciddi şekilde rahatsız ettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye ile DSG ve Özerk Yönetim arasında müzakerelerden bahsederken, iki nokta açıktır. Birincisi, Kandil’den gelen kadrolar müzakerelerde yer alamaz ve bu kişilerin herhangi bir rol üstlenmesine izin verilemez. Aynı zamanda, bu kişilerin herhangi bir otoriteye sahip olmasının, ister siyasi ister askeri bir otorite olsun, önüne geçilmeli ve bu durum sona erdirilmelidir. Bu, sadece Suriye'nin Arap toplumu için, örneğin Haseke ve Deyrezor gibi bölgelerde değil, Türkiye ile olan ilişkilerde de bir sorundur. Bu aşamadan sonra şu soruya geliyoruz; Peki, Türkiye kiminle müzakere yapmalı? Burada, Özerk Yönetimde yer alan ve Kandil bağlantılı olmayan Suriye Kürtlerinin bulunması gereklidir. Bu biraz zaman alabilir, ancak uygun kişileri bulmak mümkündür. Çünkü Özerk Yönetim oldukça geniş kapsamlıdır ve tüm üyelerin PKK ile bağlantılı olması şart değildir. Dolayısıyla bu biraz zaman alacak ve bence ABD, Özerk Yönetimi, Türkiye'ye gidip konuşacak bir heyet hazırlamaya teşvik etmeli.

Burada iki önemli soru öne çıkıyor. Birincisi, bu bölgenin yönetimini kim, Şam yönetimiyle uyum ve iş birliği içinde yürütecek? Dikkatimi çeken bir nokta, Şam yönetiminin Halep, Hama, Süveyda ve Şam'daki yerel yönetimlerin devam etmesi gerektiğini ifade etmesidir. Peki neden Kamışlo veya Haseke'deki yerel yönetimler de aynı şekilde devam etmesin? Bu, düşündürücü bir durum. Suriyelilerin, Türkiye'ye yönelik tutumlarını net bir şekilde ifade etmeleri gerekiyor. Ancak Kandil'den gelen kişilerin, hem üst düzey siyasi hem de askeri pozisyonlarda bulunması çok farklı bir mesele. Bu, ayrı bir sorundur.

Suriyeliler bir karar almalı ve bu karar doğrultusunda Türkiye ile müzakereler yürütülmelidir.