RÛDAW ÖZEL - Dahası da var: Esad içten çöktü

Dün 08:54
Etiketler Rûdaw Özel Hevidar Ahmed Şam Suriye
A+ A-

Şam (Rûdaw) – Suriye'de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı gruplar 27 Kasım 2024’te başlattıkları saldırı ile 12 gün içerisinde başkent Şam'ı ele geçirerek Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirdi. Esad rejimi bu kadar kısa süre içerisinde nasıl devrildi, Şam’daki iktidarının son günlerinde neler yaşandı ve ardından neler bıraktı? Rûdaw TV, merak edilen tüm soruların yanıtlarını Şam’da aradı.

Rûdaw TV’den Hevidar Ahmed, 53 yıllık Esad ailesi rejiminin yıkılmasından kısa süre önce Şam’da yaşananlara tanıklık etti. Beşar Esad'ın kurmayları ile son toplantıyı yaptığı salonu görüntüledi, son başbakan Muhammed Celali ile görüştü, Esad’ın karakutusu Muhaberat Dairesi’ni gezdi, Esad’ın subayları ve HTŞ üyelerinden görüş aldı ve Şam sakinlerine yaşananları sordu.

İşte Rûdaw TV’de yayınlanan “Dahası da var” (Hêşta Mawyetî) özel programında Suriye ve Esad rejimi gerçekleri:

Herkesin merak ettiği soru: Rejim nasıl bu kadar kolay yıkıldı?

Daha önce Şam'ın güzel bir şehir olduğunu duymuştum. Hayretle izledim, şehri dolaştım. Savaş nedeniyle bir kısmı yıkılmış olsa da hala güzel bir şehir. 

Beşar Esad yeni devrilmişti ve ben tam o sırada Şam'a vardım. Savaşın ve direnişin izlerini görüyordum. Sokaklarda hedef alınmış askeri araçlar görünüyordu.                  

Herkesin sorduğu ama henüz net bir cevabı olmayan bir sorunun peşine düşmüştüm:

Bölgenin en güçlü iktidarlarından biri nasıl bu kadar kolay yıkıldı? Esad ve yakın çevresi kaçmıştı. Bu sorunun cevabını verebilecek kişi artık Şam'da değil.

Esad rejiminin son başbakanı konuştu

Muhammed Celali, Esad döneminin son başbakanıydı. Şam'da ilk olarak onların evine gittim. Yarım saat yol aldıktan sonra vardım, kapı zilini çalar çalmaz içeri davet edildim.      

Mühendis olan eşi, güler yüzlü biriydi. Başbakan ailesi 150 metrekarelik bir apartmanda yaşıyorlar. İçeri girdiğimde eski Başbakan Muhammed Celali'yi gördüm, sade ve misafirperverdi.

Başbakan, “Suriye'nin başına ne geleceğini bilmiyorum, bu yüzden röportajın video kaydının alınmasını uygun görmüyorum ama tüm sorularınızı cevaplayacağım" dedi.    

Rejimin son 24 saatini anlattı

"Neler oldu?" diye sorduğumda, "Suriye ordusu çöktü ve Heyet Tahrir Şam savaşçıları öğleden sonra saat ikide Şam'a girdi" dedi.

Muhammed Celali bu röportajda Esad'ın düşüşünden önceki 24 saati anlatıyor (7 Aralık 2024 sabah 08:00'den 8 Aralık 2024 sabah 08:00'e kadar).

7  Aralık 2024 Cumartesi günü olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı. Halep ve Hama şehirleri Heyet Tahrir eş-Şam grubu tarafından kontrol altına alınmıştı.

Savunma Bakanı operasyon odasındaydı, ülkenin durumu oldukça karışıktı ve toplantıya katılamadı. Başbakan akşam altıya kadar görevdeydi. Resmi evrakları imzalamıştı ve hala Şam ve Esad'ın düşmeyeceğine dair bir umut vardı.

Son görüşmeler: Çöküşün başlangıcı   

Akşam 18:00'de Suriye Savunma Bakanı Tuğgeneral Ali Abbas'ın Muhammed Celali ile yaptığı telefon görüşmesi her şeyi değiştirdi.

Savunma Bakanının ses tonu ve üslubu, kendine güvenen değil, bulunduğu yerin yavaş yavaş çöktüğünü fark eden birinin sesiydi.

Başbakan: “Ne oldu, durum nasıl?

Savunma Bakanı: “Durumu Başkan Beşar Esad'a tam olarak anlattım ve tabloyu net bir şekilde ortaya koydum. Başkana yalan söyleyemem.

Esad yönetimi, hiçbir güç ve tehdidin yıkamayacağı bir kuvvetleri olduğuna inanıyordu. Ancak Savunma Bakanının bildiği şeyi henüz başkaları bu kadar net bilmiyordu, iktidarları sona yaklaşıyordu.

Bu telefon görüşmesinde Savunma Bakanı, Muhammed Celali'ye ordunun bu kadar kolay geri çekilmesi ve savaşmamasına şaşırdığını söylüyor. Sonra telefon kapanıyor.

Bu görüşmeden sonra Başbakan evine döner. Bundan sonra Suriye'nin geleceği hakkında sadece askerlerin silah sesleriyle konuşması bekleniyor.

İçişleri Bakanı’nın TV konuşması ve gerçekler

Akşam 19:15'te İçişleri Bakanı Muhammed Rahmun şehre gider ve Esad yönetimine bağlı Suriye televizyonunda görünür. "Durum sakin, halkın endişelenmesine gerek yok, Şam'da Kasiyun Dağı kadar güçlüyüz. Ordu her şekilde savunma yapacak" der.

Gece 20:00'de Başbakana başka bir telefon gelir, bu sefer İçişleri Bakanıdır. Bu görüşmedeki sözler Savunma Bakanınınkinden daha endişe vericidir.

İçişleri Bakanı: “Durum düşündüğümüzden çok daha kötü, ordu çöküyor ve savunma yapacak gücü yok.”

Başbakan: “Az önce televizyonda durumun iyi ve kontrol altında olduğunu söyledin.”

İçişleri Bakanı: “O halk içindi!”

Esad son ana kadar da gerçeği kabullenemedi

Gece 23:00'te Başbakan son kez Beşar Esad ile konuşur. Bu telefon görüşmesi, göz göre göre iktidarın son bulduğu gerçeği olacaktı, ancak Suriye Başkanı hala bu gerçeği kabul etmiyordu.

Muhammed Celali: “Sayın Başkan, insanlar Humus'tan beklenmedik şekilde kaçıyor, korku ve panik var, ordu sürekli geri çekiliyor.”

Başbakan Celali, Beşar Esad’ın telefonda bir süre sessiz kaldığını ve sonra “Evet evet...” dediğini anlattı.

Esad: "Bu insanlar nereye gitmek istiyor? Gidecekleri bir yer var mı?"

Başbakan: "Sorun şu ki korku, endişe ve paniğe kapıldılar, bu nereye gittiklerinden daha büyük bir mesele."

Başbakan, bu görüşmede söyleyemediği çok şey olduğunu belirtiyor. Çünkü Başkan öfkelenen, kimseye saygı göstermeyen, ağzına kötü sözler gelen biri.

Dolaysıyla Başkanın öfkesinden duyduğu korku, Heyet Tahrir eş-Şam Cephesi'nden korkusundan daha büyüktü.

Beşar Esad şaşkınlıkla Başbakana sorar: "İnsanlar neden korkuyor?" Esad'ın Başbakana son sözü "Tamam, yarın bakalım ne olacak" olur.   

Ordu yavaş yavaş Şam sokaklarından kaçıyor    

Başbakanın korkusu gittikçe artıyor. Sabah 04:00'te Suriye Başkanlık Ofisi aracılığıyla Beşar Esad'la iki kez konuşmaya çalışıyor. Ama son zil sesine kadar kimse cevap vermiyor.

Halk Sarayı'nda ve başkanlık ofisinde kimse yoktur. Beşar Esad ve tüm yönetim ortadan kaybolmuştur.

Sabah 05:00'te Başbakana bir telefon gelir, bu İçişleri Bakanıdır.

Bu sefer Şam'ın durumundan ve ordudan bahsetmez. İçişleri Bakanı bu görüşmede Esad iktidarının son çivisinin çakıldığını Başbakana bildirir.  

İçişleri Bakanı: "Her şey bitti, Sahil'e gidiyorum, sana tavsiyem kendini kurtar ve git..."

Başbakan: "Kaçmayacağım ve hiçbir yere gitmeyeceğim, Şam'da kalacağım."

Şam sokaklarında, Esad iktidarının gücünün sembolü olan tank ve zırhlı araçlar görülüyor. Araçlardan bazılarının üzerinde savaş izleri dururken vazıları ise hiç kullanılmamış gibi görünüyor.

Belli ki çöküş askeri yenilgiden önce içeriden başlamış gibi.

Başkentin her sokağında Esad rejiminin devrildiği konuşuluyor. Askerler, Beşar Esad'ın artık yenildiğini ve Suriye'nin hakimi olmadığını anlayınca üniformalarını atarak kendilerini sivil kıyafetlerle kurtardılar.

Korku toplantısı

Beşar Esad, 7 Aralık 2024 tarihinde, Savunma Bakanı ve üst düzey komutanlarıyla, Şam'ı ve iktidarını nasıl koruyacaklarını ele alan bir toplantı gerçekleştiriyor.

Bu toplantının nerede yapıldığına ve neler konuşulduğunu araştırdık.

Teyit edilen bilgiler bize toplantının Genelkurmay Başkanlığında yapıldığını söylüyor. Beşar Esad üst düzey ordu komutanları ile küçük bir salonda toplantı yapmış. Korku ve endişe içinde geçen toplantıda Şam'ın nasıl korunacağı konuşulmuş.

Ancak Savunma Bakanı rejimin çöküşünün çok yakın olduğunu, hatta bu toplantı bitmeden bittiğini biliyor... Geriye sadece birkaç saat kalmış, çünkü ordu çökmüş durumda ve Esad rejimini savunmuyor.

Orduda görev yapan subayları konuştu 

Suriye ordusu hiçbir yabancı orduya mağlup olmadı, kendi içinde yenildi ve çöktü. Orduda yolsuzluk iliklere kadar işlemişti ve askerler yetkililere olan güvenlerini kaybetmişti.

Albay Esad Said 34 yıl boyunca Suriye ordusunda görev yapmış, baba Hafız Esad ve oğlu Beşar’ı savunmuş. Onu Şam’ın sokaklarından birinde buldum. Gerçkten ordunun neden Esad rejimini savunmadığını onun ağzından öğrenmek istedim.

Hevidar Ahmed: Rejim neden çöktü? Neden ordu ülkeyi savunacak durumda değildi?

Albay Esad Said: Ordunun yüzde 99'u açlıktan ölüyordu, sadece birkaçı doyabiliyordu. Korkunç bir açlık vardı, maaşlar yetmiyordu, siz olsanız ne yapabilirdiniz?

Başkentin en fakir bölgelerinden birinde çocuklarıyla birlikte yaşayan bu subay, Suriye'de hayatın kendileri için çok zor olduğunu gizlemiyor.

Hevidar Ahmed: Evin kaç odalı?

Albay Esad Said: Üç oda.

Hevidar Ahmed: Bu misafir odası mı? Bu da dikiş makinası..

Albay Esad Said: Çalışmak için.

Hevidar Ahmed: Bu senin mi? Albaysın ama çalışıyor musun?

Albay Esad Said: Bu dikişi makinası üzerinde çalışıyorum. Çünkü çocuklarım var ve yetiştiremiyorum.

Hevidar Ahmed: Para kazanmak için mi?

Albay Esad Said: Evet.

Hevidar Ahmed: Orduda albay mıydın?

Albay Esad Said: Evet.

Hevidar Ahmed: Askeri üniforman nerede? Rütbelerin nerede?

Albay Esad Said: Rütbeleri yaktım. Aşağılanmıştı!

Hevidar Ahmed: İşin bittiğini ne zaman anladınız?

Albay Esad Said: İki üç aydır durumun böyle olacağını hissediyordum. Yüksek fiyatlar ve maaşlar iki-üç güne yetiyordu. Ne yapmak gerekiyor? Ne yapmak lazım? Ne yapmak gerekiyor?

Suriye ordusuna ne oldu?

Bu yoksul Suriyeli subayın evinden ayrıldık. Diğer subay ve askerlerin çoğu aynı şekilde yaşıyor. Evinin yakınında yarbay rütbesinde başka bir Suriyeli subayla karşılaştım. Kendisi 35 yıl orduda görev yapmış. Bize Suriye rejiminin son anlarını ve ordunun durumu hakkında daha ayrıntılı bilgileri anlatıyor.

Hevidar Ahmed: Son günlere kadar da ordudaydınız, Suriye ordusuna ne oldu? Neden devletini savunmadı?

Yarbay Ali Kadoc: Bırakmamız ve geri çekilmemiz yönünde emir geldi.

Hevidar Ahmed: Emir nerden geldi?

Yarbay Ali Kadoc: Karargah komutanlığından, birlik komutanlığından.

Hevidar Ahmed: Hangi bölgedeydiniz?

Yarbay Ali Kadoc: Kabun’da.

Hevidar Ahmed: Savaşmayın mı denildi?

Yarbay Ali Kadoc: Kim gitmek istiyorsa Allah yardımcısı olsun dediler. Gitmek isteyene Allah yardımcı olsun.

Hevidar Ahmed: Bu ne zaman oldu?

Yarbay Ali Kadoc: Gece 01.30 ila 02.00 civarlarındaydı. Veya Cumartesi sabahıydı talimat verdi. O kışlaya geri döndü. askerler sivil kıyafetlerini giyip gidiyorlardı, ben de sivil kıyafetlerimi giyip çıktım.

Hevidar Ahmed: Hepiniz mi?

Yarbay Ali Kadoc: Herkes. Söylediğim gibi, para vermeseydiniz kimse rütbe alamazdınız.

Hevidar Ahmed: Ne kadar para veriyorları?

Yarbay Ali Kadoc: Rütbe alabilmek için 300 milyon vermeniz gerekiyordu. Rütbe aldığınızda ise artık 300 milyonu geri alana kadar hırsızlık yapmaya başlar ve geri kalanını çocuklarına saklardınız.

Hevidar Ahmed: General olmak için 300 milyon dediniz. Daha yüksek rütbeler için ne ödenirdi?

Yarbay Ali Kadoc: Eğer tümen komutanı olursanız, 500 milyon olmalıydı.

Hevidar Ahmed: Kime veriyordular?

Yarbay Ali Kadoc: Güvenlik görevlilerine veya onlardan üstte olan rejimin aracılarına veriyorlardı. Bu söylediğim gerçek. Gerçek bu. Yolsuzluk her geçen gün artıyordu ve toplum içinde bulundukları duruma lanet okuyordu.

Aleviler ihanet mi etti?

Şam’da Beşar Esad’ın aşiretine mensup Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu eş-Şlawerwer bölgesine gidiyoruz. Bunlar kara günde Esad rejimini ve ailesini savunmak için Alevilerin ana kalesi Lazkiye'den başkente getirildiler. Esad’ın gitmesi ile belki de gelecek korkusu ile taraf değiştirdiler.

Kimse “siz Esad’ın adamları mıydınız?” diye sorsam hemen inkar ediyor ve Esad ailesinin sırlarını açıklamaya başlıyorlar.

Muhsin Abdo: Ben emekliyim ve 250 bin alıyorum. Kardeşim bu gördüğün Alevi aşiretlerden. Çoğu, kimsenin yaşamayı kabul etmediği kamplarda ve yoksulluk içinde yaşayan aşiret üyelerinden oluşuyor.

Suriyeli Alevi Vatandaş: Tüccarlar 10 kazanabilmek için 9 vermek zorudnaydı. Tüccarlar kime verirler? Esad ailesine, Mehluf ailesine, Hasan ailesine, ...

Hevidar Ahmed: Söyledikleriniz yüzde 100 doğru mu?

Suriyeli Alevi Vatandaş: Evet, yüzde 100.

Hevidar Ahmed: Tüm gücünüzle rejimi savundunuz.

Ziyad Selum: Bu bir dayatmaydı. Özür dilerim hocam. Siz eğer aralarında yaşasaydınız... Doğru! Dur bir dakika! Dur! Hocam eğer siz onların içerisinde yaşamış olsaydınız, bu civarda olsaydınız, kendi iradeniz dışında onu savunmak zorunda kalırdınız. Çünkü eğer savunmasaydınız çocuklarınız, eşiniz, eviniz, ailenizin tamamı tehdit altında olurdu.

Muhsin Abdo: Ya kafanı keserlerdi ya da onların postallarının altında olurdunuz. Hangisini seçerdiniz? Postalı mı yoksa kılıç mı?

Hevidar Ahmed: Ortası yok muydu?

Muhsin Abdo: Ortası yoktu tabi.

Hiç bir şey olduğu gibi kalmadı

Emevi Meydanı’ndaki Beşar Esad ve babasına ait tüm heykeller yıkılmış durumda. Heykeller insanlara bakıyor, hiç bir şey yapamıyorlar.

Yaşlı adamın biri Esad’ın heykelinin üzerine çıkmış tepiniyor. Heykel sessiz ve iktidarsız. İnsanlar bu görüntüleri tarihi büyük bir değişim diye kaydediyorlar.  

Esad iktidarının en korkunç merkezi

Esad iktidarının en korkunç merkezine gittim. Burası Şam’da Suriye istihbaratının merkezi olan Muhaberat Dairesi. İsmi bile halkın zihninde korkunç bir yer edinmiş. Burası hep korku, gözdağı ve insanların kaybedildiği yer olmuş.

Bu teşkilatta çalışanların tümü Esad rejiminin tüm güven filtrelerinden geçmiş olanlardan oluşuyordu.  Ancak teşkilatın kapısına yeni ulaşan HTŞ üyeleri, başkente varmadan önce Suriyeli istihbarat görevlileri ile temasa geçtiklerini söylüyor.

İstihbarat binasına girer girmez asker bizi hemen yer altı hapishanelerine götürdü. Binlerce insan burada hapsedildi.

Burası Şam şehrinin altında bir şehir.

Hapishanede işlenen suçlar, işkencelerin izi, Esad'ın halkına karşı hiç bir merhamet göstermediğini açıkça gözler önüne seriyor. Bu HTŞ’li, Esad'ın yıllarca sakladığı ve şimdi küle dönmüş olan gizli belgelerini ve Esad’ın adamlarının yaptıklarını bize göstermek istiyor.

Hevidar Ahmed: İstihbarat görevlilerinin sizinle herhangi bir teması oldu mu?

HTŞ üyesi: Evet temasımız vardı, onlarla koordine halindeydik. Sonunda birbirlerine olan güvenlerini yitirdiler. Kimisi gizlice kaçıp saklandı, kimisi de bizi yanı başlarında görene kadar olan bitenden habersizdi!

HTŞ üyesi: Şam'daki karargâhların büyük bir kısmını, önemli depoları ve önemli birimleri, küçük kağıtların hepsini kaçmadan önce kaktılar.

Hevidar Ahmed: Yakılmayan bir şeyler kalmadı mı?

HTŞ üyesi: Hayır, hiç bir şey kalmadı. Bunlar bilgisayarlar işte.  

Hevidar Ahmed: Hepsi bilgisayar mı?

HTŞ üyesi: Tüm gizli belgeleri, gizli olan ne varsa yaktılar.

Hevidar Ahmed: Kaçmadan önce mi?

HTŞ üyesi: Şimdi burayı çekerseniz, tüm bu bilgisayarların, tüm bu kağıtların, tüm gizli birimlerin işi olduğunu göreceksiniz.

Hevidar Ahmed: Seni şok eden bir belge ile karşılaştın mı?

HTŞ üyesi: Üzerinde “Suriye ordusu” yazan bir defter gördüm ve şok oldum. “Arkadaşım Mustafa” diye yazılmıştı, yani arkadaşı hakkında rapor vermişti.

Hevidar Ahmed: Mustafa ile aynı ofiste mi çalışıyordu?

HŞT üyesi: Evet arkadaşıydı, aynı ofiste çalışıyorlardı ama hakkında bunları yazmış işte.

Esad’ın ardından

Suriye halkı, rejimlerinin çöküşünden sonra özgürlüğü hissediyor, ki bir dönemler ateş ve demir ile kendilerinden alınmıştı.

Halk, ekmek almak için adeta savaş veriyor, ancak bu ülkenin yeni durumu hakkında başka bir şey söylüyorlar, ki bu onlar için değerli.

Şamlı bir vatandaş, Şam’ın merkezinde Kürt bölgesi olarak bilinen Rukneddin Mahallesinde birkaç kişiyle birlikte özgürlük hakkında konuşuyor. "Özgürlük her şeyden daha değerlidir. Özgürlük her şeyden daha değerlidir. Özgürlük her şeyden daha değerlidir."

Esad rejiminin değişmesi çok pahalıya mal oldu. Suriye halkı, Esad rejimini değiştirmek için paralarını ve zamanlarını harcadılar. Ancak tüm bunun karşılığında Esad'ın yerine kimlerin geçeceğini ve neyin değişeceğini bilmiyorlar.

Esad'ın son günleri, sadece bir kişinin veya bir iktidarın sonu değil, aynı zamanda korku ve ölümle dolu bir otoritenin sonu oldu. Şam, bu iktidarın altında yaşadı ve son günlerine tanıklık etti. Yeni Suriye artık eski Suriye değil. Ancak hala kimse, bu ülkedeki başka bir kimlik arayışı ve Suriye’nin hikayesinin kim tarafından yazılacağını bilmiyor.

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli