Ezidi kadın: Ot yiyen hayvanları kıskanıyorduk
Duhok (Rûdaw) - Şengal’deki IŞİD saldırılarında örgütün alı koyduğu Hediye, bütün işkence ve baskılara rağmen teslim olmuyor. Ancak 45 günlük bebeğini kendisinden kopardıkları zaman IŞİD’lilerin isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyor.
Hediye, IŞİD’in elinde kaldığı süre içerisinde tecavüze uğramamk için var gücüyle mücadele ediyor.
Hediye, Şengal’e bağlı Werdê köyünden. IŞİD’in siyah giyimli mensupları Gılzerd’te Siba Şeyh Hıdır bölgesine ulaştığında Werdê köylüleri, köyden ayrılarak Şengal Dağı’na doğru kaçmaya karar verdiler. Ancak her ne kadar köyden çok uzaklaştılarsa da IŞİD mensupları onlara ulaşıyor.
Hain muhtar
Hediye 7 yıl önce bir akrabasıyla evlenmişti. Evliliklerinden 6 yaşında bir erkek çocuğu vardı.
IŞİD’in elinde yaşadığı acı hikayeyi, göçzede kampındaki çadırda anlatmaya başlayan Hediye, “Kaçmaya çalışan halk dağların doruklarında açlıktan ve sussuzluktan diz çökmüştü. Kimsenin yürüyecek gücü kalmamıştı. Bazıları köye dönerek yiyecek malzemeleri getireceğini söylüyordu. Ancak tam esnada komşu köyümüzden Arap bir muhtar bize ulaşarak endişe etmememize gerek olmadığını söyledi” dedi.
IŞİD mensuplarının yanından gelen muhtar, “IŞİD’in kimseyle bir alıp veremediği yok, evinize dönebilirsiniz” demişti. Erkekler muhtarın söylediklerine inanmıştı.
Hediye, 200 metre uzaklaşmadan muhtarın telefonla konuşmasından bir kaç dakika sonra IŞİD’lilerin geldiğini gözleriyle görmüştü. IŞİD’liler onları muhtarın köyünde toplayarak, kadın, erkek, büyük ve küçük herkesi kamyona bindiriyor.
IŞİD, onları Telafer’deki bir okulda 5 gün boyunca tuttuktan sonra başka bir okula aktarıyor.Telafer’den Kesir Mihrab’a götürülüyorlar. Oradan erkekleri de yanlarına getiriyorlar. Erkekleri günlük işlerde çalıştırırken eşlerini öldürdükleri Ezidi kadınları da gün doğumundan batımına kadar günlük işlerde çalıştırmaya zorlamışlar. Bu şekilde Kesir Mihrab da dört ayı geçirmişler.
IŞİD gelmeden önce Hediye’nin eşi, Duhok’ta işçilik yapıyormuş. Ancak Kesir Mihrab’da hayvan otlatma görevi vermişler.
Hediye, “Acıktığımızda ot yiyen hayvanları kıskanıyorduk. IŞİD’liler bize bizim için hayvanlar sizden daha önemli” diyorlardı.
Lağım suyu içiyorduk
Kesir Mihrab’dan kadın ve çocukları Musul’a götürüyorlar. Musul’da IŞİD’li kadınlar tarafından soruşturmaya tabi tutuluyorlar. Ezidi kadınlarda bir kaç telefonun bulunmasının ardından IŞİD’lilerin onlara karşı daha da sertleşiyor.
Çok geçmeden kadın ve çocukları birbirinden ayırıyorlar. Erkek çocukları eğitim kamplarına, kız çocukları da cariye pazarına gönderiyorlar. Oğlundan ayrılış hikayesini ağlayarak anlatan Hediye, “6 yaşındaki oğlumu kucağımdan nasıl çıkardıklarını biliyor musun? Hortum ve kablo ile o kadar çok dövdüler ki ellerim su topladı. Benim için dünyanın bütün serveti olan oğlumu götürdüler” diyor.
Telafer’den Hey Gezra’ya aktardıktan sonra bütün kadın ve kızları bir arazide topluyorlar. Eşi olanları bir tarafa ve eşini öldürdükleri kadın ve kızları da bir tarafa topluyorlar. Daha sonra IŞİD’e yeni katılan savaşçıları getirerek her kesin Ezidi kadın ve kızlarından bir tane seçerek götürmelerini istiyorlar. Orada bir tanesi Hediye’yi seçerek götürüyor.
Bir kaç gün geçtikten sonra otomobil ile Rakka’ya doğru yol alıyorlar.
Hediye, “Bizi Rakka’ya götürerek bir bodruma koydular. Bodruma girmeden önce bir IŞİD’liye erkeklerimize ne olduğunu sordum. Bana Müslüman olmaları için çok çabaladık ancak olmadılar. Daha sonra Kürdistan’a gönderdik” diyerek Rakka’ya gidişlerini anlatoyor.
Zindanda 400 kadın, kız ve çocuk kalıyormış. Hediye zindanda açlık ve sussuzluktan bitkin düştüklerini belirterek, “Lağı suyunun aktığı borulardan suyu süzerek içiyorduk. Acı, yağlı ve pis kokuyordu” dedi.
Cariye, ilaç ve silah
5 gün sonra zindandan çıkararak iki katlı bir okula yerleştiriyorlar. Okulda Ebu Azzam adında Suudi bir IŞİD’li Meryem adındaki kadınla birlikte isimlerini kayıt altına alıyor.
Hediye, “Herkesin ismini ayrıntılarıyla birlikte kayıt altına aldıktan sonra iki kameraman geldi. Fotoğraf çekiminden önce herkese bir rakam yapıştırdılar. Fotoğraflarımızı müşterilere gösteriyorlardı” ifadelerini kullandı.
Hediye’ye iki ay sonra bir müşteri çıkıyor.
Hediye, “Ebu Enes adında birisi beni, Leyla, Nofa, Pakize ve Emine’yi satın aldı. Birlikte Tabka’ya gitmemizi istediler. Bizi Tabka’da bir eve götürdüler. Orda müşteriler bize bakmaya geliyorlardı. Bazen gecenin bir saatinde gelerek bizi uyandırıyorlardı. Müşteri geldi kalkın size bakacaklar diye. Hepsini sattılar. Ben 8 buçuk aylık hamile olduğum için kaldım. Daha sonra Ebu Ömer adından biri beni Libyalı Ebu Enes’ten satın aldı” dedi.
Ebu Enes’le IŞİD arasındaki ilişki kadın, ilaç ve silahtı. Ebu Enes bunlardan hangisi eline geçerse satıyordu.
Hediye, “Ebu Enes bana, ‘senin gibi hamile birisini kimse almak istemiyor. Ebu Ömer’in seni alacak olmasından memnun olman lazım. Çünkü senden bir fayda görmüyor” diyordu.
Ebu Ömer ve eşi, evlerinden hiçbir zaman istirahat olmadığını Hediye’ye çok çabuk bir şekilde öğretiyorlar. Her ne kadar bebeği kundakta da olsa ve çalışmak için eğilip doğrulamasada Hediye’nin başka bir seçeneği yokmuş.
Hediye, “Ebu Ömer’in evindeki 15 günde doğum sancıları başladı. Eşiyle birlikte beni hastaneye götürdü. O gece hastanede kızım doğdu. Beni eve götürdüler ve bir gün sonra eşi bana, ‘artık çalışmaya başlaman lazım’ dedi. Ebu Ömer evde bana çocuğun adının Ayşe olduğunu söyledi” diye kızının doğumunu anlatıyor.
Evde yemek yapma hariç, temizlik, elbise yıkama,bulaşık yıkama gibi her türlü işi yaptırıyorlarmış.
Hediye, aynı sofrada oturmasına izin vermediklerini belirtiyor.
Ebu Ömer ve eşi Hediye’yi satmak istiyorlar. Onlar için en iyi müşteri de kadın tüccarlığı yapan Suriyeli Ebu Hasan dı. Kadın müşterisi bulma konusunda uzmanmış. Hediye’yi Ebu Hasan’a satıyorlar.
Hediye, “Sadece bir gece Ebu Hasan’ın yanında kaldım. Beni Suudili Ebu Abdullah adında birisine sattı. Yanında 45 gün kaldım” diye hikayesini anlatıyor.
Gündüz iş, gece dans
Ebu Abdullah ilk iş olarak çarşıya giderek Hediye’ye dans giysileri almak olmuş.
Hediye, “Utanmadan isteklerini yerine getirmem konusunda ısrar ediyordu” diye IŞİD’lilerin pişkinliklerini anlatıyor.
Ebu Abdullah, islam hilafetlerinin merkezinde yarı çıplak elbiseleri bulduğu için mutluydu. Ancak Hediye, gariban eşini ve zorla kucağından alınan 6 yaşındaki çocuğunu düşünüyordu.
Hediye, “Suudi adam beni başka bir adamın yaşadığı bir eve götürdü. Bana yarı çıplak elbiseleri giymemi, kendisine çay getirmemi ve karşısında oturmamı istedi. Gönlünü almam için. Ama ben bütün isteklerini reddettim. Her ne kadar sonucu çok kötü bir dayak olsada” diye acılarını anlatıyor.
Her şeyin sonunda adam Hediye’yi almak istemiyor.
Ebu Abdullah’ta Hediye’yi almak için harcadığı paranın boşa gitmesini istemiyordu. Bundan dolayı, her ne kadara olsa da satmak istiyordu. Hediye’ye onu Halep’e götürerek satacağını söylüyor.
Halep’te Ebu Mechel, Hediye’nin yalvarma ve ağlamalarına kulak asmadan onu Ebu Abdullah’tan satın alıyor.
Hediye, canını verme pahasına olsada, kendisini Ebu Mechel’e teslim etmemeye karar vermişti. Ancak Ebu Mechel’in seks isteği önü alınamayan bir şeydi.
Hediye, “Bir odaya kapaatarak tecavüz etmeye kalkıştı. Ancak teslim olmadım ve izin vermedim. Sabahtan beri yemeksiz bırakmıştı. Pantolon kemeri ile beni dövmeye başladı. Silahın kundağı ile de belime vuruyordu. Sonra kapıyı kapatarak gitti” diye tecavüze nasıl direndiğini anlatıyor.
Ebu Mechel gittiğinde, kundaktaki bebeğin elbiseleri ve sütünün olduğu çantayı da götürüyor. Hediye bir kaç dakika başını öne eğerek sessizce bekliyor. Çektiği acıların artık onun malı olduğundan ve her nereye giderse gitsin bu acıların gölgesi gibi onunla her yere geleceğinden emin oldu.
Diğer gün gece geç saatlerde, kapının anahtar sesini duydu. Ebu Mechel geliyor. Hediye, “Bana yaklaşmadan önce beni öldürsende yaklaşmana izin vermeyeceğim. Bebeğimi açlıktan öldürdün. Çantayı verdi ve süt verdim. Ancak teslim olmadım. Çaresizce Ebu Huda’yı getirdi” diye anlatıyor.
“Ebu Huda, kundaktaki bebeği götürdü. Her ne kadar yalvardıysamda faydasızdı. Bana ‘isteklerimizi yerine getirene kadar kızını götüreceğiz’ dedi. Ben eşimi, oğlumu, yakınlarımı ve herşeyimi kaybettiğimi düşündüm. Ölsemde benimle yatmayacaksın dedim” diye tecavüze karşı nasıl direndiğini anlatıyor.
Ebu Mechel, Hediye’ye tecavüz etmek için her yolu deniyor.
Hediye, “Küçük bir zindana götürdü. Vallah ayaklarımın önünü göremiyordum. Akşam kapıyı açtığında kadınların kesilmiş saçlarını, parçalanmış elbiseler ve hamam oturma tahtası gördüm. Benden önce de burda başka kimselere işkence yapıldığını anladım” ifadelerini kullandı.
Diğer gün kapının sesi ile Ebu Mechel ve Ebu Huda belirdi.
Hediye, “Ebu Huda, tabancanın namlusunun göğsüme dayadı. Sonra başımın yanından havaya bir el ateş etti. ‘Beni öldür’ dedim. Benim kalbim ölmüş ve korkmuyorum. Ebu Mechel, ‘dediklerimizi yaparsan kızını vereceğiz. Yoksa aynı yere götüreceğiz’ dedi” şeklinde işkenceyi anlatıyor.
Hediye, kızını almanın hatırına boyun eğmek zorunda kalıyor.
Kimse sahip çıkmadı
Onları başka bir Şengalli kızın olduğu eve götürüyor.
Şu anda karşımda oturarak elindeki oyuncak bebek ile oynayan ve o zaman süt içen kız, annesinin esaret hayatını bir o kadar daha zorlaştırmıştı.
Ayşe diye sesleniyorum ama cevap vermiyor. Çünkü adı ayşe değil.
Hediye, “Kurtularak sınıra ulaştığımda ilk işlerden biri olarak adını değiştirerek Nadya yaptım” diyor.
Ebu Mechel’in evinde epey gün kalıyor. Hediye ağır çalışma şartlarında yarı ölü gibi akşamı getiriyormuş.
Hediye, “Evde her zaman 5 IŞİD’li vardı ve onlara hizmet etmemiz gerekiyordu. Allah’tan çocuğuma süt vermek için 3 dakika boş kalmayı istiyordum” diye çalışma şartlarını anlatıyor.
Hediye’nin işi artık kimsenin kimin olduğunu bilmediği evlere hizmet etmek olmuş.
Bir gün çalışması gerektiği evlerden birisinde sabah saat 10:00 sıralarında kaçma fırsatının olduğunu düşündü. Kapının kilidini kırıyor ve bebeğini kucağına sıkıca bağlayarak kaçıyor. Ama nereye?
Rakka’da bir evin kapısını çalıyor ve yalvararak yardım istiyor. Yer vermelerini istiyor. Ev sahibi, “Her taraf IŞİD’li seni kabul edemeyiz. Ayrıca yardım da edemeyiz” diyor.
Kapısını çaldığı kadın Hediye’yi bu şekilde umutsuzluğa düşürüyor. Çaresizce çaldığı başka bir kapıda yüzüne kapatılıyor. Üçüncü evde kapıyı açan kadının yüzünde öldürülmüş bir merhamet görüyor.
Hediye: Kimsesiz ve evsizim. Başıma bir olay geldi. Yardımınıza ihtiyacım var beni kabul edin.
Ev sahibi: (Kısık ve korkak bir sesle) Sana yardım edebiliriz ancak yer veremeyiz, kabul edemeyiz.
Hediye: Nasıl yardımcı olacaksınız?
Ev sahibi: Kızını alarak bakabiliriz. Ne zaman bir çare bulduysan gelip kızını alabilirsin. Çünkü çocuğun senle birlikte olmazsa biraz daha kolay kurtulabilirsin.
Hediye: Ama ben çocuğumu bırakamam
Ev sahibi: Sen bilirsin. Biz de onların kurbanıyız. Sen kaçmışsın ve eminim ki şimdi seni bulmak için peşindeler. Rica ediyorum senin ateşinde yanmak istemiyoruz.
Hediye, Rakka’da hilafetin merkezinde evlerin kapısını çalarak sığınacağı bir liman arıyordu. Bir gülümseme. Ancak çaldığı dördüncü kapı Hediye için cehenneme açılan bir kapı oldu. Çünkü yardımcı olma iddiasıyla evin bahçesine çekerek IŞİD mensuplarına şikayet etti. Hediye artık ilk yerine dönüyor, Ebu Mechel’e teslim ediliyor ve Ebu Mechel’de gazabını yağdırıyor.
Hediye, IŞİD’in elinde kaldığı süre içerisinde tecavüze uğramamk için var gücüyle mücadele ediyor.
Hediye, Şengal’e bağlı Werdê köyünden. IŞİD’in siyah giyimli mensupları Gılzerd’te Siba Şeyh Hıdır bölgesine ulaştığında Werdê köylüleri, köyden ayrılarak Şengal Dağı’na doğru kaçmaya karar verdiler. Ancak her ne kadar köyden çok uzaklaştılarsa da IŞİD mensupları onlara ulaşıyor.
Hain muhtar
Hediye 7 yıl önce bir akrabasıyla evlenmişti. Evliliklerinden 6 yaşında bir erkek çocuğu vardı.
IŞİD’in elinde yaşadığı acı hikayeyi, göçzede kampındaki çadırda anlatmaya başlayan Hediye, “Kaçmaya çalışan halk dağların doruklarında açlıktan ve sussuzluktan diz çökmüştü. Kimsenin yürüyecek gücü kalmamıştı. Bazıları köye dönerek yiyecek malzemeleri getireceğini söylüyordu. Ancak tam esnada komşu köyümüzden Arap bir muhtar bize ulaşarak endişe etmememize gerek olmadığını söyledi” dedi.
IŞİD mensuplarının yanından gelen muhtar, “IŞİD’in kimseyle bir alıp veremediği yok, evinize dönebilirsiniz” demişti. Erkekler muhtarın söylediklerine inanmıştı.
Hediye, 200 metre uzaklaşmadan muhtarın telefonla konuşmasından bir kaç dakika sonra IŞİD’lilerin geldiğini gözleriyle görmüştü. IŞİD’liler onları muhtarın köyünde toplayarak, kadın, erkek, büyük ve küçük herkesi kamyona bindiriyor.
IŞİD, onları Telafer’deki bir okulda 5 gün boyunca tuttuktan sonra başka bir okula aktarıyor.Telafer’den Kesir Mihrab’a götürülüyorlar. Oradan erkekleri de yanlarına getiriyorlar. Erkekleri günlük işlerde çalıştırırken eşlerini öldürdükleri Ezidi kadınları da gün doğumundan batımına kadar günlük işlerde çalıştırmaya zorlamışlar. Bu şekilde Kesir Mihrab da dört ayı geçirmişler.
IŞİD gelmeden önce Hediye’nin eşi, Duhok’ta işçilik yapıyormuş. Ancak Kesir Mihrab’da hayvan otlatma görevi vermişler.
Hediye, “Acıktığımızda ot yiyen hayvanları kıskanıyorduk. IŞİD’liler bize bizim için hayvanlar sizden daha önemli” diyorlardı.
Lağım suyu içiyorduk
Kesir Mihrab’dan kadın ve çocukları Musul’a götürüyorlar. Musul’da IŞİD’li kadınlar tarafından soruşturmaya tabi tutuluyorlar. Ezidi kadınlarda bir kaç telefonun bulunmasının ardından IŞİD’lilerin onlara karşı daha da sertleşiyor.
Çok geçmeden kadın ve çocukları birbirinden ayırıyorlar. Erkek çocukları eğitim kamplarına, kız çocukları da cariye pazarına gönderiyorlar. Oğlundan ayrılış hikayesini ağlayarak anlatan Hediye, “6 yaşındaki oğlumu kucağımdan nasıl çıkardıklarını biliyor musun? Hortum ve kablo ile o kadar çok dövdüler ki ellerim su topladı. Benim için dünyanın bütün serveti olan oğlumu götürdüler” diyor.
Telafer’den Hey Gezra’ya aktardıktan sonra bütün kadın ve kızları bir arazide topluyorlar. Eşi olanları bir tarafa ve eşini öldürdükleri kadın ve kızları da bir tarafa topluyorlar. Daha sonra IŞİD’e yeni katılan savaşçıları getirerek her kesin Ezidi kadın ve kızlarından bir tane seçerek götürmelerini istiyorlar. Orada bir tanesi Hediye’yi seçerek götürüyor.
Bir kaç gün geçtikten sonra otomobil ile Rakka’ya doğru yol alıyorlar.
Hediye, “Bizi Rakka’ya götürerek bir bodruma koydular. Bodruma girmeden önce bir IŞİD’liye erkeklerimize ne olduğunu sordum. Bana Müslüman olmaları için çok çabaladık ancak olmadılar. Daha sonra Kürdistan’a gönderdik” diyerek Rakka’ya gidişlerini anlatoyor.
Zindanda 400 kadın, kız ve çocuk kalıyormış. Hediye zindanda açlık ve sussuzluktan bitkin düştüklerini belirterek, “Lağı suyunun aktığı borulardan suyu süzerek içiyorduk. Acı, yağlı ve pis kokuyordu” dedi.
Cariye, ilaç ve silah
5 gün sonra zindandan çıkararak iki katlı bir okula yerleştiriyorlar. Okulda Ebu Azzam adında Suudi bir IŞİD’li Meryem adındaki kadınla birlikte isimlerini kayıt altına alıyor.
Hediye, “Herkesin ismini ayrıntılarıyla birlikte kayıt altına aldıktan sonra iki kameraman geldi. Fotoğraf çekiminden önce herkese bir rakam yapıştırdılar. Fotoğraflarımızı müşterilere gösteriyorlardı” ifadelerini kullandı.
Hediye’ye iki ay sonra bir müşteri çıkıyor.
Hediye, “Ebu Enes adında birisi beni, Leyla, Nofa, Pakize ve Emine’yi satın aldı. Birlikte Tabka’ya gitmemizi istediler. Bizi Tabka’da bir eve götürdüler. Orda müşteriler bize bakmaya geliyorlardı. Bazen gecenin bir saatinde gelerek bizi uyandırıyorlardı. Müşteri geldi kalkın size bakacaklar diye. Hepsini sattılar. Ben 8 buçuk aylık hamile olduğum için kaldım. Daha sonra Ebu Ömer adından biri beni Libyalı Ebu Enes’ten satın aldı” dedi.
Ebu Enes’le IŞİD arasındaki ilişki kadın, ilaç ve silahtı. Ebu Enes bunlardan hangisi eline geçerse satıyordu.
Hediye, “Ebu Enes bana, ‘senin gibi hamile birisini kimse almak istemiyor. Ebu Ömer’in seni alacak olmasından memnun olman lazım. Çünkü senden bir fayda görmüyor” diyordu.
Ebu Ömer ve eşi, evlerinden hiçbir zaman istirahat olmadığını Hediye’ye çok çabuk bir şekilde öğretiyorlar. Her ne kadar bebeği kundakta da olsa ve çalışmak için eğilip doğrulamasada Hediye’nin başka bir seçeneği yokmuş.
Hediye, “Ebu Ömer’in evindeki 15 günde doğum sancıları başladı. Eşiyle birlikte beni hastaneye götürdü. O gece hastanede kızım doğdu. Beni eve götürdüler ve bir gün sonra eşi bana, ‘artık çalışmaya başlaman lazım’ dedi. Ebu Ömer evde bana çocuğun adının Ayşe olduğunu söyledi” diye kızının doğumunu anlatıyor.
Evde yemek yapma hariç, temizlik, elbise yıkama,bulaşık yıkama gibi her türlü işi yaptırıyorlarmış.
Hediye, aynı sofrada oturmasına izin vermediklerini belirtiyor.
Ebu Ömer ve eşi Hediye’yi satmak istiyorlar. Onlar için en iyi müşteri de kadın tüccarlığı yapan Suriyeli Ebu Hasan dı. Kadın müşterisi bulma konusunda uzmanmış. Hediye’yi Ebu Hasan’a satıyorlar.
Hediye, “Sadece bir gece Ebu Hasan’ın yanında kaldım. Beni Suudili Ebu Abdullah adında birisine sattı. Yanında 45 gün kaldım” diye hikayesini anlatıyor.
Gündüz iş, gece dans
Ebu Abdullah ilk iş olarak çarşıya giderek Hediye’ye dans giysileri almak olmuş.
Hediye, “Utanmadan isteklerini yerine getirmem konusunda ısrar ediyordu” diye IŞİD’lilerin pişkinliklerini anlatıyor.
Ebu Abdullah, islam hilafetlerinin merkezinde yarı çıplak elbiseleri bulduğu için mutluydu. Ancak Hediye, gariban eşini ve zorla kucağından alınan 6 yaşındaki çocuğunu düşünüyordu.
Hediye, “Suudi adam beni başka bir adamın yaşadığı bir eve götürdü. Bana yarı çıplak elbiseleri giymemi, kendisine çay getirmemi ve karşısında oturmamı istedi. Gönlünü almam için. Ama ben bütün isteklerini reddettim. Her ne kadar sonucu çok kötü bir dayak olsada” diye acılarını anlatıyor.
Her şeyin sonunda adam Hediye’yi almak istemiyor.
Ebu Abdullah’ta Hediye’yi almak için harcadığı paranın boşa gitmesini istemiyordu. Bundan dolayı, her ne kadara olsa da satmak istiyordu. Hediye’ye onu Halep’e götürerek satacağını söylüyor.
Halep’te Ebu Mechel, Hediye’nin yalvarma ve ağlamalarına kulak asmadan onu Ebu Abdullah’tan satın alıyor.
Hediye, canını verme pahasına olsada, kendisini Ebu Mechel’e teslim etmemeye karar vermişti. Ancak Ebu Mechel’in seks isteği önü alınamayan bir şeydi.
Hediye, “Bir odaya kapaatarak tecavüz etmeye kalkıştı. Ancak teslim olmadım ve izin vermedim. Sabahtan beri yemeksiz bırakmıştı. Pantolon kemeri ile beni dövmeye başladı. Silahın kundağı ile de belime vuruyordu. Sonra kapıyı kapatarak gitti” diye tecavüze nasıl direndiğini anlatıyor.
Ebu Mechel gittiğinde, kundaktaki bebeğin elbiseleri ve sütünün olduğu çantayı da götürüyor. Hediye bir kaç dakika başını öne eğerek sessizce bekliyor. Çektiği acıların artık onun malı olduğundan ve her nereye giderse gitsin bu acıların gölgesi gibi onunla her yere geleceğinden emin oldu.
Diğer gün gece geç saatlerde, kapının anahtar sesini duydu. Ebu Mechel geliyor. Hediye, “Bana yaklaşmadan önce beni öldürsende yaklaşmana izin vermeyeceğim. Bebeğimi açlıktan öldürdün. Çantayı verdi ve süt verdim. Ancak teslim olmadım. Çaresizce Ebu Huda’yı getirdi” diye anlatıyor.
“Ebu Huda, kundaktaki bebeği götürdü. Her ne kadar yalvardıysamda faydasızdı. Bana ‘isteklerimizi yerine getirene kadar kızını götüreceğiz’ dedi. Ben eşimi, oğlumu, yakınlarımı ve herşeyimi kaybettiğimi düşündüm. Ölsemde benimle yatmayacaksın dedim” diye tecavüze karşı nasıl direndiğini anlatıyor.
Ebu Mechel, Hediye’ye tecavüz etmek için her yolu deniyor.
Hediye, “Küçük bir zindana götürdü. Vallah ayaklarımın önünü göremiyordum. Akşam kapıyı açtığında kadınların kesilmiş saçlarını, parçalanmış elbiseler ve hamam oturma tahtası gördüm. Benden önce de burda başka kimselere işkence yapıldığını anladım” ifadelerini kullandı.
Diğer gün kapının sesi ile Ebu Mechel ve Ebu Huda belirdi.
Hediye, “Ebu Huda, tabancanın namlusunun göğsüme dayadı. Sonra başımın yanından havaya bir el ateş etti. ‘Beni öldür’ dedim. Benim kalbim ölmüş ve korkmuyorum. Ebu Mechel, ‘dediklerimizi yaparsan kızını vereceğiz. Yoksa aynı yere götüreceğiz’ dedi” şeklinde işkenceyi anlatıyor.
Hediye, kızını almanın hatırına boyun eğmek zorunda kalıyor.
Kimse sahip çıkmadı
Onları başka bir Şengalli kızın olduğu eve götürüyor.
Şu anda karşımda oturarak elindeki oyuncak bebek ile oynayan ve o zaman süt içen kız, annesinin esaret hayatını bir o kadar daha zorlaştırmıştı.
Ayşe diye sesleniyorum ama cevap vermiyor. Çünkü adı ayşe değil.
Hediye, “Kurtularak sınıra ulaştığımda ilk işlerden biri olarak adını değiştirerek Nadya yaptım” diyor.
Ebu Mechel’in evinde epey gün kalıyor. Hediye ağır çalışma şartlarında yarı ölü gibi akşamı getiriyormuş.
Hediye, “Evde her zaman 5 IŞİD’li vardı ve onlara hizmet etmemiz gerekiyordu. Allah’tan çocuğuma süt vermek için 3 dakika boş kalmayı istiyordum” diye çalışma şartlarını anlatıyor.
Hediye’nin işi artık kimsenin kimin olduğunu bilmediği evlere hizmet etmek olmuş.
Bir gün çalışması gerektiği evlerden birisinde sabah saat 10:00 sıralarında kaçma fırsatının olduğunu düşündü. Kapının kilidini kırıyor ve bebeğini kucağına sıkıca bağlayarak kaçıyor. Ama nereye?
Rakka’da bir evin kapısını çalıyor ve yalvararak yardım istiyor. Yer vermelerini istiyor. Ev sahibi, “Her taraf IŞİD’li seni kabul edemeyiz. Ayrıca yardım da edemeyiz” diyor.
Kapısını çaldığı kadın Hediye’yi bu şekilde umutsuzluğa düşürüyor. Çaresizce çaldığı başka bir kapıda yüzüne kapatılıyor. Üçüncü evde kapıyı açan kadının yüzünde öldürülmüş bir merhamet görüyor.
Hediye: Kimsesiz ve evsizim. Başıma bir olay geldi. Yardımınıza ihtiyacım var beni kabul edin.
Ev sahibi: (Kısık ve korkak bir sesle) Sana yardım edebiliriz ancak yer veremeyiz, kabul edemeyiz.
Hediye: Nasıl yardımcı olacaksınız?
Ev sahibi: Kızını alarak bakabiliriz. Ne zaman bir çare bulduysan gelip kızını alabilirsin. Çünkü çocuğun senle birlikte olmazsa biraz daha kolay kurtulabilirsin.
Hediye: Ama ben çocuğumu bırakamam
Ev sahibi: Sen bilirsin. Biz de onların kurbanıyız. Sen kaçmışsın ve eminim ki şimdi seni bulmak için peşindeler. Rica ediyorum senin ateşinde yanmak istemiyoruz.
Hediye, Rakka’da hilafetin merkezinde evlerin kapısını çalarak sığınacağı bir liman arıyordu. Bir gülümseme. Ancak çaldığı dördüncü kapı Hediye için cehenneme açılan bir kapı oldu. Çünkü yardımcı olma iddiasıyla evin bahçesine çekerek IŞİD mensuplarına şikayet etti. Hediye artık ilk yerine dönüyor, Ebu Mechel’e teslim ediliyor ve Ebu Mechel’de gazabını yağdırıyor.