Erbil (Rûdaw) – DEM Milletvekili Cengiz Çandar, “Türkiye'de biz demokrasiden ve demokratikleşmeden ne murat ediyorsak bundan sonra Kürt meselesinin mücadelesini, Kürt haklarının elde edilmesini silahlı mücadele dışında bir zemin ve o aracı kullanmadan o zeminler içinde yürütmeyi öngörüyoruz” dedi.
Rûdaw Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen Erbil Forumu kapsamında düzenlenen bir panelde konuşan Gazeteci ve Yazar Cengiz Çandar, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısını değerlendirdi.
Doç. Dr. Arzu Yılmaz’ın sunduğu panelde konuşan DEM Milletvekili Cengiz Çandar “DEM Partili meslektaşlar arkadaşlarının söylediği şu, bir takım bu dönemde yapılması gereken yasal düzenlemeler var infaz kanununda, yapılması gereken yasal düzenlemeler var. Çünkü hukuki düzenlemeler demiş Öcalan. Hasta mahkumların durumu var Öcalan'ın çok önem verdiği. Daha ötede silahların bırakılması ve lav edilmesinden sonra PKK mensuplarının hukuki statüsü var. O bizzat bu bulunduğumuz yeri de gayet yakından ilgilendiriyor. Çünkü kastedilen esas olarak kandil. Kandil, Irak-Kürdistan bölge yönetimi toprakları içinde. Dolayısıyla varsayalım ki PKK yarın öbür gün kapattı kendini, kilitledi, lav etti. Yüzlerce, binlerce PKK'li var bu topraklarda bulunan şimdi” dedi.
Gazeteci ve Yazar Cengiz Çandar Doç. Dr. Arzu Yılmaz’ın sorularını yanıtladı:
Arzu Yılmaz: Sayın Çandar tekrar hoş geldiniz. Dediğim gibi teyidini de aldım. Abdurrahman Bey'in söylediklerinden anladım. Eğer gerçekten bir barış olacaksa bunu da Kürtler yapacak. Kürtler yapacaksa da ilk önce bu iş sanıyorum DEM Parti'ye düşecek. Şimdi dünkü açıklamadan sonra DEM Parti'nin bir kere şunu teslim etmek gerekiyor, bugüne kadar DEM ya da öncülü diğer Kürt partilerinin, silahlı mücadele siyaset yapma imkânlarını belirleye geldi ve üzerinde adeta bir gölge gibi hatta sayısını yanlış hatırlamıyorsam 7-8 partinin de kapanmasıyla sonuçlanan bir imkânlar sınırıydı bu şimdi bu durumda DEM Parti, bir de buna şunu eklemek lazım, parlamento olacak çözümün zemini diye bu süreçte en sık vurgulanan konulardan bir tanesi de bu. Birincisi şunu sormak isterim, şu anda DEM Parti üyesi olarak, Diyarbakır'ın milletvekili olarak DEM Parti'nin kapatılma, kayyum atama gibi, tutuklamalar gibi korkularının artık kalmadığını söyleyebilir misiniz?
İkincisi, hukuki adımlar ne olabilir sorusunun cevabını maalesef Abdurrahman Bey'den alamadım ama belli ki bir takım dünkü yapılan açıklamanın ardına eklenen notla da anlıyoruz ki bir takım hukuki adımların atılması beklentisi var. Dolayısıyla da bu hukuki adımlar DEM’in perspektifinden acaba ne olur? Ve son tahlilde Kürt soruna çözüm, DEM perspektifinden nasıl bir model, nasıl bir modelle Kürt soruna çözüm üzerinden DEM Parti politika yapacak?
Cengiz Çandar: Önce ben de Rûdaw'a hem beni burada bulundurduğu için hem de fevkalade başarılı, değerli, önemli bir toplantıya çok uzun bir süredir bu kadar içerikli, parlak, öğretici bir toplantıda bulunmadığımı itiraf ederek teşekkür edeyim. İkincisi hemen başında bu soruların muhatabı olarak bir şeyi açık belirteyim. Burada ben bulunmayacaktım bu panelde DEM Parti eş genel başkan yardımcılığından Ebru Günay olacaktı. Fakat hastalandı. Çok hastalandı. Ben başka bir sebeple buradayken madem DEM Parti milletvekili sıfatı taşıyorum, bu arkadaşların arasına benim oturmamın uygun düşeceğini Ziryan Rojhelati tespit etti, beni buraya oturttu. Bunu şunun için söylüyorum söylediklerim DEM Parti'yi temsil etmeyebilir. Ya da söylediklerim duyarsa DEM Partiler, hayır biz böyle düşünmüyoruz, onun kendi fikirleridir diyebilir. O gardımı baştan alayım. Bir de yine bir düzeltme, DEM Parti milletvekiliyim ama DEM Parti'ye kaydım yok benim. Bir de öyle bir özelliğim var, biraz nevi şahsına münasır eski tabirle, süücenelis bir hal. Tıpkı şu geldiğimiz noktada Öcalan'ın açıklamasının da çok nevi şahsına münasır. Bu soruna ilişkin olarak olmasına benzer bir hal. Şimdi doğrudan sorulara gelirsek lafı fazla uzatmadan. Bu dün yapılan açıklamada bir ötede hukuki şeyler ne olabilir DEM Parti'nin beklentisi sorusu. Bu eklemeyi dün kürsüde oturanlardan meclis başkan vekili sıfatı taşıyan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin aynı zamanda da DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder dedi ki unutmayalım. Bu arada Sayın Öcalan dedi ki bize demokratik siyaset için devletin de bir takım hukuki düzenlemeler yapması gerekiyor. Bu cümleler Öcalan metni içinde yok fakat Öcalan bunu söylenmesini istemiş ve bu da devletin bilgisi altındaymış. Yani her ne kadar metinde yoksa Öcalan'ın böyle bir talebi olduğu ve bunun duyulmasını istediğini devlet de peşinen biliyor. Yani bir sürpriz hamle olarak söylenmiş değil bu. Ne anlaşılıyor bundan? Yani kestirmeden cevap verilirse üç şey üstünde duruluyor.
DEM Partili meslektaşlar arkadaşlarının söylediği şu, bir takım bu dönemde yapılması gereken yasal düzenlemeler var infaz kanununda, yapılması gereken yasal düzenlemeler var. Çünkü hukuki düzenlemeler demiş Öcalan. Hasta mahkumların durumu var Öcalan'ın çok önem verdiği. Daha ötede silahların bırakılması ve lav edilmesinden sonra PKK mensuplarının hukuki statüsü var. O bizzat bu bulunduğumuz yeri de gayet yakından ilgilendiriyor. Çünkü kastedilen esas olarak kandil. Kandil, Irak-Kürdistan bölge yönetimi toprakları içinde. Dolayısıyla varsayalım ki PKK yarın öbür gün kapattı kendini, kilitledi, lav etti. Yüzlerce, binlerce PKK'li var bu topraklarda bulunan şimdi.
Peki, bunlar ne olacak? Nerede yatıp uyuyacak? Statüleri ne olacak? Kim bu insanlar? Nerenin vatandaşı? Hangi kanuna tabi olacak? Neyin nesi? Dolayısıyla bu PKK'lileri ilzam edecek, onlara hitap edecek bir hukuki düzenleme kastedilen. Onun için bir takım yasaların çıkması icap edecek belki. Bunu da devletin öne alması lazım. İktidarın daha doğrusu öne alması gerekiyor. Üçüncü hususta demokratik alana girebilmesini sağlayacak olan insanların yasal düzenleme, o da ne demek oluyor? Bütün açıklamanın tümüne baktığımız zaman anlamamız gereken şu; artık silahlı mücadele yok bitti. Bu silahlı mücadelenin aracı olan taşıyıcısı olan örgüt de ben artık yokum, kapandım dedi, bittim dedi. Peki, Kürt mücadelesi, Kürt hakları, Kürt taleplerinin taşıyıcıları olmayacak mı? Ve bunlar hangi sözcüklerle, hangi ifadelerle, ne şekilde silahlı mücadele sahasından Türkiye'nin demokratik sayılan kurumları içinde mücadeleye transfer olacaklar. Bunun düzenlemesi, güvencesi, garantisi, hukuken ne olacak? Bunun yapılması gerekiyor diyor. Bu noktada son bir şey söyleyeyim.
Ben bu açıklamayı tarihi olduğunu DEM Parti mensupları öyle söylediği için değil, onun da etkisi olabilir ama esas olarak gerçekten tarihi buldum. Tarihi bulmamın çok da basit sebebi, Türkiye'de 1984 yılında başlamış bir PKK'nin temsil ettiği bir silahlı mücadele var. Kürtlük adına, Kürt sorununun bir ürünü olarak, sonucu olarak. Böyle bir silahlı mücadele var. Buna iktidar sahipleri terör diyor. Sabah burada konuşan Bülent Arınç da piyasada bulunabilecek en makul AK Partililerden biridir. O bile terör diyor. Bizim Kürt kardeşlerimiz var. Bir de terörist kötüler var. Kürt bile demeyelim onları. Onlar terörist. Onları ayırıyoruz. Ve sorunumuz da Kürt sorunu apayrı bir meseledir ama terördür. Ben öyle bakanlardan biri değilim duruma PKK'yi terörist olarak Türkiye niteliyor, devlet niteliyor ama ben birey olarak hiçbir zaman bu deyimle ve bu terimle konuşmadım PKK hakkında. Terörizmde değil benim nezdimde bir Kürt isyanı bu.
Türkiye'nin Cumhuriyet tarihinde Kürt isyanları var, bir sürü var. Ta Cumhuriyet'in kuruluşuyla başlayanlar var. En başta 1925 Şeyh Said isyanı, arkasından Ağrı Dağ isyanı, Dersim ve İrili Ufaklı Kürt isyanları var. Türkiye'nin eski Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarından Süleyman Demirel 29 tane tespit etmiş. Meşhurdur. 29 Kürt isyanı diyor. Bu da sonuncusu diyor PKK'nin ilkine. Fakat bunun bir özelliği var. PKK'ninkinin tarihin en uzun, en dayanıklı, en kalıcı ve en yaygın Kürt isyanı olması. Kırk yıldır sürdü. Yayıldığı alan söylemi, çıkışındaki talepleri falan hepsinden çok farklı kıldı ve henüz de bitmiş değil.
Abdullah Öcalan'ın dünkü beyanını tarihi kılan o çareyi 40 yıllık tarihin en uzun, en kalıcı, en dayanıklı, en yaygın Kürt isyanına nokta koymasıdır. Ama bir cümle söyleyeyim müsaade ederseniz öyle tamamlayayım. Önemi şurada şimdi Tayyip Erdoğan terörsüz Türkiye sloganını atıyor. Devlet Bahçeli bu işin ilk başlatanı Türk bin yıldır var olan Türk-Kürt kardeşlerini yeniden ihya edip iç cepheyi güçlendirmek diyor. DEM Partisi çevreleri de barış diyor buna kestirmeden. Şimdi barışın kazananı kaybedenini aramamak lazım. Barış herkesin kazanacağı, yenen ve yenileni olmayan bir durumdur. Şimdi bu bakımdan dünkü açıklama çok önemlidir. Türkiye'de devlet bizi yendik işte teröristleri diye düşünmemelidir. Çünkü bu eğilim devam ediyor hala. İkincisi Kürt çevreleri de yenildiler. Bir şey elde edemediler.
Karşılığına ne alındı? Madem PKK kendisini lave edecek diye düşünmemeli, yenilmediler çünkü. Bunun en tipik özelliği bu geldiğimiz durumun, Cumhuriyet tarihine ilk kez Kürtler kendi başlattıkları bir isyanı kendileri bitiriyorlar.
Arzu Yılmaz: Tam da bu momenti kalıcı bir barışa çevirmek için sizin sadece DEM milletvekili olmanızdan ötürü değil, aynı zamanda çatışma çözümleri konusunda uzun yıllar çalışma yapmış ve kitap yazmış biri olarak soruyorum. O zaman bu momenti kalıcı bir barışa ve Kürt sorununa çözüme dönüştürmek için nasıl bir model ancak bu momentin iyi değerlendirimesine imkan verir ve kalıcı barışı sağlar sizce?
Cengiz Çandar: Şimdi bu soruya girmeden önce az önce konuştuğumuz konu ve bu soruyla bir bağlantı olsun diye söylüyorum. Bence benim nezdimde iki can alıcı noktası var asılmayı gerektiren biri ve bu son girişimlerinde iktidar tarafından bakıldığı zaman gerek Bahçeli, gerek Erdoğan, devlet diyelim ona, tarafından bakıldığı zaman onu harekete geçiren noktayı da karşılıyor. Kürt-Türk ilişkileri bin yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Şimdi bu cümlelerden biz Kürtler'i temsilen, Türkler'le gönüllülük yönü ağır basan bir birliktelik içinde kalmaya devam etmek istiyoruz.
Şimdi bunun modelinden önce de diyor ki demin söylediğimi teyit etmek için söylüyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın. Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir diyor. Varlığı zorla sona erdirilmemiş. Biz kendimiz gönüllü sona erdiriliyoruz diyor. Bunu niçin yapıyoruz diyor? Bunu Türk toplumuyla gönüllü bir birlikteliği tesis etmek için yapıyoruz. Onun yöntemini de demokratikleşmede ve Türkiye'nin bir demokratik yapıya, demokratik çerçeveye kavuşmasında gördüğünü söyleyen cümleleri var. Türkiye'de biz demokrasiden ve demokratikleşmeden ne murat ediyorsak bundan sonra Kürt meselesinin mücadelesini, Kürt haklarının elde edilmesini silahlı mücadele dışında bir zemin ve o aracı kullanmadan o zeminler içinde yürütmeyi öngörüyoruz. Yani az önce arkadaşların da altını çizdiği silahların gölgesinde olmayan bir siyaset ve örgütlenmeyle Türkiye'de bundan sonra konuşmaya başlayabiliriz deniyor zaten.
Arzu Yılmaz: Peki, zaten süre doldu ama şu soruyu cevaplamadınız. Herkes yerini alırken tekrar soruyorum. Siz Cengiz Çandar olarak, bugün DEM Milletvekili Cengiz Çandar olarak, yarın bir gün yeniden bir dokunulmazlığınızın kaldırıldığı bir durumun hiç oluşmayacağını ya da bu konuda kendinizi güvende hissediyor musunuz? Yani bir daha bu mevzu ortadan kalktı diyebilir misiniz bugün?
Cengiz Çandar: Hayır. Diyemezsiniz.
Soru: Peki, teşekkür ediyorum.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın