Erbil (Rûdaw) - Diyarbakır Tabip Odası (DTO) Başkanı Dr. Mehmet Şerif Demir, TTB Yüksek Onur Kurulu’nun Kürt çocuklarına yüksek dozda ilaç vermesiyle gündeme gelen Dr. Burcu Gürsoy’un bir ay meslekten men kararına ilişkin, “TTB, Gürsoy’un hekimlik meslek etik kurallarını ihlal ettiği için en yüksek ceza olan meslekten men cezası vermiştir” dedi.
Dr. Burcu Gürsoy hakkında deontolojiye aykırı davranmak, hekimliğe yakışmayan söylem ve davranışlarda bulunmak, usulüne uygun olmayan adli rapor düzenlemek, gerçek dışı adli rapor düzenlemek iddialarıyla İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu tarafından soruşturma açılmıştı.
Hakkında açılan soruşturma sonucunda Türk Tabipler Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu 23.10.2018 tarih 2018- 166 sayılı kararında, Gürsoy’a doktorluk mesleğinin evrensel gerekliliğe ve etiğine uygun davranmadığına karar vererek bir ay meslekten men etme cezası verdi.
İTO Yönetim Kurulu dün yaptığı açıklamada, Kürt çocuklarına yüksek dozda ilaç vermesiyle gündeme gelen Burcu Gürsoy’un bir ay meslekten men edildiğini duyurdu.
Konuya ilişkin Rûdaw’a konuşan Dr. Mehmet Şerif Demir, “Hekimler olarak her koşulda evrensel etik ilkeler doğrultusunda mesleklerini icra etmek durumundayız. Hastanın dili, dini, ırkı, cinseyeti, cinsel yönelimi, aidiyeti vb. durumlarından bağımsız olarak hekimlik ilkeleri doğrultusunda davranmalıyız” dedi.
Burcu Gürsoy’un yaptıklarının suç olduğunu belirten Dr. Demir, “Söz konusu davranışlar kabul edilemez. TTB Yüksek Onur Kurulu’da yaptıklarının suç olduğunu sabit görmüş ve hekimlik meslek etik kurallarını ihlal ettiği için en yüksek ceza olan meslekten men cezası vermiştir” diye konuştu.
Sağlık hizmetinde ana dilin önemi!
Sağlık hizmetinde ana dilin önemine ilişkin ise Dr. Mehmet Şerif Demir, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi sağlık alanında da anadilin öneminin kaçınılmaz yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, sözlerine şunları ekledi:
“Tıbbi muayenede esas, hastanın öyküsünü almaktır. Bir hastanızın öyküsünü almadan onu tanısını koymanız ve tedavi etmeniz mümkün değildir. Şu ana kadar hiçbir laboratuvar, radyolojik yöntem hastadan alınan öykünün yerini dolduramamıştır. Eğer hastanın anamnezi iyi alamazsanız daha fazla ve gereksiz tetkik ve tahlil istemek zorunda kalırsınız. Kendini anadiliyle ifade edememe, ağrısını, sıkıntısını, derdini anlatamamak, hasta-hekim arasında etkili bir iletişim kurulamayacağı, hastanın bilgilendirilmesi ve tedavi hakkının engellenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durum başta sağlık göstergeleri olmak üzere her şeye yansımış bölgeler arası eşitsizlikleri derinleştirmiştir.
Örneğin yaşanmış bir hikayeden bahsedeyim size. 40’lı yaşlarında kadın hasta hastaneye başvurur.Hasta Türkçe bilmemektedir, hekim ise Türkçe dışında başka dil bilmemektedir. Hekim ‘Neyin var’ diye sorar hastaya. Hasta Kürtçe ‘göğüsünün ağrıdığını’ söyler. ‘Ufak bir şişlik de var’ der. Aslında ağrısı ve şişliği sol memesindedir. Bunu ifade etmeye çalışmaktadır. Ayrıca ‘grip oldum, öksürüğüm de var’ der. Bu sırada öksürür. Hekim; öksürüğü, grip kelimesini ve hastanın işaret ile göğsünü göstermesine bakılarak hemen akciğer filmi ve kan tahlili istenir. Hasta bu tetkikleri yaptırır. Hekime tekrar başvurur. Hekim filme bakar. ‘Bişey yok’ der. Grip reçetesini düzenler ve gönderir. Hasta ilaçlarını kullanır. Öksürüğü geçer, gribi düzelir. Ama sol memesi zaman zaman ağrı yapar. Üstünden 5-6 ay geçer. Bu arada memesindeki şişliği zamanla büyür. Dil bilmediği için hastaneye tek başına gitmek istemez. Kendisine refakatçı olabilecek eşi de gündüzleri çalışmaktadır. En sonunda eşi izin alarak tekrar giderler hastaneye ve yeniden anamnez alınır. Tetkik edilir. Biyopsi yapılır. Meme kanseri teşhisi konulur. Yapılan biyopsi sonucu kanserin vücuda yayıldığı görülür. 3 ay önce daha erken safada ve belkide tamamen iyileşme şansı varken, iletişimsizliğinin bedelini belkide hayatı ile ödeyecektir.”
Sağlıklı iletişim hasta ile hekimin aynı dili konuşması ve hastanın kendini en iyi ifade edebileceği dili ile mümkün olabileceğini kaydeden Dr. Demir, Yine hasta ile hekim arasına 3. bir kişinin yani tercümanın girmesi de ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmakta, mahremiyetin ön plana çıktığı durumlarda hastanın kendini rahat ve doğru bir şekilde ifade edememesine yol açmaktadır.Ama ne yazık ki Anadil üzerindeki yasaklar ve engellemeler sonucu yıllarca insanlar derdini doktora ifade edememiş ve sağlığa ulaşımları kısıtlanmıştır” ifadelerini kullandı.
“Acil Çağrı Merkezleri’nde Kürtçe hizmetine dair gelişme yok”
Acil Çağrı Merkezleri’nde İngilizce, Arapça, Almanca ve Rusça dil hizmetleri verdiği halde neden Kürtçe yok? Sorusuna Dr. Mehmet Şerif Demir, şu yanıtı verdi:
“Anadilde sağlık hizmeti almak yaşam hakkı ile eşdeğerdir. Bölgede yaşayan insanlarımızın anadili Kürtçe’dir ve bir çok kişi Kürtçe dışında bir dil bilmemektedirler. Dolaylısıyla Kürtçe sağlık hizmeti verilmemesi bir ayırımcıktır ve hak ihlalidir. Sağlık hizmeti erişimde kısıtlılıktır.
Sağlık hizmetini üreten biz hekimler; anayasal bir insan hakkı olan ‘sağlık hakkı’ için anadilde sağlık hizmeti almanın elzem bir durum olduğunu biliyoruz. Eşit, ulaşılabilir, nitelikli, parasız ve anadilde sağlık hakkını savunan meslek odası olarak; sağlığa ulaşım hakkını engelleyen anadillerin önündeki tüm engellerin kaldırılarak evrensel sağlık hizmetine ulaşımın önünün açılmasını talep ediyoruz.”
Daha önce de Acil Çağrı Merkezleri’nde Kürtçe hizmetinde verilmesi konusunu gündeme getirmelerine rağmen, şimdiye kadar bu eksikliği ortadan kaldıracak herhangi bir gelişme olmadığına dikkat çekti.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın