DİTAM Başkanı Vural’dan Neçirvan Barzani’ye: İnancımız tamdır
Erbil (Rûdaw)- Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM)Başkanı Mehmet Vural, “Sayın Neçirvan Barzani’nin içinden geldiği aile, siyasi tarzı ve geçmişiyle bu sorumluluğun üzerinden çok rahat üstesinden geleceğine yönelik inancımız tamdır” dedi.
Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından başkent Erbil’de “Neçirvan Barzani- gelecek 4 yılda Kürdistan Bölgesi İlişkileri” adlı panel düzenleniyor.
Bugün saat 10:00’da başlayan panelin ilk oturumuna Mehmet Vural’ın da aralarında bulunduğu 6 konuşmacı katıldı.
Mehmet Vural, Neçirvan Barzani’nin önümüzdeki 4 yıllık süreçte izlemesi gereken siyaset ve Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesine dair edinmesi gereken role ilişkin konuştu.
“Kürdistan Federe Devleti Başkanı seçilen Sayın Neçirvan Barzani’yi kutluyor, Kürdistan halkına yapacağı hizmetler için de şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum” diyen Vural, sözlerine şunları ekledi:
“Başkanlık makamının ağırlığını ve sorumluluğunun farkında olduğunu biliyorum. Ancak Sayın Neçirvan Barzani’nin içinde geldiği aile, siyasi tarzı ve geçmişiyle bu sorumluluğun üzerinden çok rahat üstesinden geleceğine yönelik inancımız tamdır.
Başkanlık makamı Kürdistan Birliği’nin şemsiyesidir. Bu şemsiye; adaleti, birliği, hukuku ve ilerlemeyi temsil eder. Ayırımsız adil ve çoğulculuğu ifade eder.
Bizim Sayın Neçirvan Barzani’den beklentimiz ya da Diyarbakır’da yaşayan bir Kürt olarak beklentimiz nedir? diye soruluyor. Güney Kürdistan’da ulusal birliği sağlaması hepimizin ortak talepleri ve arzusudur. Bu ulusal kurumlarda oluşması 25 yıla yakındır bağımsız bir şekilde gelen federal devletin artık devlet kurumlarını oluşturulmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
“Peşmerge Güçleri’nin tek çatı altında birleşmesi Kürtlerin ortak talebidir”
Bunun Sayın Neçirvan Barzani’nin şahsında olabileceğini düşünüyorum. Özellikle Peşmerge Güçleri’nin bir çatı altında birleşmesi ve partilere, ailelere ait silahlı güçlerin bir tarafa bırakılarak sivil hayata bunların alıştırılması bütün Kürtlerin ortak talebidir. Çünkü bu son 30 yılda hepimizin çektiği ve gördüğü kadarıyla bölünmüşlük bize büyük acılar yaşattı.”
Eğitimde ulusal birlik
Uzlaşmada çağdaş kriterlerin ele alınması gerektiğini belirten Vural, “Batılı medeni devletlerin deneyimleri dikkate alınmalıdır. Özellikle eğitimde Kürtlerin ulusal birliği sağlanmalıdır. Dilde alfabede birlik eğitim sistemi içerisinde yapılmaldırr. Çünkü Hewler’deki Kürt ile Diyarbakır’daki Kürt, Süleymaniye’deki Kürt, Rojava’daki Kürt bir birlerini çok iyi anlasınlar diye bu konuda hepimizin çok değer verdiği Güney Kürdistan Hükümeti’nin eğitim konusunda ciddi kararlar alması lazım ve bunu ulusal bir politika haline getirmesi gerekiyor. Lehçeleri ayırım değil, zenginlik olarak görmemiz lazım” diye konuştu.
“Kürdistan bütün Kürtlerin evidir”
Kürdistan’ın diğer parçalarında ilişkin artık şiddetten uzak bir dilin kullanılması gerektiğini kaydeden Mehmet Vural, sözlerine şunları ekledi:
“Peşewa Qazi Muhammed’in ‘Kürdistan bütün Kürtlerin evidir’ deyişi çok önemlidir. Burayla -Kürdistan Bölgesi- hepimiz bahtiyarız. Ama bu evi kullanırken de kirletmeden bu evin değerini bilerek ihanet etmeden ve bu evi yıkmadan kullanmak durumundayız bu bütün Kürtlerin ortak arzusudur.”
25 Eylül 2017 yılında yapılan referanduma da değinen Vural, “Aslında Kürtlerin çok haklı talebi olmasına rağmen çağdaş dünya bize yeteri desteği vermedi. Bu konuda tekrar düşünülerek medeni dünyayla tekrar ilişkilerimizin düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz” dedi.
“Türkiye için Güney Kürdistan Ortadoğu’ya açılan bir bölgedir”
Kürtler ile Türkiye arasında son 30-35 yıldır şiddetli bir silahlı dönemin yaşandığına çeken Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Haklı veya haksız çerçevede söylemiyorum. Ama bu şiddet sarmağı iki taraftanda çok insanın canına mal oldu. Çok değerlere mal oldu artık tüm halk bunun son bulmasını bekliyor. Güney Kürdistan ile Türkiye’nin iki tarafın menfaatini koruyan ilişkilerin yaşanması gerekiyor. Güney Kürdistan için Türkiye Batı’ya açılan bir kapıdır ve elzemdir. Ama Türkiye içinde Güney Kürdistan Ortadoğu’ya açılan bir bölgedir. Dolayısıyla coğrafya kader diyorsak, Türkiye’nin ve Kürdistan’ın bu konuda kaderi maalef içiçe geçmiştir. İki tarafın bir birine saygı göstermesi lazım. Nitekim iki tarafın da menfaatinedir. Referandum döneminde Türkiye’nin Güney Kürdistan’a uyguladığı ambargo Türkiye’yi de sıkıntıya soktu. Dolayısıyla gereksiz bir ambargoydu çünkü Türkiye’in Güney ile ilişkilerinde de Türkiye’nin büyük menfaetleri vardır. Her halukarda iki tarafında menfaatinedir.”
“40-50 milyon Kürt’ün yok olması mümkün değil”
TSK’nın 27 Mayıs’ta Hakurk bölgesinde PKK’ye yönelik başlattığı operasyonlara ilişkin ise Vural, şunları söyledi:
“PKK operasyonlarının son bulması lazım. 15 gün önce Diyarbakır’da Güney Afrika’da barış görüşmelerine katılın iki kişiyi konuk ettik. İyi bir döneme denk geldi. Gerçekten de tecrübelerinden bilgilerinden faydalandık. Belki 2013-2015 yılı gibi çözüm süreci olmayabilir ama silahlı çatışmanın son bulması için bir kapı açılabilir.Bu Kürtlerin de Türklerin de menfaatinedir. Kürtler yaşananlardan çok şey kaybetti, ama Türkler de çok şey kaybetti çok da ekonomik değerler kaybetti. Bu coğrafyada 40-50 milyon Kürt vardır bunların yok olması mümkün değildir. Karşılıklı bir şekilde oturup birbirlerinin haklarını hukuklarını tanımaları gerekiyor.”
“Bağımsızlık referandumu yapılmasaydı bugün daha da kötü olacaktı”
“Güney Kürdistan Federel Bölgesi bütün Kürtler için kutsal bir yer gibidir. Herkesin bakışı, arzu ve istekleri buradadır. O yüzden bir insanın gücünü aşan şeyler de istiyoruz. Ancak yapılabilecek işlerde vardır. Şimdi eğer; Bağımsızlık referandumu yapılmasaydı bugün daha da kötü olacaktı. Referandumda gözlemci olarak Erbil’e geldim burada bulundum. Türkiye’de yaşayan bir insan olarak birçok seçimde de bulundum. Buradaki demokratik işleyiş diğer komşudaki demokratik işleyişten az değildir. Fakat yeteri kadar lobi olmadı. Yoksa referandum Kürtlerin ana sütü kadar helaldir. Bir Kürt olarak en doğru karardı ve referandumun etkisiyle bir hak sahibi olduğuma halen inanıyorum.
Türkiye, İran ve Irak Kürtlerle ilgili her adımı kendileri için bir haksızlık olarak görüyor. Bu doğru değil! Kürtlere yapılan iyi ve doğru şeyler aslında onlara da yapılmış sayılır. 2013-2015 yıllarında bir çözüm süreci yaşadık ve Türkiye toplumu hakikaten rahat nefes aldı. Zamanın Başbakanı Erdoğan Diyarbakır’da ‘Kürt meselesi benim meselemdir’ dedi. Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kuzey Irak söyleminden vazgeçerek ‘Güney Kürdistan’ dedi. Ama bugün aynı rejim, aynı insanların büyük kesimi ‘Kürdistan yasak’ Kürdistan mecliste dahi konuşulduğunda yasal sorumluluğu var.”
Kürtlerin yeteri kadar bedel ödediğini belirten Varol, dünyayla entegre bir lobi geliştirilmesi gerektiğini kayderek, “Şu anda Neçirvan Barzani görünüşte var ve onun şahsi tecrübesi var. Güney Kürdistan Batılıların yanında hiçbir zaman şiddet olaylarına karışmış değil, hak isteminin ve mefsi müdafanın dışında da birşey yok.Bu nedenle bazı şeyleri buradan talep etme hakkımızın olduğuna inanıyorum.”