RÛDAWÖZEL – Komünist Başkan Maçoğlu: Dersim burası, Kızılbaş, Kürdüm

Türkiye’nin tek komünist başkanı, Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile Dersim Belediye Binası’nda buluştuk.

Resmi törenler dışında takım elbise giymeyen, maaşının bir kısmını ‘komüne’ aktararak, üniversite öğrencilerine, ihtiyaç sahiplerine destek olan Maçoğlu ile Dersim’i, Dersim katliamını, komünizmi, Kemalizmi ve daha bir çok başlığı konuştuk.

‘Komünistliğinizden başlamak isterim. Türkiye'de ve Kürt illerinde komünist olarak seçilen tek başkansınız. Nasıl bir duygu?

Yeni seçilmek gibi görünse de aslında Dersim'de komünistlerin çok yoğun yaşadığını söyleyebilirim. Çocukluğumuzdan beri birçok dostumuz, komünist dostlarımızdan, yoldaşlarımızdan öğrendiklerimiz ya da araştırdıklarımız, okuduklarımız, süreç içerisinde özümsediğimiz bilimsel bir şey. Komünist olmak güzel, komünist olmak iyi bir şey.

Peki, belediye çalışmalarında komünizmi ön plana çıkaracak, anlatacak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Aslında yüz yıldır burjuva siyaseti dünyada hakim. Yer-yer devrimciler, sosyalistler, ilericiler, komünistler hangi ülkede mücadele etse de çok büyük bir karşıtlık var. Bir savaşla, baskılama ile ya da etrafını çevirerek onu orada hapsetme girişimleri olmuştur. Bundan kaynaklı da burjuva siyasetinin kültürü daha yaygın. Kamuda, kurumlarda, toplumda, mahallede, okullarda... Hatta bırakın kendisini dayandırdığı işçi sınıfının üzerinde bile o burjuva siyaseti daha çok hakim oldu. Biz daha çok süreç içerisinde Dersim'de alanda çalıştığımız işçi arkadaşlarımız, sınıf olarak gördüğümüz ya da iktidar olarak görmek istediğimiz, arzuladığımız işçi arkadaşlarımız ile bir kültürü geriye düşürüp yeni bir kültürü ilerletmeye çalışıyoruz.

Neler yapıyorsunuz?

Haklar, özlük hakları, kadın eşitliği gibi... Üretimde herkesin kendini eşit gördüğü ve ürettiği ve bunun üzerinden yönetime koyduğu bir anlayışı örgütlüyoruz. Mesela bugüne kadar geldiğimizde bir işçi çalıştığı süreç içerisindeki kendisine ait neler olması gerektiğini bir kültür ile değiştirmeye çalışıyoruz ve bu oluyor işte. Kadınlar, LGBT, menopoz ve çeşitli haklar ve benzerleri. Bir de işçi sınıfının tarihi ile ilgili çalışmalarımız var. Mesela 1 Mayıs ile ilgili bu mücadele ile ilgili... Bu şekilde bir kültür değişimi söz konusu. Şimdi ise eğitim çalışmaları yapmaya başlıyoruz. Emek sermaye eğitim çalışmaları. Bunun tekabül ettiği şey Marksist literatür. Önümüzdeki süreçte bununla çalışmalar yürüteceğiz.

Özlük haklarından söz ettiniz. Komünist bir başkan kendi maaşını nasıl değerlendirir?

Sermaye maalesef üretim üzerindeki değerlendirmelerden çok onun üzerinden biat kültürü yaratarak, demokratik siyasetin dışına çıkarıp hakimiyet politikaları uyguluyor. İşte valiler, belediye başkanları, kaymakamlar gibi benzeri yöneticiler ve bürokratlar koyup bunları biraz daha yüksek maaş vererek susturmaya çalışıyor. Ve mevcut üstten aşağıya doğru o yönetim biçimini baskılama çalışmaları söz konusu. Belediye başkanları da bunun bir parçası. Ben de dahil. Ama biz öyle yapmıyoruz. Burada en yüksek maaş alan bir mühendis ya da memur arkadaşımız kadarını kendimize, geriye kalanını da komüne koyuyoruz. Bu şekilde daha çok temel ihtiyacı olan insanlara, kadınlara, öğrencilere destek veriyoruz.

Belediyedeki komünü biraz anlatır mısınız?

Resmi bir şey değil. Biz siyasetimizi şöyle yapıyoruz; burada çalışan arkadaşlar var. Diyelim ki burada en yüksek maaş olan 13 bin 14 bin TL maaş alan mühendisler var. Belediye başkanı olarak onlardan daha fazla aldığım miktarı komün dediğimiz şekilde ihtiyacı olanlara dağıtıyorum. Resmi bir şey değil, kendi içimizde bu komünü oluşturduk. Bu siyasetimizin bakış açısı. Sosyalist Meclisler Federasyonu en azından bir memur gibi yaşadığında buradaki zorlukları görmek, sıkıntıları görmek, geçim sıkıntısını görme meselesi...

Malum Türkiye’de her şeye çok zam geldi. Komüne katkı yaptığınızda kalan maaşınız yetiyor mu?

Param olduğunda geziyorum, oturuyorum. Param olmadığında direkt eve gidiyorum.

Sizi hiç takım elbise ile görmedim. Giyiyor musunuz?

Üç dört tane var ama en azından 8-10 yıllık takım elbiseler. Son 8 yılda bir tane almışım sadece. Zaman zaman resmi geçit törenleri oluyor ya orada zorunlu giyiyorum. Yoksa sevdiğimizden giymiyorum.

Onun dışında giymiyorsunuz...

Yook.

“Komünist Başkan” olarak şimdiye kadar gurur duyduğunuz ve övündüğünüz çalışmanız ne?

Ya bütün çalışmalar emektir. Biz emeğin hepsinin değerli olduğunu görüyoruz. Ama şuna çok seviniyorum. Bireyselleştirerek söyleyeceğim, ideolojik olarak söylemiyorum. En sevdiğim şey herkesin çok rahat belediyeye girip, o bürokrasinin yıkıldığını görmesi. İstediği eleştiriyi yapmaları, önerisini söylemek hatta kızabilmek ya da şehirde gezdiğinde seni kendin gibi görüp bir bürokrat olarak görmemek beni çok mutlu ediyor. Bazen toplum biraz daha ciddi durup, biraz başkan havası ile gezmelisin dediğinde, neden böyle olmaması gerektiğini anlatıyoruz. Evet anlıyor ve öyle olması gerektiğini söylüyor. Bir kadın bir belediyenin ya da bir valiliğin, bir kaymakamın kapısına giderken kaygı duyuyordu. Kaygı duymadan çok şuan rahat olarak belediyeye girmesi, bürokrasinin yavaş yavaş aşağı çekilmesi beni çok mutlu ediyor.

Şöyle bir eleştiri var size. Ovacık belediye başkanı iken gösterdiği performansı, Dersim belediye başkanı olarak seçildikten sonra gösteremedi. Katılır mısınız?

Yani bütün eleştiriler bizimdir. Buranın dışındaki bir belediyeyi eleştirecek değiller. Mardin, Elazığ ya da Diyarbakır ya da İstanbul belediyesini eleştirecek değiller. Eğer Dersim'deki bir durum geriye düşmüşse beni eleştirecekler. Ama şöyle belki bizden kaynaklı iyi anlatamadık. Belki de bunu göstermek istemediler, onlardan kaynaklı olabilir.

Üzerinizde bir ambargo var mı?

Evet, çok ambargo his ediyoruz.

Nerelerden?

Kamuda. Bütün projelerimiz, çalışmalarımız durduruluyor mesela.

Bu önemli. Projelendirdiğiniz çalışmalarınız var ama bürokrasi engel mi çıkarıyor?

Tabi tabi onunla ilgili konuşacağız.

Hangi projeler mesela?

Bununla ilgili konuşacağız ama önce bu Ovacık meselesine değinmek istiyorum. Mesela Ovacık'ta bir ‘Şirinler Köyü’ yaratmak istediler. Hani üretiyor, bunun üzerinde bir çalışma götürülüyor. Ovacık bugün Türkiye'de 27-28 ile yayıldı. Bugün Türkiye'de 27-28 ilde farklı üretim biçimleri çoğaldı. Yani şuanda normalde Ovacığın belki bin katı daha üretim alanları gelişti. Diyelim ki Urfa'dan, Diyarbakır'dan, Karadeniz'den, Akdeniz'den, Marmara'dan, birçok alanda gelişti.

Yerelin markalaşması anlamında mı söylüyorsunuz?

Mesela şöyle yapıyoruz; biz toplumsal temel ihtiyaçları ile doğanın koruması ile ilgili programımız var. Biz programımızda zeytin nasıl üretilmesi gerektiğini anlatıyoruz. İlaçsız, diyelim ki yapay, suni olmadan gübresiz nasıl üretilmesi gerekiyor, bunu öğrettik. Yer fıstığı nasıl üretilmesi gerekiyor? Bunun gibi bir çok temel ihtiyaçların daha doğal, daha temiz bir ihtiyacın karşılanması ile ilgili artık Türkiye'nin farklı yerlerinde üretim yapılıyor. Burada 20'ye yakın bir çeşitlilik ama 70-80'e yakın bir üretim biçim gelişmeye başladı. Onun için Ovacığın çok üstünde bir çalışma oluyor. Bu program şehir şehir gelişmesi ve ilerlemesi burjuva siyaseti için bir tehlike, bir risk. Tabi ki çok fazla yazmazlar. Yani 7 ilçeye yayıldığını yazmazlar, 28 ilden daha fazla ile yayıldığını yazmazlar. Seksene yakın kooperatif ile ortak çalışma yaptığını yazmazlar.

Proje sorusuna gelirsek…

Proje meselesinde bu şehir temel ihtiyaçlarını biliyor. Mesela otopark temel bir ihtiyaç olarak görülüyor. Küçük bir şehir ama dünyanın her yerinden buraya akan bir insan seli var. Bunun için otopark ihtiyaç. Ama 70-80 milyonluk bu projeyi belediye kendi öz gücü ile yapamadığı için İller Bankası ile yapmak istiyor. Ama İller Bankası bize 3,5 milyonluk bir su projemizi bile geçirmiyor. Bilim Sanat Merkezi çalışmamız söz konusu. Yine çevre yolu var. Yine kalkınma ajansları üzerinden bir çok belediye projeleri geçerken bu şehirde üç tane projemiz geçmedi. Pandemi sürecinde evde hastaya müdahaleden tutun, değirmen ve benzeri yerlerde çalışma yürütme meselesi projemiz var. Bunların hiçbiri geçmiyor. Yaptığımız her bir proje, toplumsal ve sosyal bir proje. Türkiye'nin farklı yerlerinde yankısı olacağını biliyorlar bunun için önünü kesiyorlar.

Onaylanmıyor mu?

Tabi tabi onaylanmıyor.

Kim onaylamıyor?

Belediyeler iller bankası üzerinden yürütür. Eğer çok borcunuz yoksa özel bankalar üzerinden de yapabilirsiniz. Ama özel bankalarda verilen kredinin faizleri çok yüksektir ve uzun vadeli değildir. Mesela diyelim ki benim gelirim 2 milyon, benim alacağım kredi belki aylık 2,5 veya 3 milyonun üzerine çıkmış olacak. Ama iller bankası 200-300 aya kadar bu süreyi uzatabilir. Belediyelerin tamamı da bunun üzerinden çalışır. Sadece çok büyük belediyeler uluslararası çalışır.

Peki geçen yıl Dersim'de orman yangıları oldu. Kazma kürekle gidip orman yangınını söndürmeye çalıştınız. Bu çalışmanız çok ses getirdi. Orman yangınlarının çıkma nedeni ne?

Birçok nedeni var. Güvenlik endeksli nedenler de var. Çatışmalı süreçlerden kaynaklı durumlar da var. Bir kaç bölgeyi tespit edemedik. Şehrin hemen yakınındaki bir mahallede çıkan orman yangınının nedenini tespit edemedik. İki üç bölgede güvenlik politikalardan kaynaklı yangınlar oldu. Hozat, Ovacık sınırı arasındaki ormanlar bir bombalama sonucu oldu. Vali beyin bir açıklaması vardı. Bir sıcak temas nedeniyle bir çatışma olmuştu. Çatışma sonucunda bu yangınlar çıktı. Zaten vali beyin de bu konu ile ilgili öyle bir açıklaması oldu.

Konuşmamızın başından beri ‘Dersim’i kullanıyoruz. ‘Tunceli’ mi ‘Dersim’ mi?

Evet, Dersim burası.

Gerçek, orijinal isminin iade edilmesi için herhangi bir girişiminiz oldu mu?

Belediye meclisimizin bir önergesi vardı. Bu tür isimlerin değiştirilmesi, illerin değiştirilmesi Bakanlar Kurulu kararıyla oluyor.

Meclis kararı aldınız ama onaylanmadı, değil mi?

Meclis kararı alındı. Dersim Belediyesi olarak anılması için. Ama onaylanmadı.

Peki yasal olarak bu konuda ilde bir referandum yapma hakkınız var mı?

Diyelim ki İsviçre'de, Almanya'da, Fransa'da, dünyanın farklı yerlerinde orada bir şehrin kaderini o şehrin genel idari yapısına bırakır, halkın iradesine bırakır, demokratik kimliklerine bırakır. Ya da kurumlarına bırakır. Kurumlar demin söylediğiniz referandum yoluyla bu meseleyi toplumun önüne koyup karara bağlayabilir. Ama bu kararlar bugün halktan alınan kararlar değil. Ülkede halkın seçtikleri kayyumlarla görevden alınıyor. Böyle bir ülkede bu tür şeylerin olması zor.

Peki 1937-38'de Dersim'de bir katliam gerçekleştirildi. Arşivler açıldı. Bununla ilgili belgeseller çekildi. Kimsenin de aslında çok inkar etmediği bir katliam. Belediye olarak bu katliamı gösterecek herhangi bir abide ya da müze kurma girişiminiz oldu mu? Böyle bir düşünceniz var mı?

Bizden önceki dönemlerde ‘38 Duvarı’ ve o dönemdeki toplumun önderleri ile ilgili alanlar var. Biz de o alanları düzenlemeye çalışıyoruz. 38 çok uzun bir dönem değil. Kimse inkar etmiyor. Binlerce insanın kaybolduğu, yok sayıldığı, binlerce insanın katledildiği yada binlerce insanın sürgün edildiği bir toplumdan söz ediyoruz. Halen o duygu, o kalplerdeki kırgınlık var. Ama şöyle değil; Dersim o süreçtekinin öcünü alsın, intikamını alsın demiyor zaten. Öyle bakmıyor. Kendisine yapılanın kabul edilmesini istiyor, özür dilenmesini istiyor. O dönemde kaybedilenin yada nereye gönderildiklerinin isimlerinin ailelerine teslim edilmesini istiyor. Cenazelerinin teslim edilmesini istiyor. Mezar yerlerinin gösterilmesini istiyor. Türkiye'nin bu mesele ile yüzleşmemesinin temel nedeni, Türkiye kaygı taşıyor. Acaba o şehirde, uluslararası alanda nasıl bir karşılığı olur kaygısı taşıyor. Ama Dersim 1400'lerden beri, 1460'lardan beri Dersim olarak biliyor. Kendi coğrafyası içerisindeki tüm insanların üzerinde baskı o günden bu güne devam ediyor.

Siz ideolojik olarak komünistsiniz, peki etnik kimlik olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben Kızılbaş Kürt biriyim. Ama şöyle bir yanım yok yani. Ben dünyadaki bütün insanların tenlerinde, ırkında, yaşam biçiminde ayrıştırmaları doğru bulan biri değilim. Ama dünyanın bütün insanlarının, bütün halklarının, bütün topluluklarının tamamı kendini nasıl görmek istiyorsa öyle tanımlanması gerektiğine inanıyorum. Biz sosyalistler zaten hakları, kültürleri, inanç özgürlüklerini ret etmeyiz ki. Tersine onların varlık sebebi olarak görürüz, renklerini bir güçlülük, zenginlik olarak görürüz.

Kemalizm ile aranız nasıl?

Kemalizm meselesini bilimsel bir şey olarak mı soruyorsunuz bilmiyorum ama. Şunu unutmamanız lazım dünyadaki birçok ülke, bir çok toplum, bir çok halk yaşam alanı içerisinde kendi lider, kuruluş önder olarak kabul eder. Türkiye'de de 1915-1918 yada 1924'lere kadar bu ülkede dünyada olduğu gibi bu ülkenin kuruluşunda mücadele eden yada kendisine önder olarak gördüğü bütün herkes her kişiyi kabul eder. Biz Marksistler, komünistler biz devrimciler de kendimizi dayandırdığımız Marks’ı ya da Lenin'i, Stalin'i, Mao'yu ya da İbrahim'i, Deniz'i, Mahir'i ya da Mazlum'un mücadele yöntemini kendine yol olarak görür. Halklar da öyledir. Nasıl görmek istiyorlarsa öyle görürler.

Siz nasıl görüyorsunuz?

Ben sosyalist bir siyaseti takip ediyorum. Ben sosyalistim. Ben sosyalizm dışındaki bilimsel şeyi, dünyadaki ezileni, yoksulu ya da ötekileştirilenleri kurtarabilecek bilimsel bir yanı olacağına inanmıyorum. Öyle olsa zaten sosyalist olmam. Sosyalist olmamın, komünist olmamın gereği bu. Bütün inanç gruplarına, ideoloji ve benzeri tüm durumların kendisini örgütleyebilme hakkını verir. Doğruyu savunan ve yanlışı da ret eder. Sizinle Kemalizmin tartışmasını yürüten biri değilim. Ben sosyalistim, ben netim. Marksizm ile ilgili söylemlerim net. Sosyalizm ile ilgili programım net. Ben bunun dışındaki bütün programları eksik ve yanlış görürüm.

Dolayısıyla Kemalizmi de eksik ya da yanlış buluyorsunuz, doğru mu anladım?

Siz öyle görmek istiyorsan öyledir. Ben net konuşuyorum. Programların tamamında öncülük yapan bilim insanları vardır. Ben Marks'ın bir bilim insanı olduğunu düşünüyorum. Ezilenleri, yoksullara bakışı... Bak bugünkü savaşların yada bugünkü kapitalist anlayışın aslında 150 yıl önce söylenenleri, o tespiti doğruluyor. Şunu söylüyorum; eğer bireyselleştirir, tartıştırırsanız o toplumları karşı karışa getirirsiniz. Kemalizme inanan insanları ötekileştirmek, hakaret etmek iyi bir şey değil. Çünkü bize yapılıyor. Biz sosyalist ve komünistlere bu hakaretler yapılıyor. Bize yapıldığı için siz kötüsünüz diyoruz. Dolayısıyla şimdi aynısını biz yaparsak doğru değil. Ben yine söylüyorum; Kemalizm bilimsel bir mesele değildir. Ben dünyada iki tane bilim görüyorum bir kapitalizm bir de sosyalizm dostum.

Peki Seyid Rıza?

Seyid Rıza bu toplumun önderlerindendir. Seyid Rıza bu toplumun geçmişten bugüne gelen değeri olarak görüyorum, şahsiyet yani.

Dersim deyince akla Kürtçenin Zazaki lehçesi geliyor. Siz Zazaki'yi geliştirmek için belediye bünyesinde herhangi bir çalışma yürütüyor musunuz?

Tabi tabi. Bizden önceki dönemlerde de oldu. Ama 2016'daki darbeden sonra birçok okul kapatıldı. Kurslar kapatıldı. Bu mesele olmadı. Biz bütün alanları kullanmak istiyoruz. Kendimizi kamunun dışında görmüyoruz. Eğer ayrı görürsek o alanı terk etmiş oluyoruz. Mesela Milli Eğitim müfredatındaki Zazaca ile ilgili çeşitli çalışmalar yürüterek, insanların o dili tercih etmeleri ve okullarda sınıf açılması için çalıştık. Biz Kırmancki diyoruz. Kırmancki ile ilgili, kendi dilimizle ilgili çeşitli etkinlikler, kurslar gibi çalışmaları yürütüyoruz.

Peki, son soru olsun. Gelecek seçimde HDP ile ittifak yapmayı düşünüyor musunuz?

Şimdi bu sorular sanki edilmemiş gibi söyleniyor ya bu kötü bir şey. Biz 1987'den beri, Kaypakkaya geleneği, dünyadaki bütün sosyalistlere, komünistlere, demokratlara, aydınlara, devrimcilere ve yurtseverlere ve ilericilere şöyle çağrı yapıldı; kapitalistlere, emperyalizme karşı birleşmezseniz kazanma ihtimaliniz zordur. Bizim için kitlelerin birlikte bir mücadeleyi örmesi değerlidir. İnancı, dini hiçbir şeyi ayırtmadan değerlidir. Biz uzun süreden beridir HDP ile de, komünist partiler ile de sosyalist partiler ile de ittifak yapıyoruz. Zaten yapıyoruz. Halen ittifakın da bir parçasıyız. Ama yer yer belediyelerde ya da yerel yönetimlerde anlaşamadığımız noktalar çıkıyor. Mesela diyoruz sosyalistlerin, komünistlerin olduğu yerlerde sosyalist bir program daha ileridir. Bunları iradeleştirmek, bu programı topluma sunmak ve öncülüğünü yapmak ve sosyalizmin öcü olmadığını topluma anlatmak istiyoruz. HDP ile de aslında bir sıkıntımız yok. HDP ile üç dört dönemdir milletvekilliğinde birlikte hareket ediyoruz. Milletvekilimiz var orada. Belediyelerde ayrışmadığımız yerlerin dışında destek veriyoruz. Ama gönül ister ki her iki kurum bu meseleleri daha detaylı daha ince tartışıp birbirine destek olmaları. Şöyle değil sadece komünist parti ya da sadece HDP değil, alanlar belirlendiğinde kimin etkinliği varsa o alanda onu göstermek…