RÛDAW/ÖZEL - Mızraklı: HDP'li bütün belediyeler için geçerli
31 Mart'ta yapılan yerel yönetim seçimlerinde Kürtlerin ve Türkiye hükümetinin gözü Diyarbakır'daydı. AK Parti kayyım döneminde yapılan hizmetlerin oy oranlarını yükselteceği üzerine hesaplar yaparken, HDP ise kayyım siyasetine son vereceği üzerine propaganda yaptı.
Resmi olmayan sonuçlara göre HDP Diyarbakır'ı yüzde 63’le kayyımdan geri almayı başardı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne Eşbaşkan seçilen Adnan Selçuk Mızraklı Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak'ın sorularını yanıtladı.
Sayın Başkan şuradan başlayalım; belediye başkanı olmadan önce Diyarbakır'da çok tanınan bilinen bir hekimdiniz. Ameliyatlarınız ile ön plana çıktınız. Diyarbakır'ı size gelen bir hasta olarak düşünürsek ne teşhis koyardınız ne tedavi önerirdiniz?
Şimdi öncelikle buradan Amed halkı adına herkesi saygı ile selamlıyorum. Şunu söyleyeyim; biz sağlığı tarif ederken, iyi olma durumunu tarif ederken deriz ki bireyin fizyolojik olarak, psikolojik olarak, sosyal olarak, siyasal olarak iyilik halidir. Bu sağlıklı olma durumudur. Şimdi Amed'i masaya yatırdığımız zaman, burada sormaya başladığımızda fizyolojik olarak iyi midir? Yani bünye, anatomi, fizyolojisi ne durumdadır diye baktığımız zaman tahrip edilmiş birçok yapısal olarak ekolojik tahribata uğratılmaya çalışılan, coğrafyasında barajlar kurularak, santraller kurularak yaratılmış tahribatlardan tutun hevsel bahçelerine kadar ekolojik yıkımı görürsünüz. Beraberde Sur'da yaşanan kıyımı görürsünüz, yıkımı görürsünüz. Beraberinde yaklaşık son dört yıldır bölgede yaşanılan özellikle bir takım devlet uygulamaları ile ki bunlara zulümkar uygulamalar demeliyiz, gerçekten toplumun kendisini bugünden yarına taşıyabileceği bütün hayat alanlarının tıkatıldığını görürsünüz. Ve şimdi iki buçuk yıllık bir kayyım dönemi, bu kayyım dönemiyle beraber, kayyımlık sadece belediyelerde olan bir durum değil. Onun dışında da ki birçok hayat alanına da ket vurmuş bir alan olarak karşımıza çıktı. Yani fizyolojik olarak oldukça hasarlı. Pekiyi böyle bir coğrafyada yaşayan kadın, erkek, çocuk acaba nasıl bir ruh halinde olur? Psikolojileri ne durumda olur? Hepimizin bildiği gibi burada ancak postravmatik stres sendromundan bahsedersiniz. Burada ancak yarına umutla değil, daha çok kaygı ile bakan insan toplumundan bahsedebilirsiniz.
Somuta indirgersek nereden başlardınız? Belediye hizmetlerine konuyu bağlarsak nereden başlardınız? En büyük proje, yapmanız gereken ilk hizmet ne olacak?
Tam belki son cümlemin içinde bunun cevabı var. Yani bir toplumun kendisini bugünden yarına taşıyabileceği hayat alanları... Psikolojik olarak, ruhsal olarak kendisini besleyebileceği, sosyal olarak o bir-arada olma kültürünü güçlendirebileceğiniz, pekiştireceğiniz alanlar diyelim buna. Hepinizin bildiği gibi Amed geçmişte sosyal, kültürel, entellektüel, sanatsal, bir çok aktivitenin bir arada yaşanabildiği bir şehirdi. Sosyo-politik endeksleri itibariyle oldukça gelişkin, gerek Türkiye'deki gerek dünyadaki gelişmeleri algılama kapasitesi oldukça yüksek bir şehir. Şimdi böyle bir şehirde demek ki o kaygıların, endişelerin yerini umuda ve güvene bırakmak gerekiyor. Yarına dönük bir güven ve toplumun kendisine dönük öz güvenini tazelemesi olarak görmek gerekiyor. Biz eğer yerel yönetimler olarak bir şey yapacaksak buradan başlayacağız ve toplumsal katılımı esas alarak, toplumun şu anki mevcut diri kalmış bütün yönleriyle ve diğerlerini de dirilterek diyelim. Bu anlamda özellikle sosyal psikolojiyi besleyen, toplumun sanatsal, kültürel, entellektüel hafızasını besleyen bir tutumumuz olacak.
Kısa orta ve uzun vadede bir planlama çıkardınız mı Diyarbakır için? Şöyle soralım; eskiden Diyarbakır'da çok büyük ve renkli festivaller olurdu. Sanat dünyası Diyarbakır'a akardı. Kürtçe çok ön plana çıkardı. Özellikle edebiyat günleriyle. O günlere dönüş yapabilecek misiniz?
Şimdi bunu söylerken, bir takım sözleri verirken bir kendi kapasitenizi bilirsiniz, kendi imkanlarınızı bilirsiniz, kendinizin ortaya koyabileceği üretimleri ve yaratımları bilirsiniz ve onun üzerinden söylersiniz. Bir de kendinizi bütün şehir olarak gördüğünüz zaman, bütün bir bölge olarak gördüğünüz zaman, kapasitenizin çok daha fazla birikme yaptığını görürsünüz. Bizler de özellikle ilk üç ay planını yapmıştık. İlk mevsim toplanmasıyla beraber, ilk dönemde neler yapmalıyız, orta vadeye doğru aktarabileceğimiz işlerimiz nelerdir ama uzun vadede stratejik, ki burada sadece 5 yıllık bir dönem için değil, daha geniş bir zaman ölçeğini alarak ortalama on yılda alarak planlamalarımızı ne şekilde yapmalıyız diye çalışmalar yürüttük. Ama size hemen şunun müjdesini vereyim, tam da sizin sorduğunuz alandan söyleyeyim; ayın 26'sında başlayacak olan, buradan, özellikle bu salondan başlayarak, bu kültür merkezinde de bir çok etkinliğin yapıldığını göreceğiz. Bunun içerisinde bir çok Türkçe ve Kürtçe tiyatrolar da olacak. Bir çok yazar ve sanatçı da gelecek. Burada imza günleri de olacak. Yavaş yavaş adeta ateşin harlanması gibi bir halkın kendi sülüetinde, bir toplumun, bir kent halkının kendi silüetinde nasıl bir enerji açığa çıkarabildiğine de tanık olacağız.
Kayyım döneminde bir çok kişi işten çıkarıldı. Personel. Ve yerlerine belediyeye yeni personeller alındı. Önce işten çıkarılan personeller adına sorayım bunu; bunları yeniden işe alacak mısınız? İkincisi işe yeni alınan personeller açısından sorayım; bunları işten çıkaracak mısınız?
Şimdi ben yine son kısmından başlayacağım. Bizim şöyle bir tasarrufumuz yok ve anlayışımız yok. Bizden öncekilere benzeyecek onların yaptığı tarzda rövanş alan bir tutumumuz olmayacak. Yani o yeni alınanları işten çıkarma gibi bir tutum bizim ne siyaset ahlakımızla, ne de insan ahlakımızla örtüşen bir durum değildir. Ama diğer yandan özellikle büyük bir kıyıma uğrayan, adeta yaşamları tahrip edilmeye çalışılan o işten atılanlar faslı için ise orada bir takım kategorilerimiz var. Bu kategorileri de yapmaktaki neden şu; belediyeler de sonuçta yasalara ve mevzuata bağlı kalmak durumunda olan kurumlar. Eğer gönül derseniz, gönlümüz derki keşke o insanlarla beraber, keşke çoğalabildiğimiz kadar çoğalsak. O işten atılanlar için söylüyorum, çok şeyler gerçekleştirebiliriz. Ama yasalar bu noktada bizim elimizi kolumuzu yer-yer bağlıyor.
Yasalar hangi konuda elinizi bağlıyor? Kanun hükmünde kararnamelerle işlerine son verilen memurların geri alımı için mi yoksa iş akdi feshedilen personeller için mi?
Hemen onu ifade edeyim. Memurlar için zaten direkt elinizi kolunuzu bağlıyor. Ama diğer yandan iş akdi askıya alınan işçiler açısından baktığımız zaman, orada bir açıklık var, zaten bugünden itibaren bu çerçevedeki iş akdi askıya alınmış olanlara dönük bir tasarrufu kullanacağız ki bu hem memur olup açıkta olanlar ama aynı zamanda işçi kadrosunda bulunup da iş akdi askıya alınanlar. Ama bu yani toplam çıkarılan kişiyi düşünürseniz çok da büyük bir rakam değil. Yaklaşık yanlış değilsem 47 kişiyi ilgilendiriyor. Beraberinde sözleşmeli olanlar, sözleşmeleri uzatılmayanlar var. Sözleşmeli iken sözleşmeleri askıya alınan ve iş akidleri feshedilenler var. Dolayısıyla hani bu kategorileri bir araya getirmeye başladığımızda bir de mahkemeyi kazanıp da işe başlama başvurusu yapıp işe başlatılmayanlar var. Dolayısıyla bütün bu bir anlamda daha önce mağduriyet yaratılmış olanlara dönük olarak, bizim bu mağduriyetleri giderecek şekilde biran önce onların da çalışma yaşamına dönebilmeleri için tutumumuz çok net. Bu konuda hiçbir şartımız yok.
Sadece Diyarbakır için mi? Yoksa tüm HDP'li belediyeler için mi geçerli?
Bu bizim HDP'li bütün belediyeler için geçerli bir tutum.
O zaman işe alınabilecekler hepsi geri alınacak diğerleri için de yeni iş alanları yaratılacak. Öyle anladım...
Tam oraya gelecekken, evet... Cevabı da verdiniz. Evet onlar için de mümkün olduğu kadar yeni iş alanlarını yaratmak. Yani kentteki ekonomik faaliyetlerin eğer çapı ve hacmi genişleyecek olursa, o zaman onlar için de bir kolaylaştırıcı durumuna gelmiş oluruz.
Özellikle Kürtçe hassasiyeti çok ön planda olan insanlar için söylüyorum. Geçmiş HDP'li belediyeler döneminde zarokistanlar vardı. Aram Tigran sanat yeri vardı. Cegerxwîn Gençlik ve Kültür Merkezi vardı. Ve buralarda Kürtçe sanata dair bir şeyler üretiliyordu. Çocuklar da zarokistanda Kürtçe eğitim alıyorlardı. Bunlar kapatıldı. Yeniden açacak mısınız?
Bizim seçim bildirgimezde de ifade ettiğimiz bir gerçek vardı. O gerçek toplumsal gerçeklikti. Yani bir halk gerçekliği idi. Şimdi bu çerçevede bu halkın ihtiyaç duyduğu hemen-hemen zarokistanda değil, kadın kurumlarına kadar, yoksullukla mücadele eksenli kurumlara kadar bir çok şeyin adeta talan etme kültürü ile nasıl ortadan kaldırıldığını gördük. Dün gittik Kürtçe tiyatronun da yapıldığı sahnelerin ne hale getirildiğini gördük. Dolayısıyla adeta bir iyileşme, bir toparlanma dönemine ihtiyacımız var. Bu iyileşme, toparlanma dönemini de çok uzatmadan, hemen en hızlı, en hızlı rehabilite edebileceğimiz, en hızlı eski durumuna kavuşturabileceğimiz şekilde hepsini yeniden tamamlamamız lazım. Eksik olan yönler de vardı, bunları da hemen hızlıca tamamlamak gerekiyor. Beraberinde şunu görmek gerekir ki bir şeyi ilk baştan yapmak bazen yıkılmış yeri yapmaktan daha kolaydır. Biz tam da böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Bir çok kurumu kapatılmış ve yerleri de başka kurumlara tahsis edilmiş bir durumla karşı karşıyayız. Yani 2015'in kapasitesinde değiliz, 2016'nın kapasitesinde değiliz. Dolayısıyla bunların arasında hiçbir öncelik farkı gözetmeksizin ama dil ve eğitim beraberinde kadın başta olmak üzere ilk elden bu çalışmalara başlıyoruz. Eminim çok uzun sürmeyecek. Önümüzdeki ilk altı aylık dönem hem stratejimizin ortaya çıkacağı dönem hem de bu çalışmalarımızın da köşe taşlarının belirginleşeceği bir duruma getireceğiz.
Bir sayı var mı aklınızda? Her mahalleye bir Kürtçe kreş. Ya da birkaç Kürtçe kreş?
Şimdi bütün bu söylediklerimizi yapabilmek için ciddi anlamda bir kadro biriktirmek gerekiyor. Takdir edersiniz demin dedim ya bu yıkımdan sonra bunları yapıyoruz. Her mahalleye dediğimiz zaman, geçmişin hafızasına sahip olan biri olarak şunu söylemek istiyorum. Gönlümüzden geçen budur. Her mahalleye bir de değil çünkü nüfusun ekseriyetinin özellikle Kürt olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda her mahalleye birkaç tane olması gerekir. İleride o günlerin de geleceğine inanan birisi olarak aşama aşama ama öncelikle en fazla ihtiyacın biriktiği koridorlardan başlayarak ve daha çok da eski kentin hafızasında daha yerleşik olan alanlardan başlayarak bunu gerçekleştireceğiz.
Yap-işlet-devret tarzında geliştirilemez mi bu? Özellikle pozitif ayırımcılık anlamında Kürtçe kreşler için söylüyorum. Belki belediyenin bütçesi yetmeyebilir buna. Ama bunu halka yayarsanız, ekonomik anlamda bunu halka yayarsanız daha fazla geliştiremez misiniz?
Yap-İşlet benzeri modellerin şöyle bir özelliği var. Hem yapıp hem de işletmeyi üstlenen kişilerin ya vakıf benzeri kurumlar olması gerekiyor. Ya da derneklerin. Ama ciddi anlamda finansman yapıları olanların yapması gerekiyor. Çünkü öbür türlü orada verilen hizmetin yoksulların da alabileceği kadar ucuz olacak bir hizmet olması mümkün olmuyor. Ya oraya sübvansiyon desteğinde bulunmak gerekiyor veya belirttiğim kuruluşlarca gerçekleştirilerek sadece döndürülebilirliği, çevrilebilirliğini sağlayabilecek modeller olması gerekiyor. Bu tür hizmetlerin şöyle bir özelliği var. Dikkat edilecek olursa ciddi anlamda kadro gerekiyor buralar için. Sadece dili bilmek yetmiyor. Dil eğitimi konusunda da pedagojik formasyon almış kişiler olması gerekiyor. Mamosteler olması gerekiyor. Beraberinde psikologlar olması gerekiyor. Kreş kuruluş şartnamesine baktığınız zaman hakikaten çok ince ayrıntıları olan bir şey. Güçlü bir müfredat hafızası var. Yani o konuda işimiz kolay ama bunu yap-işlet-devret şeklinde, yapabilecek olan, işletebilecek kurumlar olması halinde bunlara kapıyı kapatmayız. Yeri geliyorsa yer tahsisi konusunda da kolaylık gösterebiliriz. Ve bu çalışmaların mümkün olduğu kadar en hızlı şekilde başlamasını isteriz.
Sorduğumuz sorular genelde bütçeye takılıyor. Diyarbakır büyükşehirin bütçesi şuan ne kadar? Ne kadar borcunuz ne kadar alacağınız var? Bu konuda herhalde bir veri var elinizde...
Şuan mevcut elimizdeki verileri daha önce de söylemiştim, şuan için kamuoyu ile paylaşabilecek olgunlukta, elimize geçen veriler üzerinden bir borç tarifi yapacak olursak daha sonra söyleyeceğimiz şeyleri tarif etmekte güçlük çekerim. Biz sadece şu sözü verdik; dedik ki bütün ayrıntılarıyla hem geçmiş dönemi hem de devraldığımız dönemi, eğer bir tahribat yaratılmışsa onu bütün verileriyle ortaya koymak, iki ondan sonraki döneme ilişkin. Çünkü biz o bir kasım sürecinden sonra yaşanılanları çok iyi biliyoruz. O günki belediyenin mali yapısını çok iyi biliyoruz. Bugün devraldığımız durum henüz berraklaşmış bir veriyi bize sunmuş değil. Dolayısıyla bunları öğrendiğimiz vakit, netleştirdiğimiz vakit kamuoyu ile paylaşacağız.
Bu süreç ne kadar sürecek?
Bu tahminimce ön gördüğüm kadarıyla en az altı hafta alacak bir süreçtirtir. Çünkü bir takım kararları sadece başkan yetkisi ile almak yerine, biz daha çok meclis kararlarına dönüştürmeyi düşünüyoruz. Ve ciddi anlamda bir kayyım döneminin araştırılıp incelenmesi, denetlenmesi, bunun da mali, idari ve hukuki boyutlarıyla tekamül etmiş bir şekilde yapılması gerekiyor. Ama beraberinde de önümüzdeki döneme, aldığımız durumdaki mevcut durum, fotoğraf nedir? Bundan sonrasına ilişkin kapasitemizi, çünkü bunlar arasında kalem değişikliği yapmak oldukça güç. Çünkü bizden önce bütçe yapıldı. Onu bir tarif edeceğiz. Onun arkasından muhtemelen tabi takdir edersiniz asıl işleri yapacağımız planlama dönemimiz daha çok önümüzdeki Eylüm ve Kasım ayından sonra başlayacaktır.
Seçimlerden önce vaatlerinizde şeffaf bir belediyecilik yapacağınızı söylemiştiniz. Kamuoyuna verdiğiniz vaat buydu. Bu çerçevede mal varlığınızı açıklayacak mısınız?
Hemen söyleyeyim onu da. Biliyorsunuz ben şuanda aynı zamanda Diyarbakır milletvekiliyim. Ve bizler meclise girerken mal varlığı beyanında bulunarak gireriz. O günden bu yana muhtemelen eksilen oldu ama artan olmadı. Onu da ifade edeyim.Tabi ki yasal zorunluluktur da. Ama aynı zamanda bizim için vicdani sorumluluktur . O çerçevede kesinlikle deklere edeceğim. Bununla beraber buraya gelenler için bizim yaptığımız bir tarif var; burası vermeye gelenlerin yeri. Yani bugüne kadar biriktirdiklerini ki bunu da maddi varlık olarak düşünmüyorum, bütün hayat alanları için düşünüyorum. Sunmaya gelenlerin yeri almaya gelenlerin yeri değil.
HDP'li belediyeler döneminde şu ikilem çok yaşandı. Hizmet mi siyaset mi? Belediye başkanları daha çok siyasi demeçlerle ön plana çıktılar. Sizi de siyasi demeçlerle ön plana çıkan bir başkan olarak mı göreceğiz yoksa daha çok hizmetten söz ettiren bir başkan olarak mı göreceğiz?
Şimdi bazen şöyle söylüyorum. Hizmet belki siyasetin en nitelikli ve en incelikli biçimlerinden bir tanesidir. Çünkü siyaset dediğimiz şey söz söyleme sanatı değildir. Aksine geleceğin şekillendirilmesidir, geleceğin planlanmasıdır. Ve bu geleceğin planlanmasında insanlarda umut ve güven yaratması gerekir. Ha o umut ve güveni bizzatihi pratik ile gerçekleştirmek gerekiyor. Eğer o pratiği net olarak esasında partinizle yapılmış bir toplumsal sözleşmeye dönüştürmek istiyorsanız işte o politikalar çerçevesinde yapacağınız en nitelikli hizmet belki sözün de en iyi güzel yerini oluşturacaktır.
Kürdistan Bölgesi ile, oradaki belediyeler ile herhangi bir ilişki kurmayı düşünüyor musunuz? Geçmiş dönemde örnekleri vardı. Sur belediyesi ile Duhok belediyesi arasında kardeş belediyecilik vardı. Sizin döneminizde böyle bir ilişki olacak mı?
Böyle bir şeyin olmaması hem coğrafi gerçekliğinizle hem tarihi gerçekliğinizle hem sosyolojik gerçekliğinizle örtüşmeyen bir durumdur. Bu anlamda şüphesiz bütün bu coğrafya birbiriyle buluşabileceği, kucaklaşabileceği bir ilişki olmalıdır. Sembolik değil, gerçekten de içerik açısından da doldurulmuş bu tür çalışmaların yürütüleceğine gönülden inanan biriyim. Ve geçmişte de bu çalışmaların içine farklı düzeylerde katkı sunmuş biri olarak kesinlikle devam edecektir.