ORSAM Başkanı: Türkiye - Kürdistan Bölgesi ilişkileri daha güçlü başlayacak

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Profesör Dr. Ahmet Uysal, Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkilerin yeniden daha güçlü başlayacağını söyledi.

 

Ahmet Uysal, “Referandumdan dolayı ortaya çıkan sıkıntılar bitti. Yarım kalan güçlü ilişkilerin tekrar başlaması için bir iradenin olduğunu görüyorum. Ama bu sefer daha güçlü başlayacak” dedi.

 

“Kürt meselesiyle ilgili ana sorunlar çözüldü” diyen Uysal, demokrasinin gelişmesi için Kürt halkını da ilgilendiren ve herkes için var olan sorunların mevcut olduğunu ifade etti.

 

Türkiye’nin daha önce bölgeye yönelik ekonomik, kültürel ve siyasi olarak ciddi açılımlar yaptığını dile getiren Uysal, yeni dönemde bu ilişkilerin çok daha güçlü bir şekilde devam edeceğini söyledi.

 

Uysal gündeme ilişkin Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

 

Yeni cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye’de, komşu devletler ve özellikle Türkiye ile yakın ilişkilere sahip Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerde neleri değiştirecek?

 

Bunun nasıl devam edeceğini anlamak için AK Parti öncesi ve sonrasına bakmak lazım. AK Parti öncesinde daha çok ekonomik sıkıntılar çeken ve kalkınma sorunları yaşayan bir Türkiye vardı. Asker siyasete daha sık müdahale ediyordu. Daha çok ekonomik krizler yaşanıyordu. Yeni dönemde bunlar sona erdi. Tekrar askeri müdahele girişimleri oldu ancak siyaset bunu toplumun desteğiyle def etti. Yeni dönemin dış politika açısından önemi de bölgeye, Ortadoğu’ya, Arap ve Kürt komşularına açılma özelliğidir. Ekonomik, kültürel ve siyasi olarak ciddi açılımlar yapıldı. Yeni dönemde bu çok daha güçlü bir şekilde devam edecek. Türkiye halkı seçimlerle beraber yeni dönemi kabul ettiğini gösterdi. AK Parti’nin bugüne kadar yürüttüğü aktif dış politika, bölgedeki komşu ve kardeş dış ülke ve toplumlara açılma politikası güçlü bir şekilde devam edecek. Siyasi açıdan da daha güçlü bir yönetim ve uygulama göreceğiz.

 

Türkiye’de yeni sistemde Cumhurbaşkanının yetkileri fazla olacağından demokrasiyi geriye götüreceğine dair korkular var. Yeni sistem demokrasiye zarar verecek mi?

 

Hayır. Demokrasiye zarar vermiyor. Ben siyaset sosyolojisi profesörüyüm. Yöneticinin güçlü olması sorun değil. Meşru olup olmaması sorundur. Gücünü halktan alıyor mu, almıyor mu? Demokratik yollarla seçilip seçilmemesi ve halk desteği önemli. Iraklılar Saddam’ın girdiği hiçbir seçimde yüzde 10 almayacağını biliyordu. Ama Saddam yıllarca Irak’ı yönetti. Erdoğan’ın yeni sistemde yüzde 50’yi geçen bir oy oranı ve toplumsal desteği var. Belki ikinci tura kalsa yüzde 55-60’a çıkardı. Bu doğrudan demokrasidir. Halkın yöneticiyi direk seçtiği sistem daha makul.

 

Parlamenter sistemde önce milletvekilleri seçilir. Milletvekilleri de başkan ya da hükümeti seçiyor. Bu da arada kayıpların yaşanmasına neden oluyor. Bazı küçük hesaplar oluyor ya da lobiler etkili olabiliyor. Farklı dış baskılar etkili olabiliyor. Bölge halkı ve Iraklılar bunu çok iyi biliyor. Bazen yüzde 20 ile birileri başkan, devlet başkanı ya da meclis başkanı olabiliyor. Şu anda demokrasinin çok güçlü yansıdığı bir sistem var karşımızda. Türk halkı çok güçlü bir katılım gösterdi. İster hükümet yanlısı olsun ister muhalif kesimler güçlü bir katılım gösterdi. Bu da demokrasinin sağlıklı işlediğini gösteriyor. Miilet bu sistemi benimseyerek ve kendine rol biçerek katılım sağladı. Yeni parlamentoya halkın yüzde 99’unun iradesi yansıdı. İttifak sisteminde yüzde 10’un altındaki oylar da kaybolmadı. O yüzden demokrasiden geriye dönüş yok. Demokrasi daha etkili bir şekilde işliyor.

 

AK Parti’nin Kürt illerindeki sandalye sayısı Halkların Demokrasi Partisi’nden (HDP) daha fazla. Her ne kadar HDP bütün Kürtleri temsil etmiyorsa da AK Parti birinci parti oldu. AK Parti Kürt sorununu nasıl çözmek istiyor?

 

AK Parti döneminde Kürt sorununun çözümü için ciddi adımlar atıldı. Eğitim hakları, Kürtçe televizyon gibi. Kürt varlığı eskiden reddediliyordu. Bugün herkes Kürtçe konuşabiliyor, Kürtçe yazıp çizebiliyor. Bu süreç devam edecek. AK Parti modeli bir reform modelidir. Kürt meselesiyle ilgili ana sorunlar çözüldü. Demokrasinin gelişmesi için Kürt halkını da ilgilendiren herkes için var olan sorunlar mevcut. Mesela dini özgürlükler kısıtlandığında çoğunluğu dindar olan Kürt halkı bundan iki kat etkileniyordu. Zaten etnik kimliği tanınmamış bir de dini hakları alındığı için bundan daha fazla etkileniyordu. 28 Şubat sürecinde getirilen dini kısıtlamalar Kürt halkını da etkiledi. Kürt meselesinde parlamento seçimlerinin ardından bir rahatlama olacak.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim kampanyası sürecinde Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını söyledi. Erdoğan’ın Kürt sorununa karşı bakış açısı değişti mi, yoksa yapılanları yeterli mi buluyor?

 

Yok. Erdoğan toplumsal taleplere çok duyarlı bir siyasetçidir. Bu yüzden zaten başarılı oldu. Bir yerde bir sıkıntı, problem ya da proje varsa Erdoğan, bunları uyguladığı için muhalefetin önünde daha başarılı olmuştur. Erdoğan’ın Kürt halkına hem bu seçimde hem de referandumda verdiği destekten dolayı müteşekkir olduğunu düşünüyorum. Erdoğan oluşan toplumsal taleplere duyarsız kalmayacaktır. Açılım süreci devam edecektir. Erdoğan, ana sorun olarak Kürt kimliğinin tanınması ve belli bir özgürlük ve rahatlama yaşanmasından dolayı Kürt meselesindeki temel sıkıntıları çözdüğünü düşünüyor. Ama detaylar çalışılabilir. Bir fırsat var ama bence 2019 yerel seçimlerini bekleyecek. Böyle büyük bir başarıdan sonra sekteye uğramak istemez. Çünkü yerel seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile belki bir ittifak olabilir. Bunu zora sokacak bir duruma girmek istemez. Çünkü yerel seçimlerde hükümetin oyları biraz daha düşük çıkıyor. AK Parti yüzde 40’ın altına düşer ya da çok sayıda belediye başkanlığını kaybederse siyasi olarak meşrutiyeti tartışmalı hale gelir. AK Parti ile MHP ittifakı daha çok batı illerinde etkili oluyor. Kürtlerin çoğunluk olduğu doğu illerinde AK Parti kendi başına yarışıyor. Doğu da çok büyük bir değişim olacağını zannetmiyorum. Aşırı bir milliyetçiliğe de kayacağını tahmin etmiyorum. Daha demokratik bir rahatlama olacak. Kürt meselesinde diğer bir avantaj ise PKK ile güçlü bir mücadele yürütülüyor olmasıdır. PKK ile mücadelede başarılı oldukça Kürt meselesinde daha çok fırsat doğacaktır.

 

Yeni bir barış süreci başlarsa AK Parti kimi muhatap alacak. HDP’yi mi, PKK’yi mi, AK Parti içindeki Kürt milletvekillerini mi yoksa başka bir kesimi mi muhatap alacak?

 

Daha önceki barış süreci PKK ile masaya oturup konuşma süreciydi. PKK masayı terketti ve bu süreç başarısız oldu. Abdullah Öcalan, PKK’den silahları bırakıp sınır dışına çıkmalarını istediği halde PKK militanları silahları bırakmak bir yana şehir merkezlerine daha çok silah yığdı. Sonra hendek savaşlarını denediler ama başarısız oldular. Çünkü Kürt halkı bunlara destek vermedi. Bu anlamda bir barış süreci olur mu, bilmiyorum. Ama bir barış sürecinde Kürt halkı muhatap alınacaktır. Ama silahı bir yöntem olarak kullananlarla bir barış süreci başlatılacağını düşünmüyorum. Silahı reddeden ve demokratik yolları benimsyen HDP içindeki bazı gruplar ya da Kürt halkının sahip olduğu sivil toplum kuruluşları muhatap alınabilinir. Bunlarla taleplerin alındığı yeni bir barış ve müzakere süreci başlayabilir. Ama resmi bir tanımlama yapılarak olacağını düşünmüyorum.

 

Kandil operasyonları devam edecek mi?

 

Kandil operasyonları devam edecek. Kandil önemli ve PKK için çember daralıyor.

 

90’lardan itibaren Türk Devleti’nin PKK’ye yönelik operasyonları düşük yoğunlukluydu ancak son dönemlerde saldırılar yoğunlaştı. Kandil’e müdahaleyle PKK’nin sona ereceğine düşünüyor musunuz?

 

PKK herkesin ortak sorunu. Türkiye’nin de bir iç meselesidir. PKK daha önce Kürt halkını ve köylülerini tehdit ediyordu. Devlet düşük yoğunluklu bir mücadele yürütüyordu. Devlet ya gidemiyordu ya da az gidiyordu. PKK’nin bir hakimiyeti vardı. Bu hakimiyet içerde kırıldı. Türkiye hala Kandil’deki gidiş gelişlerde sorunlar yaşıyor. Kandil temizlendikten sonra PKK’nin Türkiye’ye zarar verebilecek bir merkezi kalmayacaktır. Bu şekilde PKK içerde sorun olmaktan çıkacak belki dışarda sizin sorununuz olacaktır. Herkes kendi bahçesini temizlerse her yer temiz olur.

 

Türkiye bu temizliği yapıyor ve bu konuda kararlı. Türkiye içinde bu sorunun çözülmesini istemeyen bazı vesayetçi gruplardan dolayı PKK ile yapılan mücadale düşük yoğunluklu yürüyordu. Bunlar PKK ile yeterince mücadele etmiyordu. Siyasi irade vardı ama savaşanların bunu aktif bir şekilde yapması gerekiyordu. Bu cesareti gösteremediler o yüzden PKK hem Kürt halkına hem Türk halkına ciddi zarar verdi. Gülen cemaatinin yapmaya çalıştığı askeri darbe girişiminde Erdoğan’a suikast düzenlemek için İzmir’e giden askerlerin formasında “Terörle Mücadele Hakkari” yazıyordu. Yani terörle mücadele etmesi gerekenler Erdoğan’a suikast planına katılmışlar. Bunlar yukardan gelen emirlerle ve dış etkilerle yeteri kadar mücadele etmediler. Hem askeri vesayet hem de Gülencilerin ağırlığı bitti. Askeri vesayetin bitmesi için bazı kesimler terörün bitmesini istemediler.

 

PKK ile HDP arasındaki ilişkilere dair savunduğunuz teoride reformun yapılması gerektiğini söylüyorsunuz. Türkiye neden terör ya da PKK sorununu İrlanda örneğiyle çözmek istemiyor?

 

Batı ülkeleri İrlanda’nın bu sorunu çözmesi için çok ciddi destek verdiler. Ama maalesef hem bölge ülkeleri hem batı ülkeleri Türkiye’yi zayıflatmak için PKK’ye destek verdiler. Bu sorunun çözülmesini zorlaştırıyor. Bu durumda reform mu radikalizm mi? Biri silah tutuyor, biri de sistem içinde parlamentoya giriyorsunuz. Zaten sistem içinde parlamento sistemini destekliyorsunuz demektir. Ama HDP’ye hatta Demirtaş’a PKK bu fırsatı vermek istemedi çünkü bu yöntemi Kürt halkı hatta Türk halkı da Demirtaş’a ciddi destek vermiştir. Yani Kürt siyasetinin demokratikleşmesi ve sistem içinde olması yönündeydi ama  ne HDP ne PKK bunu kullanmayarak bu fırsatı kaçırdı. Tabii kendi tercihidir. Demirtaş’ta PKK’nın sözcüsü gibi silahlı siyaseti yöntemi destekleyecek şekildeydi davrandı. Halbuki reform bunların başıydı fakat PKK buna büyük ölçüde müsade etmedi HDP’de buna itiraz etmedi. Demirtaş bence buna itiraz edebilirdi. Çünkü ciddi bir toplumsal desteği vardı. Ve buna itiraz etmediği için İra modeli kolay görünmüyor.

O zaman Türkiye silahla mücadelesi olması gerektiği gibi gider. Ondan sonra da Kürt halkının öncüleriyle ve talepleriyle sürdürür. Zaten demokratik bir yapı olduğu için Erdoğan’ın Kürt halkına küsmesi, kızması da mümkün değil. Gelecek seçimlerde de Kürt halkının desteği olmadan seçim kazanması çok zor o yüzden Kuzey Irak’ta bu Kürt bölgesinde yaşananları az-çok biliyorum. MHP’yle çok yakınlaştı, veya milliyetçi bir çizgiyi benimsedi demek çok zor çünkü Erdoğan’ın o siyasi hesapları seçimden sonra birebilir yada devam edebilir. Yani Erdoğan’ın Kürt halkına küsmesi mümkün değil, çünkü Kürt halkının sayısı da fazla Türkiye en çok Kürt’ün yaşadığı ülkelerden bir tanesi ve onlardan oy alıyor ve almakta zorunda. Bir sonraki seçimlerde de Kürt halkının desteğini almadan kazanması çok zor. Yani çok şahin bir politika gütmez ve güdemezde bu siyasetin doğasına aykırı olur.   

 

Bu seçimlerde Kürtler her ne kadar AK Parti’ye fazla destek verselerde, MHP’nin AK Parti’yle ittifak kurmasından dolayı endişeye sahip. Örneğin; Kürtler, MHP’nin AK Parti’nin Kürtlerin haklarına dair atmak istediği adımları engellemesinden endişe ediyor. AK Parti’nin MHP’nin etkisinde kalacağına inanıyor musunuz?

 

Etkisi altına girmez. Çünkü dediğim gibi AK Parti yüzde 52 güçlü bir oy  MHP’de hükümette yer almama iradesi var. Bakanlık istemiyor. Parlamentoda ise AK Parti’nin oyu yüzde 50’ye çok yakın. Bence konu bazlı ele alınacaktır. Amerikan Parlamentosu’nda olduğu gibi milletin istediği bir konuysa HDP’den ya da diğer partilerden sessiz kalınacağını sanmıyorum. MHP destek vermeyebilir ama diğer partiler destek verecektir.

 

AK Parti’nin mecliste MHP dışında CHP, HDP veya başka taraflarla koalisyon kurabilir mi?

 

Şimdi hükümet kurması için koalisyona ihtiyacı yok. Karar almak için konu bazlı işbirliği yapılabilir. Kürt sorunuyla ilgili AK Parti’nin yüzde 95 oyu 3-5 HDP’li vekilin oyuylu tamamlanabilir. Burada pazarlıktan çok konu önemlidir. Yani toplumun yüzde 60’ını 70’ini ilgilendiren bir konu ortaya atıldığında diğer partiler veya vekiller sessiz kalamayacaktır. Yani şu anda geçiş süreci ve bazı değişikliklerin yapılması gerekiyor. Onlarda da belki MHP’nin etkisi olacaktır ama özellikle yerel seçimlerden sonra ciddi ölçüde MHP’ye bağlı olmayacaktır.

Birkaç ay yada yıl sürebilir ama temel terörle mücadele konusunda bence etkili bir şekilde devam edecektir. AK Parti MHP’ye muhtaç olduğu gösterilebilir ama aslında MHP’nin AK Parti’nin desteğine çok ihtiyacı oldu belki İYİ Parti ile çoğunluğu sağlayabilirdi MHP kaybolabilirdi. AK Parti’nin yasama sürecinde küçük bir eksiği var onun dışında çoğunluğa çok yakın. O küçük desteği nereden bulursa kanunu değiştirebilir. Ama yürütme konusunda MHP’ye bir mahkumiyeti ve mecburiyeti yok.

 

Referandum konusu 2015 yılında ilk gündeme geldiğinde Türkiye tarafsız kalarak konunun Irak’ın iç meselesi olduğunu söylemişti. Hangi jeopolitik ve bölgesel şartlar değişti ki Türkiye 2017 yılında çok sert bir tepki gösterdi?

 

Türkiye Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürt halkının yaşadığı sıkıntıları biliyor. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’nin kalkınması ve ekonomik olarak gelişmesine hiçbir itirazı yok. Türkiye destek verdiği için Kürdistan Bölgesi Irak’ın diğer yerlerinden daha iyi kalkındı. Hatta Bağdat’ta, “Bağdat başka ülkeyle çalıştı zarar etti ama Kürdistan Bölgesi, Türkiye ile çalıştı kazançlı çıktı” diye duydum. Ama bu Türkiye’nin bir Kürt devletinin kurulmasına razı olacağı anlamına gelmiyor. Çünkü bu Türkiye’yi varlık olarak tehdit eden bir şey. En çok Kürt’ün yaşadığı yer Türkiye. Bu kadar çok çatışma ve savaşın yaşandığı bölgede yeni bir savaşın çıkması ve hatta Türkiye’yi de bölecek, ikiye bölecek zayıfalatacak bir formül.  Dolayısıyla burdaki karar burayla sınırlı kalmayacak. Türkiye bölgedeki dengeleri değiştirecek bir potansiyel ve riski gördüğü için buna itiraz etti. Kürdistan kurulduğunda bütün Kürtlerin kararı önemliydi. Bu sorulmadı. Hatta Türkiye ile istişare edilmediğini düşünüyorum. Türkiye Kürdistan Bölgesi’nin siyasi bir taktik olarak kullandığını düşündü. Türkiye buna net bir şekilde karşı koydu. Türkiye referanduma Kürt halkına karşı olduğu için değil bütün dengeleri değiştireceği için karşı çıktı. Kürdistan Bölgesi’nin şu andaki yönetimi Türkiye’ye düşman değil bunu da taktir ediyoruz. Ancak yarın bağımsızlık ilan edilip yönetim değişikliği olduğu taktirde düşman bir yönetim gelebilir. Türkiye’de bundan zarar göreceğini düşünerek itiraz etti.

 

Türkiye ile İran ortak bir şekilde referanduma karşı çıktı. Kerkük işgelinden sonra petrol İran’a akmaya başladı. Türkiye’nin zararlı çıktığını düşünmüyor musunuz?

 

Zarar edebilir ama Türkiye bağımsız bir Kürt devletini daha büyük zarar olarak gördü. Bölgedeki bu savaş ve çatışmanın ortasında ayakları üzerinde duramayacak bir Kürt devleti istikrarsızlık kaynağı olabilirdi. Sadece parasal bir hesap değil stratejik dengeleri değiştirecek bir adım olduğu için karşı çıkıldı. Kürt devletinin ilanıyla bölgede yaşanacak bir savaştan etkilenecekti. Ayrıca bölgede yaşanan kutuplaşma Türkiye’deki iç dengeleri de değiştirecekti ve milliyetçiliğin çift yönlü yükselmesiyle belki AK Parti kaybedecekti. Türkiye statükonun tek yanlı değiştirilmesini kabul etmedi.

 

Irak Parlamento seçimlerinde Şiiler birinci oldu. Irak’ta hükümetin kurulmasında Şiilerin yürüttüğü çalışmalarda Kürt ve Sünnilerin durumunu nasıl görüyorsunuz?

 

Bence Sünniler daha fazla işbirliği yapma durumundalar.  Şii karşıtlığı değil anlamında değil. İran Şii gruplara etki ederek onları belli bir noktaya getirerek aralarındaki işbirliğini arttırıyor. Kürtler ve Sünni Araplar arasında diyalog bence zayıf. Kürtler arasında Saddam döneminin bir tepkisi sürüyor. Kürtlerin Saddam dönemini unutmaları lazım.  Saddam bir diktatördü. Sünni Araplara baskı yapılırken Kürtler sessiz kaldı. Kürtlere baskı yapılırken Sünni Araplar sessiz kaldı. Bu doğru değildi. Kürtler ile Sünniler arasında daha fazla bir işbirliği ve dayanışma faydalı olur. İran’ın Şii gruplar üzerinde büyük bir etkisi var. Sünniler sahipsiz nerdeyse. Sünniler kendi içlerinde bir dayanışma ve işbirliği kurarak Irak siyasetinde daha etkili olabilirler. Sünniler azınlık oldukları için işleri daha zor. Seçimlerdeki hileler olmak üzere genelde bunlar hep azınlık grupların, bazen Türkmenlerin, bazen Kürtlerin bazen de Sünni Arapların aleyhine tezvirat yapılıyor.

 

Irak hiçbir zaman iç dinamikleriyle yönetilmedi. Her zaman dış aktörler vardı. İran’ın Şiileri, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da Sünnileri yönettiği söyleniyor. Türkiye’nin Sünni ve Türkmen ya da genel olarak Irak siyasetindeki etkisi nedir?

 

Hepimiz kardeşiz ama Türkmenlerin ayrıca bir akrabalık ve yakınlığı var. Türkiye’nin ilişkileri hepsiyle iyi. Türkmenlerle ilişkilerin daha iyi olması Kürt kardeşlerimizi ve Sünni Arapları dışladığımız anlamına gelmiyor. Hatta Şiileri de dışladığımız anlamına gelmez. Türkiye hepsi ile yakın ilişkilere sahip. Tarihsel olarak da böyle olmuştur.  Türkiye’nin kimse ile bir problemi yok. Hepsini daha çok işbirlğine teşvik ediyor. İşbirliğini istemeyen ve bunları kendi çıkarları için yönetmek isteyen Körfez ülkeleri olabilir. Batının yönettiği bazı ülkeler bazı gruplar üzerinde etkili olabiliyorlar. Irak’taki gruplar kendi kendine yettiği müddetçe Türkiye bunlar arasındaki güveni inşa etmeye çalışıyor. Türkiye üreterek kalkınan bir ülke olduğu için bölgede istikrar istiyor. Türkiye’nin kalkınma modeli bölgedeki istikrarı teşvik etmek durumunda. Türkiye istikrarı teşvik ederken Irak’a da çok fazla önem veriyor. Kürt bölgesindeki istikrara katkısı da zaten bilinen bir şey. Maliki dönemindeki katı mezhepçi politikalardan dolayı Sünni bölge büyük bir kargaşa yaşadı. Türkiye ve Barzani yönetiminin desteğiyle bunlar kolay tamir edilebilir diye düşünüyorum.  Ama içerden bir irade olması lazım. Dış çözümler tutmaz iç çözümler olması lazım. Buna Türkiye’de destek verir.

 

Kürdistan Bölgesi Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istiyor. Arap ve Şii olan bir Irak’ta bu ilişki ne kadar önemli?

 

Türkiye’nin hiçbir zaman Şiilerle problemi olmadı. Tarihsel olarak da güçlü ilişkileri vardı. Türkmeler de, Şiiler de Türkiye’nin kardeşidir. Bana göre referandumdan dolayı ortaya çıkan çelişki ve sıkıntılar bitti. Yarım kalan güçlü ilişkilerin tekrar başlaması için bir iradenin olduğunu görüyorum. Ama bu sefer daha güçlü başlayacak.  Çünkü bölgedeki çatışma, savaş ve karışıklıklar bölgedeki dengeleri değiştirecek. ABD’de İran’da bazı değişiklikler yapmak için Irak’ta dengeleri değiştirmek istiyor. Irak’ta bu değişimlerin işaretleri görülüyor. Ayrıca bölgenin önemli konularından birisi de demokrasidir. Arap Baharı’nın ardından Kürdistan Hükümeti’nin demokrasi yolundaki çabaları devam ediyor. Kürt halkının özgür ve demokratik bir Suriye’yi desteklediğini biliyoruz. Türkiye bir mezhep ve iç savaş yaşamak istemiyor. Bundan dolayı taraflar arasında daha fazla koordinasyona ihtiyaç var. Bölgede var olan sorunların çözümü için  zamana ihtiyaç var.

 

Daha önce meydana çıktı ki, taraflar arasındaki koordinasyonun olumlu etkileri olduğu görüldü. İki taraf da bundan kazançlı çıktı. Tarihsel olarak da derin ilişkilerimiz var. Diyalog dilinin bütün sorunlara etki etmesi lazım. Tüm alanlarda denge korunmalı. Bundan dolayı Türkiye güçlü bir ilişki kurmak istiyor.