RÛDAW ÖZEL - DEVA Partili Yeneroğlu: Asimilasyon devam ediyor
DEVA Partisi'nin aynı zamanda Hukuk ve Adelet Politikaları Başkanı olan Mustafa Yeneroğlu, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında Diyarbakır'ı ziyaret etti.
Türkiye'nin insan hakları karnesinin karne verilemeyecek düzeye geldiğini belirten Yeneroğlu, “Anadil eğitimi başta olmak üzere Kürt vatandaşlarımızın hakları Türk vatandaşlarımızın haklarıyla eşitlenmediği sürece ülkenin huzur bulması ve ülkede herkesi eşit kabul eden bir demokratik devlet anlayışından bahsetmemiz mümkün değildir” dedi.
Yeneroğlu, insanların anadillerini korumanın devletin en öncelikli görevi olduğunu belirterek, “Bunlar ret ediliyorsa, olumsuzlaştırılıyorsa o zaman elbette bir asimilasyon anlayışı vardır” diye konuştu.
Şeyh Sait, Seyit Rıza ve Saidi Kurdi’nin mezar yerlerine dait bir soruya Mustafa Yeneroğlu, “Neredeyse 100 yıl geçmiş. Unutturulmaya çalışılıyor. Unutuldu mu? Hayır. İnsanların gönüllerinde yaşıyorsa o zaman demokratik devlet de bunu dikkate almalı, insanların iradesine, insanların duygu ve düşüncelerine saygı duyması gerekiyor ki ancak bu şekilde huzurlu bir ortam sağlayabiliriz” yanıtını verdi.
Demokrasi ve Kalkınma Partisi (DEVA) Genel Başkanı Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak'a konuştu.
“TÜRKİYE'NİN İNSAN HAKLARI KARNESİ ARTIK KARNE VERİLEMEYECEK DURUMDA”
Mustafa bey şunu sormak istiyorum. Türkiye'nin insan hakları karnesi şu anda ne durumda? Kısca özetlersek ne dersiniz?
Mustafa Yeneroğlu: Türkiye'nin insan hakları karnesi şu anda artık karne verilemeyecek durumda. Çünkü karne verilebilmek için de belli asgari ilkeleri dikkate almak gerekiyor, uygulamak gerekiyor. Maalesef ülkemiz şuanda dünyadan da Türkiye'ye bakınca özgür olmayan ülkeler arasında değerlendirilen, hukukun tamamen iktidarın keyfine terk edildiği, yargı bağımsızlığının olmadığı, kuvvetler ayrılığının esasemisinin okunmadığı, cumhurbaşkanının kendisinin kuvvetler birliğini bizzat savunduğu ve bunun neticesinde de ülkemizin her gün daha fazla yoksulluk çeken bir tablo ile karşı karşıyayız.
Hukuksuzluklardan hiç bahsetmiyorum. Gerçekten başta cezaevleri olmak üzere bunun ötesinde fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma gösteri özgürlüğü bunların artık ülkemizde anayasada yazılı olmasına rağmen ve devletin müdahale edemeyeceği alanlar olmasına rağmen tamamen devleti yönetenlerin keyfine terk edilmiş vaziyette.
“KÜRTLERİN HAKLARI TÜRKLERİN HAKLARIYLA EŞİTLENMEDİĞİ SÜRECE DEMOKRATİK DEVLET ANLAYIŞINDAN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Peki... 21. yüzyıldayız Kürtçe anadilde eğitim yok halen bu ülkede. 25 milyonun üstünde bir Kürt nüfusunun olduğundan bahsediliyor. Bunu insan hakları ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Mustafa Yeneroğlu: Hiçbir şekilde bağdaştırılabilecek bir durum değil. Türkiye hukuk devleti olmadığı ve özgürlükçü bir demokrasi ki özgürlükçü demokrasi kelimesini ben bilinçli olarak kullanıyorum, bunu sadece slogan olarak değerlendirmemek lazım; Türkiye'de her bir vatandaşımızın eşit olduğu, hür olduğu ve onuruyla yaşayabildiği ve devlet tarafından da tüm farklılıklarıyla bir zenginlik olarak kabul edildiği ve o şekilde onun temel haklarına da saygı duyulduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Özgürlükçü demokrasi derken bunu kast ediyoruz. Bu ortamdan tabiki çok uzağız. Bu sadece iktidarın meselesi de değil. Aynı zamanda muhalefetin de gelmesi gereken bir çıta olarak değerlendiriyoruz. Türkiye'de sizin belirttiğiniz anadil eğitimi başta olmak üzere Kürt vatandaşlarımızın hakları Türk vatandaşlarımızın haklarıyla eşitlenmediği sürece ülkenin huzur bulması ve ülkede herkesi eşit kabul eden bir demokratik devlet anlayışından bahsetmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla bunlar Türkiye'nin demokrasi sorununun en öncelikli başlıklarıdır. Elbette bir an evvel düzeltilmesi gerekiyor. Ama iktidarın mevcut anlayışı ile bunların ele alınması, bunların konuşulması bile nerede ise yasaklanmış vaziyettedir ki inşallah bizim öncelikli gündemimiz Türkiye'de her bir vatandaşımız tüm farklılıklarıyla birlikte inanç farklılıkları olsun, etnik farklılıkları olsun, dil farklılıkları olsun diğer tüm vatandaşlarımızla eşit kılan bir anayasal anlayışın da ülkede hakim kılınması gerekiyor ki bu sorunları çözebilelim.
“ELBETTE BİR ASİMİLASYON ANLAYIŞI VARDIR”
İktidar partisi şuan asimilasyon yok diyor. Asimilasyon var mı yok mu?
Mustafa Yeneroğlu: Asimilasyonun var olup olmadığını insanların kendisine sormak lazım. Eğer bir milletin dilini inkar ediyorsanız, onu olumsuzlaştırıyorsanız, ona saygısızlık yapıyorsanız - ki ülkenin devamlı durumu bu - özellikle devlet nezdinde bunu yapıyorsanız, ve anayasanın 42. maddesinde açıkça ifade ediliyor. Yani ülkede farklı etnik unsurlar var, milyonlarca insan yaşıyor. Sadece Kürtler değil başka azınlıklar da var. Bu insanların anadillerini korumak devletin en öncelikli görevi olması lazım ki demokrasiden bahsedilebilsin. O sebepten dolayı bunlar korunamıyorsa, bırakın korunmasını ret ediliyorsa, bunlar olumsuzlaştırılıyorsa, bunlara kötü bakılıyorsa, toplumun da bunlara kötü bakması sağlanıyorsa o zaman elbette bir asimilasyon anlayışı vardır. Bu bugünün meselesi değildir ama bugün de maalesef devam eden bir sorundur.
Siz DEVA Partisi olarak anadilde eğitimi net vurgularla savunuyor musunuz?
Mustafa Yeneroğlu: Biz bunu programımızda da zaten belirttik. Biz şunu savunuyoruz. Bakın daha önemli, daha öncelikli daha temel bir mesele var. Her bir insanımızın nasıl Trabzon'daki vatandaşımız en ileri derecede saygıyı hak ediyorsa, tüm farklılıklarıyla, tüm varlığıyla Güneydoğu'daki vatandaşlarımız, Diyarbakır'daki Kürt kardeşimiz de aynı saygıyı hak ediyor. Aynı saygıyı hak ediyor demek bunun gereklerini yerine getirmektir. Bunun gereklerini yerine getirmek demek de başta anadil hakkı olmak üzere anadan doğma tüm haklarını kendisine lütfetmek değil devletin teminat altına almasıdır. Elbette DEVA Partisi de bunun gereğinin mücadelesi içerisinde.
Kürt illerindeki Kürtçe isimlerin, il isimleri, köy isimleri, tüm yerleşim yeri isimlerinin geri iade edilmesini istiyor musunuz?
Mustafa Yeneroğlu: Bu konu ile ilgili zaten Türkiye'de geçmişte bir süreç başlatılmıştı. Bu mesele sonuçta bir iktidarın meselesi olmasından ziyade demokratik bir anlayış içerisinde ele alınması gereken bir konu. Eğer bölgede yaşayan vatandaşlarımız o noktada böyle bir talep ifade ediyorlarsa siyaset bu talebi dikkate almak durumundadır.
“ŞEYH SAİT OLAYI YÜZ YIL GEÇMİŞ, UNUTULMUYOR”
Halen Şeyh Sait'in, Seyit Rıza'nın ve Saidê Nursi'nin mezar yerleri bulunmuş değil, gizleniyor. Arşivler bu konuda açılmıyor. Neler söylemek istersiniz?
Mustafa Yeneroğlu: Tabi bu ülkemizin fotoğrafını özetliyor. Daha da yüz yıl geçmiş, kısmen elli yıl geçmiş buna rağmen adeta bir korku içerisinde devlet refleksleri görüyoruz. Aslında devlet adına hareket edenlerin hırçın tavırları, agresif tavırları, toplumun özgürlüklerini kısıtlayan tavırları da devletin o makbul vatandaş anlayışından vazgeçmeme çabası içerisinde değerlendirilmesi gerekiyor. Bunun sonucu da toplumun içinde önemli, saygın kişilikler olmuş bir çok zatın bu şekilde unutturulmaya çalışılmasıdır ki netice vermediğini görmek lazım. Şeyh Sait olayı yüz yıl geçmiş, nerede ise 50 yıl geçmiş Saidi Nursi olayı. Unutturulmaya çalışılıyor. Unutuldu mu? Hayır. İnsanların gönüllerinde yaşıyorsa o zaman demokratik devlet de bunu dikkate almalı, insanların iradesine, insanların duygu ve düşüncelerine saygı duyması gerekiyor ki ancak bu şekilde huzurlu bir ortam sağlayabiliriz.
Mezar yerlerinin ortaya çıkarılması gerekir diyorsunuz?
Mustafa Yeneroğlu: Bu ortaya çıkarılabilir mi inanın ki ben bunu bilmiyorum.
Ama ortaya çıkarılabiliyorsa çıkarılsın istiyorsunuz değil mi?
Mustafa Yeneroğlu: Elbette çıkarılabiliyorsa çıkarılmalı. Bırakın toplumu bu ailelerin en temel hakkı. Mezar yerinin nerede olduğu ortaya çıkarılması ve insanların en azından ölülerini anabilecek bir duruma getirilmesi gerekiyor ki bu tartışılacak bir konu bile değil.