Mehdi Zana: Kararı Leyla ile birlikte aldık
Diyarbakır eski Büyükşehir Belediye Başkanı Mehdi Zana, eşi Leyla Zana’nın TBMM’de Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe yemin etme kararını birlikte aldıklarını söyledi.
1977 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına bağımsız Kürt aday olarak katıldığı seçimde başkan seçilen Mehdi Zana, yaklaşık 40 yıldır Diyarbakır’dan uzak kaldığını dile getirdi.
Diyarbakır’da çok büyük değişikliklerin olduğunu belirten Zana, “Belediye binası artık eski yerinde değil, bir çok yeni yapı inşa edilmiş.Tarihi mekanlara sahip çıkılmamış insan buna üzülüyor” dedi.
“Biz Kürtlük adına geldik ve halkımız bize sahip çıktı. Kürt meselesi için mücadelemiz, bakışımız açık olmalı” diyen Mehdi Zana, “Biz halkın emrindeydik. 12 Eylül 1980’de darbe olduğunda ilk önce bizi tutuklayıp zindana attılar. Tutuklanma sebebimiz Kürtlük’tü. Toplantılarımızı Kürtçe yapıyorduk. Gazeteler de bundan bahsediyordu. Bu nedenle bize kızgındılar. Zindan’da da ‘Ulan Kürt’ diyerek vuruyorlardı” diye konuştu.
Zana, Leyla Zana’nın seçim propagansı sırasında kalan evlerini de sattıklarını belirterek, “Artık yaşlıyım ve şartlar değişti. İçinde bulunduğumuz şartlarda da Diyarbakır’a tekrar yerleşmeyi düşünüyorum” dedi.
Mehdi Zana, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı…
Diyarbakır’a gelip sokakları gezdiniz. Halk sizi tanıdı mı?
Evet,bazıları tanıdı.
Diyarbakır’a gelmeyeli kaç yıl oldu?
38 ila 40 yıl oluyor buralardan uzaktayım. Önce hapse atıldım daha sonra Avrupa’ya çıktım. Bir kaç defadır geliyorum. Diyarbakır’da çok büyük değişiklikler olmuş.Belediye binası artık eski yerinde değil,bir çok yeni yapı inşa edilmiş.Tarihi mekanlara sahip çıkılmamış insan buna üzülüyor.
1977 yılının sonlarında yerel seçim oldu. İlk defa bağımsız bir aday olarak seçimlere siz katıldınız ve Diyarbakır ilk defa bir Kürt Belediye Başkanı’nı kendi oylarıyla seçti…
Evet öyle oldu.
Bir çok kişi hala döneminizde yaptığınız hizmetlerden bahsediyor. Ne gibi hizmetleriniz oldu da Diyarbakır halkı sizi bu kadar sevdi, bağrına bastı?
Biz Kürtlük adına geldik ve halkımız bize sahip çıktı. Kürt meselesi için mücadelemiz, bakışımız açık olmalı. Biz halkın emrindeydik.Mesela bazı günler yirmi dört saat çalışıyordum, çocuğumu göremiyordum. Neden böyle çalışıyordum? Bazı şeyler çok geri bırakılmıştı,bakılmıyordu.Belediyenin bütçesi de o dönem çok azdı. Mesela benim döneminde belediyenin geliri 14 bin Lira idi ama maaşlara ödenen para tek başına 26 bin Lira idi. Yani açığı kapatmıyordu. Biz Ankara’da bazı kurumlarla ilişkiler yoluyla aldığımız yardımlar sayesinde bazı şeyler yapmaya çalışıyorduk.
Devlet yardım etmiyor muydu?
Hayrı, devlet yardım etmiyordu. İller Bankası nüfusa göre bütçe dağıtıyordu ama bu rakam giderlerle örtüşmüyordu. Diyarbakır büyük bir nüfusa sahipti. Başka şeyler de vardı. Mesela benim zamanımda biz 300’den fazla muakkat işçi çalıştırıyorduk.Neden? Çünkü yoksulluk olduğunu biliyorduk. Ama maaşlarda sıkıntı oluyordu. Bu yüzden ilişkilerimiz yolu ile borç alıyorduk.
Sizin döneminizde ne gibi hizmetler oldu?
Diyarbakır çok eski bir kent. İlk başta kanalizasyon sistemini yapmaya kalktık. Bu arada başka şeylerle karşılaştık. Mesele Diyarbakır’da Millattan Önce birkaç bin yıl önce yer altında kanal yapılmış. Şimdi de Dağkapı’dan Mardin Kapı’ya kadar ki yolun altında bu kanal bulunuyor ve kayalardan yapılmış. Biz o kanala dokunmadık, boru ile yeni bir kanal açtık. Diyarbakır’da su sorunu vardı ve Karacadağ’dan buraya yeni bir hat ile su çektik. Daha farklı hizmetlerimiz olacaktı ama zaman yetmedi. 12 Eylül 1980’de darbe olduğunda ilk önce bizi tutuklayıp zindana attılar. Tutuklanma sebebimiz Kürtlüktü. Toplantılarımızı Kürtçe yapıyorduk. Gazeteler de bundan bahsediyordu. Bu nedenle bize kızgındılar. Zindanda da “Ulan Kürt” diye bize vuruyorlardı.
Sizin adınız üzerine ilk defa Kürt partiler arasında da bir konsensüs sağlanmıştı…
Evet öyle oldu. Halkın bu desteği bize de moral oluyordu. O yüzden biz halktan çok şey öğrendik, çok şey aldık.
Diyarbakır’da herkes sizi tanıyor, isminizi biliyor. Medyadan da uzaksınız, bunun sebebi nedir?
Vekil, vali, komutan olduklarında halktan uzaklaşıyorlar. Şimdi de bu zihniyet görülüyor. Ben hiç bir zaman evimde hizmet için kişi çalıştırmadım. Leyla ile birlikte sokağa çıkıyor, kendi alışverişimizi yapıp eve dönüyorduk. Bu halkın da dikkatini çekiyordu.
Kimse hizmet etmiyor muydu?
Hayır, biz doğru bulmuyorduk. Aksi olamazdı zaten. Halkın kapısına gidip “Bana oy verin size hizmet edeceğim” demiştik. Ama şimdi, bizimkiler böyle yapmıyor. Bakıyorsun burnu havada. Böyle olmaz, halka hizmet edilmeli. O da sizin insanlara verdiğiniz değeri gösterir. Kalkıp insanların evinin önünü temizlemeniz kötü bir şey değil.
Makam aracınız var mıydı?
Vardı ama biz belediyenin işleri için kullanıyorduk. Mesela benim aracımı Almanya’da çalışan Kürt işçiler hediye alıp göndermişti. Bu şekilde hizmetlerimizi görüp de sevinen çok kişi bize destek oldu. Devlet de bu yaklaşımları gördüğü için müdahale etmiyordu, etse halkın alınacağını biliyordu. Bu yüzden ben her zaman şunu söylüyorum; halkın desteği çok önemli. Alkış başka insanların kalbine girmek başkadır. Halkın ve insanların kalbinde yer edinmeyi başarabilirseniz artık kimse kolay kolay sizi durduramaz. Başarılı olursunuz.
Siz ilkokul mezunusunuz, ortaokulu bırakmıştınız ve terzilik yapıyordunuz. Mehdi Zana’yı bağımsız bir aday yapan ve halkı etrafında toplayan neydi?
Halk için tahsil ve okuma çok da önemli değil. Halkı tanımayan bazı bilgisiz insanlarımız bu hataya düşüyorlar. O zaman teknoloji şimdiki kadar gelişmiş değildi, iletişim sınırlıydı. Devletin gönderdiği hakimler, kaymakamlar ne dese o idi, onlar yasaydı. Halk da bundan çekiniyordu. Ben geldiğimde hem hizmet yapacağımı hem de Kürt olduğumu söyledim. “Kürtçe konuşun kazanacaksınız” dedim. O zaman buna inanmıyorlardı. Çok tartıştık ve ben adaylığımı koyup seçimi kazanacağımı iddia ettim. Adaylığımı koyduğumda da hizmetten bahsetmiyordum. Kürtçe konuşuyordum ve bunu gören halk zılgıt çekiyordu. Mesele Kürt meselesiydi ve bu mesele de az bir mesele değil. Dünyada hiç bir halk, Kürtler kadar zulüm ve zorluk görmedi!
Belediye başkanı olmadan önce halk içerisinde nasıl meşhur oldunuz? Bazıları bir askere tokat attığınız söylüyor?
Hayır öyle birşey yok. Halkın devlet dairelerinde işi olduğunda onlara yardımcı oluyordum. Mesela sabah erken dükkanı açmaya geldiğimde en az 10 erkek ve kadın kapıda beni bekliyordu. Kimisiyle kaymakamlığa, kimisi ile belediyeye, kimisiyle mahkemeye, kimisiylede emniyete gidiyordum. Onların işini görüyordum. Dil bilmiyorlardı, perişandılar. Tüm gayem de onlara nasıl yardım edebileceğimi düşünüyordum. Tabii yaptıklarımız halk tarafından da görülüyordu. Ama özellikle Kürt çalışmaları konusunda yaptığımız çalışmalar göz önünde bulunduruluyordu.
Leyla hanımla ne kadar süre aralığında görüşüyorsunuz? Bir aile olarak bir araya gelebiliyormusunuz?
Mevcut durumda ben yurdışında yaşıyorum. Artık içinde bulunduğumuz şartlara bakıyoruz. Yaşlıyım. Nasıl yaşamımızı idame edeceğiz. Evimizi sattık. Arsalarımız kalmadı. Hiçbir şey bırakmadık. Şu anda dönersem şartlarımız daha çok ağırlaşacak. Şu anda bazı planlarımız var yoluna koyarsam Amed’e (Diyarbakıra) döneceğim. Leyla hem burada -Diyarbakır-, hem köyde kalıyor. Silvan’da köyde evimiz vardı. Babamdan kalan evi de satmıştık. 2-3 arkadaşımızın yardımıyla bir daire aldık. Onu da Leyla seçim masraflarını karşılamak için satmış. Şu anda evde yok kiradayız. Artık bakacağız. Şartlar değişebiliyor ve moralimizi bozmamız gerekiyor.
Belediye Başkanı olduğunuzda siz tanınıyordunuz. Leyla hanım, TBMM’de Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe yemin içerek milletvekili olmasının ardından Leyla hanım daha çok tanınmaya başladı. Bu durumdan rahatsız oldunuz mu?
Hayır, rahatsız olmadım. Çünkü yemin sırasında ben de yanındaydım ve böyle bir kararı birlikte aldık.