Ayhan Bilgen: Muhafazakar, solcu ya da liberal bir hareket olmayacağız
HDP eski Milletvekili ve Kars Belediyesi eski Eş Başkanı Ayhan Bilgen programlarının AB anayasasının gerisinde olmayacağını, kendilerini liberal, solcu ya da muhafazakar olarak tanımlamadıklarını söyledi.
Ayhan Bilgen parti adıyla ilgili çok sayıda öneri aldıklarını ancak henüz bir isme karar vermediklerini, seçtikleri isimleri kamuoyuna açıklayacaklarını ve bu şekilde ismi belirleyeceklerini söyledi. Bilgen ayrıca içinde bulundukları çalışmanın bir platform, siyasi hareket ya da siyasi parti olup olmayacağına dair henüz kesinleşmiş bir durumun olmadığını, bunun zaman içinde netleşeceğini ifade etti.
HDP’den ayrılarak yeni bir siyasi parti kurma çalışmaları yürüten Ayhan Bilgen, Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki’ye verdiği özel röportajda bölge partisi ya da Kürt partisi olup olmayacaklarına da netlik kazandırdı.
Ayhan Bilgen şu anda, siyasi partilerde temsil makamında olmayan politikacılarla da kuruluş aşamasında tecrübelerinden yararlanmak amacıyla görüştüklerini söyledi.
Şevket Herki: HDP’den ayrıldıktan sonra yeni bir çalışmanın içindesiniz. Ben açıkçası bunu nasıl adlandıracağınızı sormak istiyorum. Bir hareket mi bir parti mi bir inisiyatif mi? Bir parti kurma arayışı mı? Bunu tam olarak nasıl adlandırmalıyız?
Ayhan Bilgen: Türkiye'de yeni bir siyasi fikre, yeni bir siyasi inisiyatife, yeni bir siyasi harekete ihtiyaç var. Bunda hiç şüphe yok. Bunu tartışmıyoruz, bunu her halükarda yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu yönde arayışımız, çalışmamız devam ediyor; ama siyasi parti konusunu bunun dışında ele almak gerektiği kanaatindeyiz. Yani siyasi hareketi, partinin bir arka bahçesi gibi, atlama tahtası gibi görmeyi doğru bulmuyoruz. Tartışmanın partiler üzerinden yapılmaması gerektiği iddiasıyla çalışıyoruz. Türkiye'de 130 civarında parti var ama siyasetin sadece siyasi partiler üzerinden yapılmaması gerektiği iddiası ile hareket ediyoruz. Yani siyasetin sadece partiler üzerinden yapılmaması gerektiği iddiasıyla çalışıyoruz. Tabii ki toplumsal durumun bir siyasi partinin doğumuna sağlaması mümkün. Buna kapalı değiliz.
Çok sayıda parti var, tabela partisi diye tabir edilen. Alternatif olarak ne üretilebilir, toplumu harekete geçirebilecek, domine edebilecek. Toplumun kendisini görebileceği alternatif neler olabilir?
Ayhan Bilgen: Burada toplumdaki güven bunalımını aşabilecek bir harekete ihtiyaç var. Aslında toplumsal bir iş yaptığınızı, toplum yararına çalıştığınızı, siyasi risk aldığınızı toplumun görmesi hissetmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu güvenin nasıl tesis edileceği sorusunu bence buradan sormak lazım. Bizim iki önemli sözümüz var. Birincisi mümkün olduğu kadar kamplaşma, kutuplaşma diline prim vermemeliyiz. Bu sadece çürümeyi yozlaşmayı örtbas etmek için araçsallaştırılıyor. Tabii bu kısır döngü tersine de hizmet ediyor. Siz ne kadar kamplaşmayı derinleştirirseniz o kadar çürümeye de neden olursunuz. Çünkü kalite düştükçe slogan atıyorsunuz. Kaliteli insanlar siyasetten uzaklaşıyorlar. Bu kısır döngüden çıkmak için bir formül bulmak zorundayız ve bunun yolu da önce kendinizi doğru anlatmak bir toplumsal çabanız olduğunu topluma hissettirmek, sizin gibi düşünmeyenlere önce kendinizi doğru anlatmak gerekir.
Bu süreçte bazı görüşmeler gerçekleştirdiniz. Özellikle Sayın Bülent Arınç’la yaptığınız görüşme medyada geniş yer buldu. Kimlerle görüştünüz? Görüşmelerimiz devam ediyor mu? Taraflara bir teklifte bulunuyor musunuz? Gelin bir parti kuralım ya da bir sivil toplum örgütü oluşturalım gibi bir teklifimiz var mı, yoksa genel bir siyasi değerlendirme mi yapıyorsunuz?
Tabii şu anda siyasi partilerin içerisinde, siyasi partilerde temsil makamı olan insanlarla da görüşüyoruz. Geçmişte siyaset yapmış deneyimli siyasetçilerle de görüşüyoruz. Bir arayışı olan kişilerle de görüşüyoruz. Bizim her biri ile yaptığımız görüşmelerin sebepleri, içeriği tabii farklı. Mevcut siyasi aktörlere tıkanmayı nasıl aşabiliriz diye soruyoruz. Hem önerilerimizi sunuyor hem onların beklentilerini anlamaya çalışıyoruz. Geçmişte siyasette aktif rol almış ama bugün temsili pozisyonu olmayanlarla sadece sohbeti ve dayanışmayı önemsiyoruz. Çünkü onlar geçmişte de bu tür tıkanma durumlarında süreçlerden nasıl çıkıldığını biliyorlar, nasıl davranılması gerektiğini konuşuyoruz; ama siyasi parti kurma arayışı olan kişi ya da kurumlarla da birlikte hareket etme imkanı var mı, nasıl bir söz etrafında buluşabiliriz, (bunu da konuşuyoruz)… Çünkü bunlar farklı örneklerden insanlar, farklı arka planları var. Farklı siyasi geçmişleri var. Buna rağmen bir ortak paydada hareket edebilir miyiz arayışındayız.
Temel ilkelerimizden bahisle bir program üzerinde çalışıyor musunuz? Temel ilkelerinizi sıralayacak olursanız öncelikleriniz nelerdir?
Tabii kaçınılmaz olarak bir hareketin de inisiyatifin de platformun da programının olması gerekiyor. Kamuoyuna deklare ettiğiniz konularla ilgili yol haritasının paylaşılması lazım. Bunun çalışmasını yapıyoruz. Muhafazakâr mı, solcu mu, liberal mi gibi değerlendirmeler ya da başka bir şablonun üzerinden tartışmayı doğru bulmuyorum. Bunların hiçbirini kabul etmiyoruz. Bunların her birine uygun arkadaşlarımız var ve bir sentez bulmaya çalışıyoruz. Özellikle Kürt sorunu ile ilgili olarak yeni bir bölge partisi mi yeni bir Kürt partisi mi kurulacak (diye soruluyor). Ben şöyle cevap vermeye çalışıyorum: Avrupa Partisi kurmaya çalışıyoruz. Tabii bunu bir espri ile karışık söylüyorum. Sonuç itibariyle insanlığın geldiği bir nokta var. Bu noktanın ilerisinde olmamız gerekir. Çok kabaca söylersem Avrupa Birliği anayasasından daha geri programımız olmayacak.
Kürt sorunu konusunda bugüne kadarki söylemlerin dışında yeni bir söyleme odaklanma noktasında bir çalışmanız var mı?
Bir kere demokratikleşme konusu ile silahsızlanma ve çatışmasızlık konusunu ayırmak gerekir. İkisinin doğası farklı. Silahsızlanma başka bir şey, demokratik katılımın önünü açmak, genel af daha başka bir tartışma konusu. Güvenlik politikalarının kendi hassasiyeti içinde yürümesi gerekir. Tabii toplum güvenliğinden bahsediyoruz yoksa klasik güvenlikçilikten bahsetmiyoruz. Özgürlükleri yok sayan anlayıştan bahsetmiyoruz. Hak ve özgürlükler genişlediğinde oradan ilerlemeyi önümüze koymalıyız. İkinci nokta da konunun uluslararası boyutu. Yani Kürt sorunu Türkiye'nin iç sorunu değil sadece. Ama iç boyutu olan ve bölge ülkeleri ile, Avrupa, ABD, Rusya, İran ile ilişkiler gibi reel reel dinamikleri olan bir sorun. Burada şuna dikkat etmek gerekiyor. Bence 4 parçalı bir durum ve bunun birbirini negatif etkilememesi gerekir... Bu durum 4 ülkenin de değişmesinde bir avantaja dönüşebilir.
Parti ismi ile ilgili aklınızda bir şey var mı?
Farklı öneriler var. Bir miktar eledikten sonra, yani kendi iç tartışmamızdan sonra kamuoyu ile paylaşacağız. Bence adını da toplumun koyması çok daha iyi olur.